Arican PAKER*
Her sene gerçekleştirilen üniversiteye giriş sınavı bu sene de 24 Mart Pazar günü gerçekleştirilecek. Yaklaşık 1,5 milyon öğrenci sınava girecek. Üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler dokuz ay boyunca zorlu bir süreçten geçiyor. Bu dokuz aylık zorlu süreçte öğrenciler hem zihnen hem de bedenen yıpranıyor, aile içinde çatışmalar meydana geliyor ve hatta birçok kişinin psikolojisinin bozmasına sebep olup ölümler gerçekleşebiliyor. Bu süreç boyunca öğrencilerin büyük kısmı hayattan soyutlanıyor ve monoton bir yaşam sürmeye başlıyor. Genellikle ev, okul ve dershane üçgeni arasında gidip geliyor. Öğrenciler kendi aralarında konuşurken sık sık “Bu sene bitsin de artık hayata dönelim” cümlesini kullanıyorlar. Aslında bu cümle birçok şeyi özetliyor.
Okullarda verilen eğitim yetersiz olduğu için öğrenciler hafta sonları ve okul çıkışlarında dershaneye gitmeye mecbur kalıyor/bırakılıyor. Sistemin getirdiği eşitsizlikler, öğrenciler üzerinde çok güçlü bir baskı kuruyor. Yoksul ailelerin çocukları devlet üniversitesini kazanmak için gece gündüz çalışırken, varsıl ailelerin çocukları ise bu süreçte gününü gün etmeye devam ederler. Çünkü onlar için barajı geçmek vakıf üniversitelerinin kapıları açılıyor. Yoksul öğrenciler, dershanelere de gidemediği için daha ‘yarış’ın başında geride kalıyor.
Bu süreç boyunca öğrenciler için ‘yarış atı’ benzetmesi yapmak yanlış olmaz. Çünkü süreç öyle bir hal alıyor ki öğrenciler her şeyini ders haline getiriyor, insan ilişkileri bozuluyor. Öğrenciler, galip gelme çabası içine girip puan yarışı başlıyor. Hatta bazı öğrenciler “benden nasıl yüksek puan yaparlar” deyip etrafına saldırabiliyor.
Öğrenciler bu süreçte çok fazla stres ve heyecan yaşıyorlar ve özgüvenlerini yitiriyorlar. Hatta bu sistem can bile alıyor. Geçen sene sınav sabahı çok fazla heyecan yaşayan bir öğrenci kalp krizi geçirerek hayata veda etti, ondan önceki sene başka bir öğrenci de strese dayanamayıp siyanür içerek intihar etmişti. 2008 yılında da bir öğrencinin stresten kalp damarları patlamıştı. Sistem bu haliyle can almaya devam edecek maalesef.
Bu sistemin bir de ötekileştiren boyutu var. Azınlıkta bulunan öğrenciler de üniversiteye girmek için dershanelere gidiyor ve daha dershanenin ilk gününde “Ermenistan’dan ne zaman geldiniz?”, “Nasıl olur da ailen doğudan göç etmiş olur? Orada Ermeni mi vardı?”, “1915’e gerçekten inanıyor musun?”, “Ermenice biliyor musun?” gibi sorulara maruz kalıyor. Bir de bunun tarih dersleri boyutu var. Bazı dershanelerde tarih öğretmenleri 1915’e fazla değinmeden saygı göstererek geçerken, bazı dershanelerde öğrencinin üstüne gidiliyor. Örneğin Şubat ayında bir dershanede tarih dersinde 1915 anlatılırken, Ermeni bir öğrencinin aşırı derecede üstüne gidilmesi, öğretmenin konuşmaları sonucunda öğrencinin rahatsız olduğunu ailesi bildirmesi, ailesinin de hemen dershane idaresine bildirmesi sonucunda öğretmenin işine son verildi.
Tabi bir de bu sene ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ dersinin soruları çıktı. Bu durum birçok lise tarafından tepkiyle karşılandı. Öğrenciler sınava hazırlanırken bu durumdan olumsuz etkilendi. Ama sonuç olarak gayrimüslim ve zorunlu din dersi görmeyen öğrencilere muafiyet kararı çıkartılarak onun yerine beş adet felsefe sorusu sorulmasına karar verildi. Bunla birlikte sınavda eşit ve etik olmayan bir durum daha ortaya çıktı, her iki bölümün de zorluk seviyesinin ne olacağı merak konusu, öğrenciler ne yapacağını bilmiyor. Hiç bir deneme sınavında gayrimüslimler için de ayrı bir kitapçıkta felsefe sorusu gelmiyor. Eşit olmayan sistem bu sene daha da ötekileştirici… Recep Tayyip Erdoğan, ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ sorularının sınavda neden sorulacağı sorusunu “dindar nesil yetiştirmek” diye cevaplamıştı.
Sınav sistemindeki bloklaşmayı da görmezden gelemeyiz; ‘cemaat öğrencileri’ ve ‘öteki öğrenciler’ Sınavda sorulan soruların benzerleri cemaat dershanelerinin deneme sınavlarında soruluyor. 2011 yılında YGS sınavında yaşanan şifre skandalında, birilerinin bazı öğrencileri üniversiteye emek harcamadan sokmak istemesi, günlerce çalışan öğrencilerin hakkını yemesi yaşanılan adaletsizliklerin göstergesidir. Bir de bunun üzerine ÖSYM başkanı Ali Demir’in yaptığı “şifre var ama kopya yok” açıklaması içinde çok fazla çelişki taşıyor. Bir çok öğrenci zaten şifreden haberdardı.
Öğrencilerin umutlarını 160 dakikalık bir sınava bağlayan bu sistem hem ötekileştiriyor, hem eşit ve adil davranmıyor hem de can alıyor. Eğitimin eşitsizliklerden ve din temelinden arındırıp bilimsel ve parasız temele oturtulması önceliğimiz şarttır.
* Tıbrevank Lisesi son sınıf öğrencisi