Birgün Gazetesi
Adnan Genç
ERMENİ GENÇLERLE BARIŞ DİLİYLE SÖYLEŞİYORUZ…
YULYA, ANUŞ, RUZAN, LİANNA VE RUDİK KARDEŞLİĞİ YAPILANDIRACAK
“Bizler savaş ve yokluğu yaşamış bir halkın çocuklarıyız. Ama barışın ne kadar önemli olduğunu yaşadığımız şu günlerde iyice kavramış olarak biliyoruz. Gelişmek isteğimizi sadece barışla sağlayabiliriz. Tutucu fikirler ve kapalı kafalarla bunu yapamayız”…
Gençlerin Türkiye toplumuyla olan ilişkilerini öğrenmek istiyoruz. Vova Müzik Grubu’nun Erivan’a yaptığı başarılı olduğu kadar kalıcı ve sahici etkileri olduğunu da düşündüğümüz turnenin izlenimlerine koşut olarak, özellikle gençlerin Türkiye hakkında, barış hakkında sözleri olmalıydı. Çevirmenimiz Arpi Çakar üniversite öğrencisi beş genç buluyor ve söyleşiye oturuyoruz. Yarı İngilizce, yarı Türkçe ve çokça da Ermenice’nin konuşulduğu ama sözlerdeki temel motifin hemencecik barış tınılı bir söyleme dönüştüğü muhabbetimize başlıyoruz.
ÇOK HEYECANLI VE MUTLUYUZ…
Ruzan 19 yaşında ve Erivan Devlet Üniversitesi’nde Politik Bilimler okuyor. Ruzan biraz da sözcü gibi konuşuyor. Diğer gençlere de onaylattığımız sözleri umut verici: “Biz Türkiye’den bir kültür grubunun gelmesine çok sevindik. Türkiye’yi hep izliyor ve merak ediyoruz. Batıya açılan kapımızın bu komşumuz üzerinden olduğunu biliyoruz… Hemşinlileri de çok az biliyor ve merak ediyorduk. Tarihlerini biliyorduk zaten. Ama hiç karşılaşmamıştık… Hakikaten bu tanışma ve kaynaşma fırsatını çok değerli bulduk. Hemşinliler’in eski çağlardaki dinlerini korumamış olsalar bile kültürlerinin korunmuş ve saklanmış bir halk olduğunu biliyorduk. Bu insanlarla tanışmak elbette enterasandı. Birbirine yakın özelliklerimizi merak ediyorduk. Müslümanlaşmış olduklarını bildiğimiz ve Ermeni kökenli insanlar olduklarını öğrendiğimiz bu topluluğu birkaç yıldır merak ediyorduk. Nasıl oluyordu da, dilleri aynı ama dinleri farklı… Gerçi bunların hiçbir karşılığı ve yaratacağı özel bir sıkıntı yok, olmamalı da. Ben onları kardeşlerim gibi görüyorum, tanıdıkça buna da sevindim. Hemşinliler kabul etmeseler bile ben onları Ermeni kökenli olarak görüyorum.”
Giden toplulukta; hem müzisyenler hem de akademisyenler bu görüşe birebir katılmıyorlar tabii. Nasıl hissediyor olduğumuzun ve bu hisle yaptığımız kültürel arkeolojik çalışmanın kendisinin daha önemli olduğunu hatırlatıyoruz. Beklenmedik bir olgunlukla karşılanıyoruz. “Sizlerden her anlamda birleşme ve bizim önkabullerimize göre davranmanızı zaten beklemiyoruz. Kendinizi ne hissediyorsanız, osunuzdur” diyorlar. Üzerimizdeki yük kalkıyor. Bizler Hemşinli olduğumuzu ve Türkiye toplumunun bir parçası olduğumuzu özellikle vurguluyoruz.
Gruptan Lianna da hem eğitimini alan hem de şimdiden gazetecilik yapan çok genç bir kız öğrenci… Vurgusunu gelecek üzerine düşüncelerine gönderme yaparak belirtiyor: “Bizim kültürümüz burada çok zengin ve geniştir. Savaş zamanlarında birçok değerli varlığımızı yitirdik. Ruslara kaptırdık değerlerimizi… Kaybolan kültürlerimizden birini, yok olmaya yüz tutmuş değerlerimizden birini de sizler gündeme getirdiniz… Özellikle dilinizi merak ediyorduk. Konser sırasında ve konferans boyunca hep dilinizdeki tınıyı ve anlamayı istediğim sözcükleri kavramaya çalıştım. Batı Ermenicesini de Doğu Ermenice’sini de dilimiz sayıyoruz. Ama 1000 yıl öncesinin dili olduğu iddia edilen Hemşince’nin araştırılmasını isterim… Bu eski ve bozulmamış dilin asıl Ermenice olduğunu söylüyorlar. İlginç ve önemli buluyorum bunu… Kısaca, barışçı bir gelecek istiyorsak, araştırmanın ve doğru bilginin peşinden ayrılmadan ortaklaşabilmeliyiz. Benim umudum da bu.”
‘BARIŞÇI BİR DÜNYA İSTİYORUZ’
Anuş mini minyon ve sarışın bir kız. Adı da zaten ‘güzel-tatlı’ anlamına geliyor. Hukuk okuyor. O da diğer iki arkadaşı gibi düşünüyor ve ortaklaştırdığımız sorularımızdan bir bölümüne de o yanıtlar veriyor: “Size ilişkin hiçbir şey bilmiyordum. Hatta burada çıktığını söylediğiniz ‘Hemşinlilerin Sesi’ adlı gazeteyi bile duymamıştım. Daha çok gencim ve bu tür çalışmaların başlamasını, yapılıyor olmasını çok değerli buluyorum. Ülkenize gelip, gezmeyi ve yaşıtlarımla da tanışmayı çok isterim… Biz gençler arasında tarihe referans yapan pek olmaz… Biliriz, anlamaya çalışırız ama temel ilişki kaynağımız barışçı bir dünyayı istemek üzerinedir.”
Yulya ve Rudik de arkadaşları gibi düşündüklerini özellikle belirtmek için parmak kaldırıyor. Rudik sinema prodüktörlüğü eğitimi alıyor… Abhazya kökenli Yulya ise gazetecilik eğitimi alıyor ve henüz hayata karşı çok tecrübesiz olduğunu belirtiyor… Her ikisi de öğrenecekleri çok şey olduğunu ama Hemşinlilerle karşılaşmayı önemli bir vesile saydıklarını söylüyor: “Merakımızı giderdik. Bize, sizlerin de ‘kalın kaburgalı’ olduğunu söylemişlerdi. Bunun aynılaştırma anlamını taşıdığını biliyorduk ama burada sizlerle bir kültür kardeşliği oluşturulabileceğini sevinerek gördük. Ezgilerimizi ve müziğimizi sizlerden duyuyoruz. Bizler de büyüklerimizden Anadolu türküleri dinlemeye alışkınız. Herkes, her zaman Erzincan, Muş, Van türküsü söyler. İçli türkülerdir. Bazen bara dururlar. Bunları öğrenmek istiyoruz…”
Gençlerin isteklerini yerine getiren bir kültür merkezi var zaten; Naregatsi Sanat Enstitüsü. Halk bilimi öğretiyor, el sanatlarının gelişimine yönelik çabaları var ve sanat kursları düzenliyor. Hiçbirinden de beş dram ücret almıyor…
Geleceğin barışçı dilini ve kardeşçe dünyasını bu gençler kuracak. Kendileriyle bunu da konuşmak istiyorum. “Bize ağır bir sorumluluk yüklüyorsunuz. Bizler savaş ve yokluğu yaşamış bir halkın çocuklarıyız. Ama barışın ne kadar önemli olduğunu yaşadığımız şu günlerde iyice kavramış olarak biliyoruz. Gelişmek isteğimizi sadece barışla sağlayabiliriz. Tutucu fikirler ve kapalı kafalarla bunu yapamayız. Bize güvendiğiniz için bizler de teşekkür ediyoruz” diyorlar…
Ben de umutla ve keyifle ayrılıyorum yanlarından. Gelecek güzel günler adına ıslık çalarak sokaklara yöneliyorum…