Saha Yetigen
iscicephesi.org
2002 senesi, Unesco tarafından, 100. doğum yılı sebebiyle, tüm dünyada Nazım Hikmet yılı olarak kabul edildiğinde, onu, siyasal düşüncesinden arındırarak yeniden ve yeniden tüketilebilir bir meta haline getiren; şiirini ve bu şiirin oluşumuna kaynaklık eden politik ve sanatsal yaşamı es geçen, onu yalnızca deneyimlediği aşklarla gündemde tutan burjuva medyanın içine düştüğü kepazelik herkesin hatırındadır.
Elbette, magazinsel boyutu bir tarafa bırakıldığında sanatçıların özel yaşamları da, onların ürettikleri eserlerde yansımasını bulan birer değer olarak bizleri ilgilendirir. Burada önemli olan, bu yaşanmışlıkların, hangi toplumsal sürecin içersinde vuku buldukları, hangi iç çatışmalar ile gerçekleştikleri ve hangi üretiye, nasıl sebep olduklarıdır.
Örneğin, Bitlis’ten kalkıp Amerika’ya göç eden bir ailenin 1908 yılında Birleşik Devletler’de doğan ilk çocuğunda nasıl bir etki bırakmıştır, üç yaşında babasını kaybetmek? Beş yıl boyunca yetimhanede yaşamak zorunda kalıp, ancak bundan sonradır ki annesine kavuşmak, on beş yaşında iken okulu terk etmek, bir taraftan çeşitli işlerde işçilik yaparken, diğer taraftan da hayalini gerçekleştirmek için durmaksızın kısa öyküler yazmak? Örneklediğim kişi William Saroyan… Hayatından sunduğum kesitler ise, onun sanatını anlamak için önemli birer çıkış noktası. Ama tüm bunların ne medyayı ve ne de Türk ‘aydınlarını’ ilgilendirdiğini söylemek güç.
Dünyada Saroyan Yılı
Doğumunun 100. yılı vesilesi ile 2008, tüm dünyada Saroyan senesi ilan edilmiş durumda, tıpkı Nazım Hikmet de olduğu gibi. 2002 yılının tüm patırtısına tam bir tezat olacak şekilde medya, mutlak sessizliğe gömülmüş, bu büyük yazarı görmezden geliyor. Oysa William Saroyan, bir Ermeni olarak, bu topraklarda anılmayı fazlasıyla hak ediyor.
Anadolu toprağındaki köklerini sık sık yâdeden, eserlerinde “göçmen olmak” olgusunu sıkça işleyen bir yazar Saroyan. 1939 yılında The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü’nü kazanmış, fakat “sanatı değerlendiren ticaret olmamalı” diyerek ödülü reddetmiş bir aydın aynı zamanda. Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap (öykü, oyun ve roman) yazmış üretken bir sanatçı. Düzyazıda; akıcı, konuşur gibi, coşkulu ve tüm bunların yanında yalın bir dille kendine özgü bir tarz yaratmış. Bu, Amerikan edebiyatında Saroyanesk denen bir üslubun doğmasına neden olmuş. 1964 yılında, İstanbul’da yayımlanmakta olan Marmara Gazetesi’nin sahibi Bedros Zobyan’la beraber Bitlis’i gezmiş. Onun ‘ata ocağı’na duyduğu bu hasret, eserlerinde de çok belirgin.
William Saroyan 100 yaşında. Her ne kadar görmezden gelinse de, Anadolu’nun bir değeri olarak dünya edebiyatını etkilemeyi sürdürüyor. O, içine kapanmış, ürkek ve sürgün tüm Ermenilerin, kendini arayan sesi olarak yaşıyor: “Yanıyor gözleri babamın, bakışı buğulu; geride kalıyor Van Gölü. Ey keder küpü iç deniz, babadan oğula yüreğimiz, dualarımız seninle şimdi. Sert, hoyrat bir veda ile koparıldığı vatanın kıyısından batıya doğru yüzünü çevirdiğinde babamın duyduğu dehşet, benim içimde yaşıyor şimdi. Bizi rahat bırakmayan acıların simgesi, doldukça dolan keder küpü, ey Van Gölü.” William Saroyan
Türkçe’de William Saroyan
Saroyan’ın birçok kitabı, Aras Yayıncılık tarafından Türkçe okuyanlar için çevrilmiş durumda. Bunlardan, “Ödlekler Cesurdur”, kendilerini yaşadıkları yere ait hissetmeyenlere odaklanır. 14 öyküden oluşan bu kitap, göç yolundaki insanların, yaşama sevinçleri ile harmanlanmış güvensizliklerini anlatır. “İnsanlık Komedisi” ise roman türünde kaleme alınmıştır ve savaş olgusuna eğilir. Bu ikisi dışında, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda da sergilenmiş olan “Yüreğim Dağlardadır”, ilk dönem öykülerinden oluşan “Yetmiş Bin Süryani” ve bir de günce kitabı Türkçe olarak okuyucuların beğenisine sunulmuş. Bunlara ek olarak Ermenice okuyanlar, Bedros Zobyan’ın, William Saroyan ile birlikte İstanbul’dan Bitlis’e uzanan yolculuklarını anlatan ve içindeki 135 fotoğrafla tam bir arşiv niteliği kazanan, anı kitabı “Tebi Bitlis William Saroyani Hed”i inceleyebilirler.