A. Hicri İZGÖREN
Özgür Gündem Gazetesi
Vicdani retle ilgili tartışmalar sürerken AİHM, Türkiye’deki askerlik sisteminin vicdani retçiler açısından adil bir denge oluşturmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi bir kez daha mahkum etti.
‘Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporları da; Türkiye’nin birçok konuda olduğu gibi “vicdani ret” konusunda da Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’na riayet etmediğini ve vicdani retçilerin yasal haklarını koruyan düzenlemeler yapmadığını belirtiyor.
Türkiye hükümetleri, şimdiye kadar vicdani reddi görmezden geldiler hep. Vicdani Retçileri de kamuoyunun gözünden düşürmek ve itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
Bilindiği gibi vicdani ret, savaş karşıtı bir tutumdur. En kısa tanımıyla; bir bireyin ahlaki değerleri, dini inanç ya da politik görüşleri nedeniyle askerlik yapmayı reddetmesidir. En çok karşılaşılan ret sebepleri; Her ne sebepten olursa olsun insan öldürmeyi ahlaki bulmamak ve hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı reddetmek şeklindedir.
“Benim anlayışıma göre sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha farklı değildir.” der Albert Einstein.
Bir birey, emir almak ve vermek, itaat etmek ve hükmetmek istemiyor olabilir. Birey, şiddet kullanmayı ve insan öldürmeyi öğrenmeyi istemiyordur. Savaşlara karşı olabilir ve savaşların yürütücüsü olan ordulara hizmet etmek istemeyebilir. Dahası, politik görüşleri doğrultusunda ordusuz, sınırsız, devletsiz, özgür bir dünyada yaşamak istiyor olabilir.
Birçok ülke 17 ve 18. yüzyıllardan itibaren askerliği zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayalı uyguladığı için etkin olarak vicdani ret diye bir tanımlamaya gerek duymamıştır.
Vicdani reddi; İngiltere 1916’da, Danimarka 1917’de, İsveç 1920’de yani bugünden yaklaşık 1 asır önce sokmuş hayatına. AB ise son 50 yıl içinde. Bugün batıda Azerbaycan ve Türkiye dışında zorunlu askerliğin uygulandığı bir başka ülke yok. AB’ye aday ülkeler içinde (Hırvatistan, Makedonya, Türkiye ve İzlanda) zorunlu askerlik uygulaması devam eden tek ülke Türkiye’dir.
Zorunlu askerlik olan ülkelerde ise askerlik yapmak istemeyenler sosyal hizmet alanlarında görevlendiriliyorlar. Sözgelimi Almanya’ya 9 ay askerlik veya 10 ay kamuda sosyal hizmet tercihini getirmiştir. Yunanistan’da ya 12 ay askerlik veya 13 ay kamu hizmeti seçenekleri tanınmıştır.
Yıllardır direnen retçiler kötü muamelelere, işkencelere maruz kaldılar, hapislere atıldılar. Vicdani retçiler tutuklandıklarında, askeri cezaevlerinde askeri emir ve disiplin altında yaşamaya zorlanır, bu nedenle bir çok baskı ve işkenceyle karşılaşır, askeri mahkemelerde yargılanırlar.
Bütün bunların yanında, asker kaçaklarından farklı olarak vicdani retlerini açıkladıkları deklarasyondan dolayı “halkı askerlikten soğutma” gibi bir suçlamayla da karşı karşıya kalırlar. Kaldı ki bu suçlamadan yalnızca vicdani retçiler değil, vicdani retçilere destek eylemi yapan aktivistler, konuyu gündeme getirip yazanlar da paylarına düşeni mahkemelerde yargılanarak almaktadırlar.
Retçiler; “Ordu ve askerliğe dair eleştiri, sorgulama veya değiştirme talebi, ister vicdani redçilerden, ister akademik alandan, ister sivil kesimden gelsin, insan düşüncesinin doğal eğilimi ve gelişiminin bir gereği ve garantisi olarak kabul edilebilir kılınmalıdır” diyerek. Bu nedenle, ordu ve askerliği sorgulanamaz değerler olarak korumaya altına alma amacıyla “halkı askerlikten soğutma suçu” adı altında, “teşvik, telkin, sevgi, duygu, sadakat borcu” gibi tamamen psikolojinin kavramları ile yaratılan, “hukuki değeri” var olmayan TCK’nın 318. maddesini bir “düşünce suçu” olarak kabul ediyor ve kaldırılmasını talep ediyorlar.
Yeni anayasa tartışmalarının devam ettiği bu süreçte vicdani retçilerin yasal haklarını koruyan düzenlemeler koruma altına alınmadığı sürece bu konudaki tüm spekülasyonlar boşa çıkmaya mahkumdur.