Dr. Pınar Sayan, Evrensel gazetesinden Şerif Karataş’a Türkiye ve Ermenistan’ın ikili ilişkileri normalleştirme adına karşılıklı özel temsilci atama kararını değerlendirdi.
Türkiye ve Ermenistan’ın ikili ilişkileri normalleştirme adına karşılıklı özel temsilci atama kararını değerlendiren Dr. Pınar Sayan, “Siyasi irade gösterilmesi önemli ve gerekli fakat tek başına yeterli değil. Özellikle bu siyasi iradeyi gösterenler bizzat savaşın tarafları olduysa” dedi. Normalleşme sürecinin başarılı olabilmesi için savaş ile ilgili henüz çözülmemiş meseleleri ve halklar arası güvensizlik, tepki, öfke ve travmaları hedef alacak kapsamlı bir barış süreci yürütülmesi gerektiğini belirten Sayan, “Bu sadece Türkiye ve Ermenistan değil, Ermenistan ve Azerbaycan için de geçerli. Tüm bunları göz önünde bulundurmadan yapılacak girişimlerin, kalıcı bir iyileşme sağlayabilmesi bence çok zor ve samimiyetinin ya da arkasındaki niyetin sorgulanmasına yol açıyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye ve Ermenistan, 1993’ten bu yana kapalı sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin normalleştirme adına karşılıklı özel temsilci atama kararı aldıklarını açıkladı. 2009’da benzer adımların atılması yönünde girişimin de yaşandığı bu yeni gelişmeyi Beykoz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden Dr. Pınar Sayan ile konuştuk.
‘2009’dakiyle önemli farklılıklar var’
2009’daki normalleşme girişimi ile bugünkü arasında önemli farklılıklar olduğunu belirten Pınar Sayan, “2009’daki süreç o zamanki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kişisel olarak önemsedikleri ve adım attıkları bir süreçti. Türkiye ve Ermenistan arasındaki bir yakınlaşmanın Ermenistan’ın Dağlık Karabağ konusunda adım atmasını sağlayacağı düşünülmüştü. O zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın bu girişimlere nasıl yaklaştığı ve Azerbaycan’ın bu konuda ne kadar bilgilendirildiği çok açık değil. Nihayetinde de Dağlık Karabağ sorunu hâlâ masada olduğu için Azerbaycan’ın olumsuz yaklaşmasıyla o süreç yürümedi” ifadelerini kullandı.
‘Azerbaycan’ın da onayladığı öneriler’
Bugünkü farklı durumu da Sayan şöyle değerlendirdi: “Türkiye’nin Ermenistan ile 1993’te sınırlarını kapatmasının sebebi Dağlık Karabağ sorunuydu. İkinci Dağlık Karabağ Savaşı ile Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ etrafındaki yedi bölgeyi almış olması bu durumu değiştiriyor. Yani sınırların kapanma sebebi ortadan kalkmış oldu. Çavuşoğlu da zaten konuşmasında “Her adımda Azerbaycan ile birlikte hareket edeceğiz” dedi. Bu net olarak; Türkiye’nin, Ermenistan ile ilişkilerinde Azerbaycan’ın önceden onaylamadığı hiçbir adımı atmayacak demek. Dolayısıyla yapılan tüm bu öneriler; özel temsilci atanması, koridorların açılması, Charter uçuşlar (Bu arada Ermenistan ve Türkiye arasında daha önce de charter uçuşlar vardı. Hatta uzun bir süre tarifeli uçuşlar da oldu haftada 3-4 gün fakat firma iflas ettiği için doğrudan uçuşlar durmuştu.), Azerbaycan’ın da onayladığı öneriler. Bu bakımdan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir gerginlik çıkmadığı sürece Azerbaycan tarafından engellenmeyecek girişimler bunlar. Maalesef yeni bir gerginlik çıkmayacağını kesin olarak söyleyebilmek de mümkün değil geçtiğimiz aylara baktığımızda. Nitekim en büyük mesele olan Dağlık Karabağ’ın statüsü meselesi hâlâ hiç konuşulmadı, savaş esirlerinin teslimi tamamlanmadı ve bunların yanına sınırların belirlenmesi meselesi eklendi. Ama tabii tek engeli Azerbaycan olarak düşünmemek lazım. Neticede tüm bu girişimlerde Ermenistan’ın çok fazla söz hakkı olamadı. Özellikle Türkiye’nin savaşta oynadığı rol nedeniyle Ermenistan tarafında Türkiye’ye karşı güvensizlik, şüphe ve tepki var. Paşinyan’ın “Türkiye ile koşulsuz görüşme” sözü ise yanlış anlaşılıyor Türkiye kamuoyunda. Bu yeni bir konu değil aslında, kendisi de önceki yönetimler de dile getirmiştir daha önce. Koşulsuz derken kayıtsız şartsız değil, Türkiye tarafından sınırın açılması için Ermenistan’ın yerine getirmesi gereken koşulların öne sürülmemesi gerektiğini kastediyorlar.”
Halklar arası barış
Sayan’ın dikkat çektiği ise, bu gibi konularda siyasi irade gösterilmesi önemli ve gerekli fakat tek başına yeterli olmamasına yönelik oldu. Sayan, bu görüşünü şöyle açıkladı: “Özellikle bu siyasi iradeyi gösterenler bizzat savaşın tarafları olduysa. Normalleşme sürecinin başarılı olabilmesi için savaş ile ilgili henüz çözülmemiş meseleleri ve halklar arası güvensizlik, tepki, öfke ve travmaları hedef alacak kapsamlı bir barış süreci yürütülmeli. Bu sadece Türkiye ve Ermenistan değil, Ermenistan ve Azerbaycan için de geçerli. Tüm bunları göz önünde bulundurmadan yapılacak girişimlerin, kalıcı bir iyileşme sağlayabilmesi bence çok zor ve samimiyetinin ya da arkasındaki niyetin sorgulanmasına yol açıyor.”
‘Ekonomik faktörler etkili’
İki ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin atılan adıma etkisine dair soruya Sayan, “Ekonomik krizin çok etkisi olduğunu düşünmüyorum ama ekonomik faktörlerin etkili olduğunu düşünüyorum. Türkiye için açılacak koridorlar ve sınır, yeni pazarlar demek. Bu bence önemli bir faktör. Ermenistan için daha önemli gibi görünse de ne kadar tercih edilir bir durum olduğunu tartışıyorlar. Türkiye’nin niyetleri ve büyüklüğü konusunda tedirgin olup, Türkiye’ye bağımlı bir ilişki geliştirmek istemeyen ve bu nedenle sınırların açılmasını istemeyenler var” ifadeleriyle yanıt verdi.
‘ABD Bu tür yakınlaşmayı destekleyecek’
Ekim ayı sonunda yapılan ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesinin, iki ülke arasında başlatılan görüşmelere etkisine dair soruya Pınar Sayan, “Evet Biden’ın etkisi olup olmadığı tartışılıyor. Özellikle 2000’li yıllarda ABD’nin Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını desteklediğini ve teşvik ettiğini biliyoruz. Son dönemlerde, Trump döneminde ABD’nin bölgeye olan ilgisi azalmıştı. Şu an Biden’ın bölgeyle ne kadar ilgilendiğini ya da bu konu hakkında bir şey konuşulmuşsa bile Türk hükümetinin bunu ne kadar dikkate aldığını bilemiyorum ama bu tür bir yakınlaşmayı destekleyecekleri kesin” yanıtını verdi.
‘Kısa ve orta vadede Rusya’nın Ermenistan’daki nüfuzunu azaltamayacak’
Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasının ABD ve AB olmak üzere Batı Blokunun, Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu zayıflatma amacıyla desteklediği yönünde yapılan değerlendirmeler ve bununla birlikte Rusya Türkiye ilişkilerine yansımasına dair sorumuza Sayan’ın yanıtı şöyle oldu: “Her ne kadar Ermenistan’da Rusya’ya yönelik tepkiler dile getirilmiş olsa da Türkiye ve Ermenistan arasındaki bir yakınlaşmanın kısa ve orta vadede Rusya’nın Ermenistan’daki nüfuzunu azaltacağını düşünmüyorum. Zaten öncelikle bu girişimlerin nasıl sürdürüleceğini, çatışma durumunun gerçekten sona erip ermediğini görmemiz gerekiyor. Olumlu devam etmesi durumunda, Türkiye’nin bölgedeki ekonomik etkisi artsa bile askeri olarak Rusya’nın varlığına yaklaşabilmesi şu an için mümkün görünmüyor. Zaten Brüksel’de yapılan son toplantı da AB’nin kendisine Rusya’nın yanında ikincil bir rol biçtiğini gösteriyor. Bu da AB’nin kendi kapasitesi bakımından önemsiz değil tabii, bölgeye ekonomik, diplomatik ve teknik destek sağlayacak ama bölgede Rusya’nın askeri rolü kabul edilmiş durumda. Türkiye bu çerçeve dışına çıkmadığı sürece yani ekonomi ve ulaşım çerçevesi, Rusya ile ilişkilerine yansımasında önemli bir değişiklik olmaz gibi görünüyor. Rusya da özellikle ulaşım ile ilgili girişimlerden faydalanacaktır. Zaten Türkiye açısından asıl değişiklik, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için diplomasi yerine askeri bir çözümü desteklemesiydi. Bu değişiklikle birlikte bölgedeki rolü ve etkisi değişti. Rusya rahatsız olduysa o noktada olmuştur, şu anki durum o sürecin devamı. Ancak uzun vadede, bölgede güvenlik sağlanabilir ve Ermenistan’ın güvenlik konusunda Rusya’ya bağımlılığı azalırsa, Rusya’nın nüfuzunun azalması ve AB’nin öneminin artmasından bahsedebiliriz.”
Kaynak: Evrensel