Can Terbiyeli
Cemaat vakıflarının yönetim kurulu seçimlerinin uzun süredir yapılamamasının sebebi seçime ilişkin yönetmeliğin 2013 yılında yürürlükten kaldırılmış olmasıydı. Nihayet 18 Haziran 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Cemaat Vakıfları Seçim Yönetmeliği bu mağduriyeti gidermek amacıyla düzenlendi. İlk bakışta göze çarpan husus, yeni yönetmeliğin hukuk tekniği açısından önceki yönetmeliklere nazaran daha uzun ve detaylı hazırlanmış olması. Özellikle önceki mevzuatta yüzeysel değinilmiş olan “Seçim öncesi işlemler”, “Seçim tertip heyetinin oluşumu”, “Seçmen ve aday listelerinin belirlenmesi” gibi başlıkların oldukça detaylı şekilde yönetmelikte yer aldığı görülüyor. Ancak bu detaylı mevzuat çalışmasının içeriğine baktığımızda detayların genellikle demokratik katılımı ve temsili sağlamaya yönelik olduğunu söylemek zor.
Seçim çevresi
Yönetmeliğin seçim çevresini belirleyen 6. maddesi, seçim bölgesini ilçelerle sınırlayan bir önceki yönetmeliğin aksine seçim çevresini cemaat vakfının bulunduğu il olarak belirliyor. Bu değişimin özellikle aynı ilde fakat farklı ilçelerde bulunan ve nüfusu az olan cemaat vakıflarının tek bir seçim çevresinde seçim yapmasına olanak sağlayabileceği görüşündeyim. Fakat yönetmeliğin bu maddesinde en çok dikkat çeken detay, İstanbul ili için seçim çevresinin belirlenmesinde, milletvekili seçimlerinde uygulanan seçim çevrelerinin esas alınması. Bu durum özellikle Fatih, Beyoğlu, Adalar gibi geçmişte büyük nüfusa sahip olan cemaat vakıflarını etkileyecek gibi görünüyor. Keza günümüzde bu ilçelerdeki cemaat mensuplarının büyük çoğunluğu diğer seçim çevrelerinde ikamet ediyor. Nehna’ya konuşan Cemaat Vakıfları Temsilcisi S. Can Ustabaşı’nın, bu sorununun Vakıflar Genel Müdürlüğü’yle görüşülerek çözüleceğini umduğunu hatırlatayım.
Seçim çevresine ilişkin ilginç bir detay da İstanbul ili dışındaki cemaat vakıfları yönünden yönetmeliğin bir istisna sunması. Yönetmelikte söz konusu vakıfların gerekçelerini hazırlayarak seçim çevresi değişikliği talebinde bulunabilecekleri belirtiliyor. Bu imkanın olumlu olduğunu söylemem gerekir, fakat İstanbul’daki vakıfların bu imkandan neden mahrum bırakıldığı kocaman bir soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.
Görev süreleri ve üye sayıları
Yönetmeliğin 7. maddesi, seçim dönemini ve yönetim kurulunun oluşturulmasını düzenliyor. Burada ilk göze çarpan değişiklik, daha önce dört yıl için seçilen vakıf yönetimlerinin görev süresinin beş yıla çıkarılmış olması. Fakat bu başlıktaki en büyük değişiklik, kanaatimce yönetim kurulunun yedi üyeden oluşmasına ilişkin zorunluluk. Önceki mevzuatta da üye sayısı yedi olarak belirlenmişti, fakat cemaat sayısının yetersizliği durumunda yönetim kurulu en az üç üyeden oluşturulabiliyordu. Yeni yönetmelikte bu konuda istisnai bir durumdan bahsedilmediğinden kurulun en az yedi üyeden oluşması şart görünüyor. Bu durumu bir de aşağıda değineceğim seçme ve seçilme şartlarıyla birlikte değerlendirince, bazı vakıflar için yönetim kurulu oluşturmak imkansız görünüyor. Nehna’ya konuşan Laki Vingas’ın da aynı endişeleri paylaştığını not düşeyim.
Seçme ve seçilme şartlarına ‘ikamet’ düzenlemesi
Yeni yönetmelikte eskisinden farklı olarak seçmen ve yönetim kurulu üyelerinin ikamet şartı genişletiliyor. Seçim tarihi itibariyle en az altı aydan beri seçim çevresinde ikamet edilmesi şartıyla, seçimin hemen öncesindeki ikamet değişikliklerinin önü alınmak isteniyor. Bununla birlikte, önemli değişikliklerden biri de bir kişinin en fazla üç cemaat vakfında yönetim kurulu üyesi olabileceği. Bu durum, bir yanıyla daha fazla kişinin görev alması sonucu doğuracağından nispeten demokratikleşmeye katkıda bulunabilecek bir değişiklik. Fakat özellikle nüfusu az olan cemaatler için yine yeterli yönetim kurulu üyesi bulamama sonucunu doğurma tehlikesi taşıyor.
Seçim sürecinin yürütülmesinde anti-demokratik adımlar
Yeni yönetmelikle birlikte seçim süreci başlangıcından sonucuna kadar detaylı bir şekilde düzenleniyor. Önceki yönetmeliklerde daha yüzeysel belirlenen kural ve kaideler, bu kez detaylar ve prosedürlerle genişletiliyor ve açıkçası cemaat vakıflarına çok fazla hareket alanı bırakmıyor. Sürecin başında, seçim tertip heyeti görevdeki vakıf yönetimi tarafından belirleniyor. Bu anti-demokratik kural daha önceki yönetmeliklerde de benzer şekilde yer alıyordu. Fakat yönetmelik hazırlanırken bazı vakıf yöneticilerinin bu kuralın değişmesini istediğini de biliyorduk. Belli ki bu yöndeki taleplere kulak asılmamış.
Bununla birlikte, seçime hazırlık devresinde seçmen listelerinin seçimden en az altmış gün önce ilgili bölge müdürlüğüne gönderilmesi ve ilgili müdürlükçe onaylanmadan seçim yetkisinin alınmaması şartı getiriyor yeni yönetmelik. Buna ek olarak, yönetmeliğin öngördüğü yine aday listelerinin de seçimden en az yirmi gün öncesinde bildirilmesi ve uygun bulunması zorunluğu, önceki yönetmeliklerde olmayan ve seçme ve seçilme hakkının daraltılması olarak yorumlanabilecek bir adım. Dahası ilgili bölge müdürlüğünün eksikliklerin giderilmesi için vereceği yedi günlük ek sürede eksiklerini tamamlayamayan vakıfların seçimlerinin bölge müdürlüğünce belirlenen seçim tertip heyetince yapılmasına ilişkin hüküm, vakıflar üzerindeki VGM vesayetini arttıran bir kural olarak karşımıza çıkıyor.
Hastane vakıfları
Yönetmelik seçim mevzusunu konu ediyor olsa da, son kısımdaki “Çeşitli ve Son Hükümler” başlıklı üçüncü bölümde, cemaat vakıflarının bir kısmını bu yönetmelikten istisna tutuyor. İstisna tutulan bu vakıflar “hastanesi olan cemaat vakıfları” olarak tanımlanıyor. Bu vakıfların yönetim kurullarının seçimleri bu yönetmeliğe göre değil, en geç bir yıl içince çıkarılacak ve Sağlık Bakanlığı’nın olumlu görüşü doğrultusunda düzenlenecek ayrı bir yönetmeliğe göre yapılacağı söyleniyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün cemaatler arasındaki bu ayrımı yapmaktaki amacının ne olduğunu işin bizzat içinde olanlar dahi bilmiyor. Fakat bilinen bir şey varsa, o da hastanesi olan vakıfların gelirlerinin diğerlerine göre yüksek olduğu. Buradaki amacın vakıfları ekonomik olarak denetim altına almak mı, yoksa sağlık hizmetlerinin görülmesinde yeknesaklık sağlamak mı olduğunu bilemiyoruz. Ama bu vakıfların da diğer vakıflar gibi cemaat vakfı olduğu, gerek Lozan Antlaşması gerekse de evrensel ve ulusal hukuk kuralları gereğince özel bir statüsü olduğu göz ardı edilmemeli. Tarihsel ve kültürel olarak birlikteliği olan cemaat vakıflarının bir kısmına ayrı hukuk kurallarının uygulanması yukarıda bahsettiğim tüm yasal metinlere aykırı. Ayrı tutulan bu vakıflara ilişkin yönetmeliğin bir sene sonrasına ertelenmiş olması, kamu idaresinin bu konudaki amacına yönelik bir mevzuatı yetiştiremediği ve diğer vakıfların da bu sebeple bekletilmesine gerek görmediği şeklinde de okunabilir. Belki de bu yönetmeliği bu kadar beklememizin sebebi de hastanesi olan vakıflara ilişkin çalışmanın tamamlanamamış olmasıdır.
Yürütme görevi Genel Müdür’de
Yönetmeliğin yürürlüğe ilişkin maddesi oldukça dikkat çekici. Daha önceki yönetmeliklerde yürütme görevi bakanlıktayken, yeni yönetmelikte yürütme görevi Vakıflar Genel Müdürü’ne verilmiş. Yürürlülük görevinin bir kurum yerine bir makama verilmesi çok sık rastlanan bir durum değil. Buradaki amacın bürokratik işlemlerin hızlanması olmasını umuyorum. Zira aksi durum, bir zamanlar Ekümenik Patrikhane’nin muhatabını Eyüp Kaymakamlığı olarak gören anlayışa benzer bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu gösterir.
Yeni yönetmelik birçok kesimde özellikle seçim yapma özgürlüğüne kavuşulmuş olması sebebiyle mutluluk yarattı. Fakat detaylara girildikçe yeni belirsizlikler ve sorunlarla karşı karşıya olduğumuz aşikar. Bu sıkıntıların uygulama esnasında çok büyük sorunlar yaratmayacağını umuyorum. Ama daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, azınlıklar konusundaki sorunların yönetmelik, kararname ve genelgelerle değil, tüzel kişilik sorununu ortadan kaldıracak, eşit yurttaşlık temeline dayanan geniş kapsamlı bir kanunla ve tabii ki, zihniyet değişikliğiyle çözülebileceği kanaatimde ısrarcıyım.
Kaynak: Nehna