Vicdan Filmleri

[ A+ ] /[ A- ]

ulagayguven
Vicdan Filmleri için son başvuru tarihi 31 Mart 2010’a uzatılmıştır.

Senem AYTAÇ / Fırat YÜCEL
Altyazı Dergisi

‘Vicdan Filmleri’ projesi dünyanın dört bir yanından vicdanla ilgili filmleri bekliyor. Vicdan kavramı etrafında çekilen her film www.vicdanfilmleri.org adresine yükleniyor ve siteye giren herkes yüklenen filmleri izleyip oy verebiliyor.

Önce sizden projenin ortaya çıkış hikâyesini dinleyelim isterseniz…

Banu Güven: Hrant Dink’in bu memlekette birileri için en büyük tehlikeyi teşkil etmesinin sebebi doğrudan vicdana işaret etmesidir. Birtakım ayrımcılıkların, kötülüklerin, memlekette ortak tarihimize ve bugünümüze dair çözülememiş birçok şeyin yolu doğrudan vicdandan geçiyor. Boşuna değildi bir programda beş dakika ona kulak verdikten sonra oturup düşünme ihtiyacı olan insanların ortaya çıkması; o doğrudan vicdana sesleniyordu. Onun sözleri çok iyi bir yol açıyor önümüze.

Vicdandan yola çıkarsanız mutlaka iyi bir yere varırsınız.
Bununla beraber, kısa film de birçok kişi için gördükleri, hissettikleri birtakım sorunları anlatabilmeleri, vicdanı işaret edebilmeleri için ikinci bir iyi yol. Bu ikisini bir araya getirmek vakfın fikriydi ve ben de açıkçası proje söz konusu olduğunda çok heyecanlandım. Daha başlarındayız projenin. Gittikçe daha çok ilgi çeken bir proje olacak. Türkiye’de kendini ifade etmek çoğu kişi için hâlâ zor. Hemen TCK’nın birtakım yorumlarıyla, maddeleriyle karşılaşılabiliyor. En naif, uzun uzadıya düşünülmeden, hakikaten vicdandan yola çıkılarak edilen laflarda bile söz konusu olabiliyor bu…

Bu proje de, kendini gözle ve kalple ifade etmenin bir yolu, o yüzden de heyecan verici. Zaten projeden kime söz ettiysek çok heyecanlandı. Bazıları çok yoğun işleri olduğu için gelip tanıtım filmine katkıda bulunamadı fakat ben mesela Carlos Santana’ya konudan söz ettim, “hemen!” dedi. Bir röportaj yapmıştık, sonrasında konuyla ilgili bir şeyler çekelim, dedik. Kapının önünde menajeri ve ekibi onu çıkarmaya çalışıyorlardı, izin vermedi, “hayır!” dedi. “Biliyorum ben sizin neyi kastettiğinizi, zaten yıllardır ben de bununla uğraşıyorum.” diyerek kameraya söyleyeceklerini söyledi. Empatiden geçiyor iş ve bunun için iyi bir yol açtığımızı düşünüyorum.

‘Vicdan’ duygusunun önemini hatırlatmayı amaçlayan bir projede mecra olarak ‘film’i kullanmaya nasıl karar verdiniz?

Melek Ulagay: Çağımızda, artık insanlar kendilerini anlatma biçimi olarak filmi seçiyorlar. Eskiden insanlar not alır, günlük tutar, anılarını yazarladı. Şimdi bunu görsel olarak yapıyorlar. İnsanların artık günlükleri bile görüntülü. Okumak farklı bir şey; ama bir şeyi hem ses hem de görüntüyle aktarabiliyorsanız onun etkisi çok daha güçlü oluyor. İçinde duygu var, düşünce var, her şeyi koyabiliyorsunuz. Kısa ama görsel bir şeyin etkisi her zaman bir şey okumaktan daha kuvvetli. Dijital teknoloji bu konuda büyük bir devrim yarattı. O kadar hızlı ilerliyor ki teknoloji; artık neredeyse herkes film çekme imkânı bulabiliyor. Bu tür araçları kullanmak giderek yaygınlaşacak ve müthiş bir görsellik hakim olacak dünyaya.

Bu bakımdan buradan başlamak önemli; bence insanları uyarmak, etkilemek, birtakım konulara duyarlı hale getirmek açısından da şu an en etkili yöntem, hele de gençleri düşünürseniz… Bugün dünyanın her yerinde gençler her gün bilgisayarın karşısındalar, dünya orada geçiyor onlar için. Görsel olarak bir şey anlatma meselesinde artık ileri bir noktadalar.

Bir de şu var: Diyelim, Şilili bir yazarın romanını okuyorsunuz, ama siz Şili’yi hiçbir zaman görmediniz, bilmiyorsunuz. O yazar nasıl bir ortamda yaşamış bunları bilmiyorsunuz. Halbuki şimdi görsel bir şeyle karşılaştığınız anda, birdenbire o insanın ortamını da görüyorsunuz. Birdenbire kafanızda görsel bir şey oluşuyor. “Haa, Şili böyle bir yermiş,” diyorsunuz. Bu projenin uluslararası olması ve dünyanın her tarafından insanların kendileri için, vicdanları için önemli olanın ne olduğunu aktarabilmeleri, bunu yansıtabilmeleri bence çok büyük bir zenginlik. Çünkü vicdan herkes için çok önemli. Öte yandan, elbette dünyanın birçok yerindeki farklı insanlar için farklı sorunlar vicdan sorunudur. Bizim bilmediğimiz bir yığın dünya var başka ülkelerde ve orada da insanların vicdanına dokunan kimbilir neler yaşanıyor… Bence, projenin uluslararası olması bu yüzden gerçekten çok önemli.

Gelen filmlerin teknik yeterliliği sizin için bir kıstas oluşturmuyor, değil mi?

M.U.: Evet, önemli olan insanları teşvik etmek; yani amatör de olsalar kendilerine dokunan bir konuyu ifade edebilsinler istiyoruz. Tabii ki teknik açıdan ne olduğu anlaşılmayan bir şey olursa olmaz, ama kendi aramızda da çok konuştuk bu meseleyi ve teknik mükemmeliyetçilik aranmasın istedik.

Sonradan tüm filmleri bir araya getirilmesiyle tek bir uzun metraj film oluşacak. Burada da filmlerin çeşitlilik göstermesinin işin özüne uygun olacağına karar verdik. Çünkü vicdan o kadar geniş bir kavram ki… Teknik olarak başarılı olmayabilir, ama anlattığı şey o kadar çarpıcıdır ki, zaten onun tekniğine bakmazsınız. Dolayısıyla teknik olarak daha başarılı filmlerle içerik olarak daha çarpıcı şeyleri bir araya getirmek belki bugün dünyada görsel olarak yaşanan gerçekliği de ifade etmek açısından daha gerçekçi bir sonuç doğurur diye düşündük.

Jüri üyeleri arasında Costa-Gavras, Yıldırım Türker gibi ünlü isimler var, jüriyi belirleme süreci nasıl geçti?

M.U.: İlk başta uzun bir liste oluşturulmuştu, sonra vakıf bu listedeki isimlerle temasa geçti. Filmleri izlemek ve değerlendirmek de oldukça vakit alan bir şey. Yine de sorduğumuz neredeyse herkes kabul etti. Ama mesela Ken Loach açık ve dürüstçe benim böyle bir şey için vaktim yok maalesef dedi.

Vicdan herkesin farklı yorumlayabileceği bir kavram. Sizce projeye katılacaklar ne gibi konularda filmler çekebilir?

B.G.: Vicdana dokunan her şey konu olabilir. Geceleri sokakta kenarda oturmuş, uykudan içi geçmiş, ama hâlâ bir şey satmak zorunda kalan bir çocuk; bir evsizin o an gözünüze çarpan bir hali; bir sokak köpeği… Bugüne kadar içi burkula burkula yaşamış, konuşmaktan çekinmiş bir insanın hikâyesi; birileri tarafından takip edilen bir kadın ya da mallarına el konulan bir sürü azınlığın hikâyesi… Bütün bunlardan etkilenerek bir şeyler yapabilirsiniz… Ya da tamamen doğayla alakalı bir şey olabilir mesela. Vicdanın kapsamına giren her şey olabilir. Sonsuz seçenek var…. Yeryüzündeki insan kadar çok seçenek var bu başlığın altını doldurmak için…

M.U.: Projenin uluslararası tarafını güçlendirmemiz gerekiyor, çünkü bambaşka yerlerden filmlerin gelmesi çok önemli. İnsan hakları ihlallerine çok tanık olunan Filistin, İsrail gibi yerlere ulaşmamız lazım. Eminim ki Gazze’de her gün herkes en az on tane film çekiyordur. Bunun gibi insan hakları ihlallerinin yoğun yaşandığı yerlerden filmlerin gelmesi çok önemli. İşin Türkiye kısmı daha kolay. Ama bu, ucu açık bir proje olduğu için, süre uzayabilir. Bunlar hemen olan şeyler değil, zaman alıyor ve o zamanı da vermek lazım projeye.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

M.U.: Gençlere özellikle çağrı: Çekinmesinler. En mükemmel filmi yapacağım diye düşünmesinler. Vicdanlarının sesini dinlesinler ve de çıkıp çeksinler. Teknik olarak müthiş olsun, başarılı olsun diye düşünmemek lazım.

B.G.: Bir de son ayı beklemesinler, yollasınlar. Biraz film gelsin ki proje hareketlensin. Bir tane yollar, bir tane daha yollarlar. Bir de çok basit bir şey olacak diye çekinmesinler, çünkü zaten basit olan çok kuvvetlidir aslında. Basit ve iyi olduğunda çok kuvvetli olur.