Birgün Gazetesi
Adnan Genç
HÜZÜN, KEYİF, NAR, KONYAK, BEKLENTİ, BARIŞ VE KARDEŞLİK
Tarihçilik ya da etnografik çalışmalar yapmak üzere gitmedik Ermenistan’a. Belki biraz kültürel arkeoloji yapmak yönündeki niyetimize zemin aradık… Kültür ve sanat etkinliği taşıyorduk Erivan’a ve karşılaşacağımız ortam; bunun karşılıklı olmasını istemeyi de getirebilirdi. Nitekim öyle oldu…
Ama niye gittiğimizi ve neyle karşılaşmayı umduğumuzu iyi biliyorduk. Kardeşlerimizle buluşmak istiyorduk. Barışçı bir ortamda birikimlerimizi paylaşmak ve birlikte yeni bir şeyler yapabilmeyi konuşmaya gidiyorduk.
‘ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR’
Nitekim, böyle oldu. Petrosyan ya da Sarkisyan üzerinden Ermeni politikalarını konuşmadık; Gül ya da Erdoğan üzerinden Kars kapısının açılması veya tehcir/soykırım meselelerini de konuşmadık. Bir kez bile geçmedi. Ama yaşanan acıların yaşandığına ilişkin fiziki ve ruhi işaretleri daima aldık. Bundan soyutlanmak olası değil… Gerekli de değil. Ateş düştüğü yeri yakar…
Müzeleri de hayli zengin. Yazımızda buna fazla giremedik. Ama dünyanın en eski el yazması dini kitapları burada. Tarih ve doğa müzesi de çok zengin. Soykırım Müzesi ise sadece görünce anlaşılabilir…
GİTMEK FARZ OLDU DİYENLERE…
Elbette-hararetle bekledikleri-gümrük kapısının açılmasını hem jest olarak hem de ilişkilerin gelişmesi adına özellikle gözlüyorlar. Çünkü Gürcüstan ve İran üzerinden her yıl 5 bin tır girip mal taşıyor Ermenistan’a… Orada yerleşik Türkiyeli tacirler var. Kültür ve bilim heyetleri gelip gidiyor zaten. Haziran ayından itibaren Ermeni hava kuruluşlarından biri tarafından Antalya-Erivan arasında karşılıklı olarak ‘charter’ seferleri de başlamış durumda. Haftada iki kez de Türkiye’den özel hava yolu uçuşları var…
Türkiye üzerine neler bildiklerini bildiğimiz Ermenistan insanının; Anadolu topraklarının havasına buncadır soluğunu katması, sadece insanca özlem ve meraklarına bağlanabilir…
Yoksunluklarını bize bir kez bile hissettirmeyen; daima nazik ve hep işbirliğine hazır tutumlarıyla Ermenistan halkını ve sevgili dostlarımızı hiç unutmayacağız. Onları Türkiye’de ağırlamayı umarak ve bekleyerek…
Teşekkürlerimiz; Arpi, Nareg, Nazeli, Sergey, Tomy, Naira, Samvel, Tikran, Moses, Manuk, Golya, Lusine, Haykaram, Ruben, Anuş, Lianna, Rudik, Ruzan, Yulya, Hayk, Sinbad, Aslan, Vasken, Karen, Arev ve daha bir o kadar güzel insan için…
NOT: Dizi sürerken, Türkiye’den, Ermenistan’dan ve bazı başka ülkelerden arayan dostlara teşekkürler. Uyarıları oldu, ‘şunları, bunları da yazsaydın’ diye. Bu basit bir izlenim yazısı. Muhtemelen ekonomisi ve politikasıyla ilgili yeni bir dizi de hazırlayacağız… Sevgilerle.
***
SENEM TÜZEN
Atom Egoyan’la festivalde…
Ermenİstan’da olan tek Türkiyeli bizler değildik. Senem Tüzen, 5. Altın Kayısı Film Festivali’ne ünlü yönetmen Atom Egoyan’ın davetlisi olarak gelmiş. Yollarımız kesişti ve kısacık konuştuk. MSÜ TV Bölümü’nde okumuş genç bir kısa filmci Senem. Ermeni-Türk Sineması’nda Teori ve Sosyal Durumlar üzerine bir atölye çalışması için çağrılı. Moral değerler, kim ve neler doğrudur gibi üst başlıkları konuşup, tartışıp spontan bir çalışmaya girişmişler. Plan çekimleri ve senaryo çalışmaları için ‘underground’ bir yöntem izlenmiş ve hemen uygulanmış… İkisi Rus, biri İstanbullu Ermeni 2 Türkiyeli ve Erivan’dan sanatçı gençlerin katılımıyla çektikleri kısa film bitmiş ve Kanada’ya montaja gitmiş.. Görüntü Yönetmeni Egoyan’ın da çalışma arkadaşlarından; Norayr Kasper… Senem de bizimle döndü…
***
Bilim temelli ne yaparsak barış adına yapmış oluruz
Akademİsyen Ruben Melkonyan’la sohbet ediyoruz. Sohbetimiz, edebiyat ve seyahatimiz üzerine. Sevimli ve esprili bir dili var hocanın: “Yerevan Devlet Üniversitesi Türkoloji bölümü filologlarından yardımcı profesör bir bilim insanıyım. Dört yıl önce Ermenistan’da ilk defa Çağdaş Türk Edebiyatı üzerine bir doktora tezi çalışması yaptım. Fakir Baykurt ve köy romanı üzerine yapılmış ilk ve tek çalışmaydı.
Üniversitemizde Türkçe, Türk Edebiyatı ve Türkiye Tarihi dersi veriyoruz. Eskiden SSCB kitapları üzerinden yapıyorduk ama üniversitem çağdaş Türk edebiyatı ve dili üzerine beni görevlendirdi. Şimdi de Türk Çağdaş Edebiyatı ders kitabı hazırlıyorum. Bugüne kadar yayımlanmış ilk ders kitabı olacak… 2005’te doktora tezimi tamamladım ve derslere girmeye başladı. Türkiye’de yaşayan İslamlaştırılmış ve/veya Ermeni kökenli insanlar hakkında son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar benim de ilgimi çekiyor ve bu alana yöneldim. 15 kadar makale yazdım; Türkiye yaşayan Hemşinliler ve dönmeler konusu bir bilim insanı olarak benim için zengin bir alan. Bu hem Türkoloji’nin hem de Ermeniloji’nin alanıdır. İki yıl önce Hrant Dink’in avukatı da olan Fethiye Çetin’in ‘Annaennem’ adlı kitabını Ermenice’ye çevirdim ve çok ilgi gördü…
‘HERKES ETNİK KİMLİĞİNİ SAVUNABİLMELİ’
Hemşinliler hakkında bu konferans ve ‘Hemşin Haftası’ iyi bir girişim oldu. Çünkü Ermenistan Ermenileri’nin büyük kısmı Türkiye’de yaşayan Hemşinliler’in olduklarını bilmiyorlardı. Bizde böyle bir saplantı var: Ermeni Hristiyan olmalı, denir. Hemşinliler’in kültürlerini, Lazlar’ın şarkılarını duymamışlardı. Bu fikir yanlıştı. Etnik kimlik başka bir şeydir, din başka bir şeydir. Ermeni ya da Müslüman olmak çok önemli değil… Ben Hemşinliler’i kardeşim olarak görüyorum. Şimdi bu bilimsel çalışmalar ve etkinlikler nedeniyle bilgi sahibi oluyoruz… Hıristiyan Hemşinliler ve Abhazya ve Rusya’daki Hemşinlileri biliyorduk.
Onların dilini pek anlamıyoruz. Muhtemelen Hemşinliler’in özgün dilleri arkaik Ermenice’dir. Bizim dilimiz bile çevre etkileriyle bozulmuş olabilir. Benim için de arkadaşlarım içinde ortak kültürün önemi büyüktür. Danslarımız, şarkılarımız ve dilimiz yakın; hatta aynı. Ortak kültür temeli çok değerlidir. Artık bunlarla arkadaşlık yapmak, yazışmak ve görüşmelerimizi ilerletmek istiyoruz… Hamşenehay sözcüğü vardır bizde; Hemşin Ermenileri demek durumundayız… Ama biz kimseyi yaftalamak istemeyiz… Ters gelebilir. AB yolundaki bir Türkiye’de herkes kendi etnik kimliğini rahatlıkça savunabilmeli. Bu konferansı bir de Hopa’da (ya da İstanbul’da) yapabilmeyi çok isteriz…”