Elif GÖRGÜ
Evrensel Gazetesi
Başlığa bakıp aldanmayın, yabancı değiller.
Ermeniler…
Hayır canım ne ilgisi var, Ermenistan’dan gelmediler. Gayet Türkiyeliler.
Siz biliyor muydunuz bütün bunları? Pardon o zaman. Bilmezsiniz sandım.
Bilmeyen çokmuş da, öyle anlattılar.
Şaşırdınız mı hakikaten?
Ama onlar şaşırmıyorlar.
Şaşırmıyorlar ama bıkıyorlar.
En yakın arkadaşlarından biri, memleketi Erzincan’daki Ermeni mezarlarında, harabe kiliselerde define avına çıkınca da şaşırmıyorlar. Ermenice harfler yazılı taşların çekilmiş bi’ ton fotoğraflarına bakıp, ne yazdığını söylemeleri istenince de… Hani belki define yeri tarif ediyordur diye.
Ama daha 18 yaşındayken, isimlerinin anlamını açıklamaktan bıkabiliyorlar. Mesela Dença, sorulara yanıt vermek istemediği için iş arkadaşlarına adının Defne olduğunu söylüyor. Aman siz sormadan ben söyleyeyim. Dença, “arzu” demek. Dença’yı görürseniz sakın sormayın ki, bir daha yalan söylemek zorunda kalmasın.
Tabii sormamamız için bilmemiz lazım. Bilmemiz için birlikte yaşamanız. Biliyorum, sayıları giderek azalırken Ermeni bir komşunuz olma ihtimali ne kadar ki? Hele de onlar, birbirlerinin yanından ayrılmaz, ayrılamazken… Birkaç dakikalığına ayrıldıklarında Şişli’de bir kaldırımda vurulurken… Vurulup da katilleri pis pis suratımıza sırıtacak cesareti bulurken…
O zaman, yani gerçekten birlikte yaşamamız için, onların çoğalması lazım bizimle birlikte. Ölerek, öldürülerek, ata topraklarından, ana vatanlarından sürülerek, ya da artık korktuklarından gitmek zorunda hissederek azalmamaları lazım. Peki ama o zaman da, yani bütün bunların olmaması için de, onların yanlarında olmamız, ama “çok” olmanız lazım değil mi? Hrant’ın cenazesinde olduğumuz gibi…
Başlarına bir şey gelecek olduğunda yanlarında olmamıza güvenmek istiyor Alexis mesela. Hrant Dink’in ölüm yıldönümü yaklaşırken bir kez daha sorduk onlara, Ermeni gençlerine, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini ve ne istediklerini.
Biz sorduk. Onlar; Ermeni gençlerin seslerinin duyurmak için kurdukları Nor Zartonk (Yeni Uyanış) grubunun üç üyesi Dença, Alexis ve Can yanıtladı. Kim bilir kaç kez duydukları bu soruları…
Ermenistan’dan gelmediğine inanmıyorlar
-‘Ermeni’ olduğunuzu ve toplumun genelinden ‘başka’ olduğunuzu ilk nasıl fark ettiniz?
Dença: Ermeni okulunda okudum, Ermeniler dışında arkadaşım olmamıştı. ÖSS’ye hazırlık sürecinde dershaneye başladım. İnsanlar adımın Dença olduğunu duyunca baktım ki tuhaf karşılıyorlar. Söylemeye başladım Ermeni’yim diye. O zaman da ‘Ermenistan’dan ne zaman geldiniz’ soruları başladı. En çok sorulan soru budur. Anlatmaya çalışıyorum Ermenilerin ana yurdu Anadolu’dur diye. “Nasıl ya Ermeni’sin sonuçta Ermenistan’dan gelmiş olman lazım” diyen bile oldu. Türkçe konuştuğumda şaşıranlar oldu. Dershane hocalarım sınıf listesine bakıp “Dença kim?” diye beni ayağa kaldırıyorlardı. Sonra Ermeniler nedir, Yahudi midir, Hıristiyan mıdır soruları başladı. Televizyonda duydukları şeyleri soranlar oluyordu. Artık alıştım, eskisi gibi sinirlenmiyorum.
Alexis: Küçükken 1915 ve öncesi ile ilgili hikayeler sürekli anlatılır. Bazen “çocuklar dışarıda konuşur” diye yanımızda konuşmaya çekinenler de olurdu. Benim ismim biraz daha farklı, Ermenice de değil. Karşı tarafın tahmin etmesi zor oluyor. Başıma gelen komik bir hikaye var. 3-4 yıl önce polis çevirdi beni, GBT’ye bakacak. Aldı kimliği, bir gitti, bir geri geldi… Bir kimliğe bakıyor, bir bana bakıyor. Bildiğin mavi TC nüfus cüzdanı. Ama “Yabancı mısınız?” dedi. “Yok değilim” dedim. Adam şaşırdı, kaldı öyle. Yabancıyım desem geri verip özür dileyecek neredeyse…
Aslında ben biraz şanslıyım sanırım. Beni rahatsız edecek bir durumla karşılaşmadım ama çocukluktan gelen bir geri durma alışkanlığının da etkisi olabilir. Biraz içinde yetiştiğiniz çevre ile alakaları oluyor. Ermeniler daha elit yerlerde yaşayıp kendi okullarına gidiyor. Sultanbeyli’de Ermenilerin yaşamamasının nedeni büyük ihtimalle kendilerini daha rahat hissedecekleri, dışlanmayacaklarda yerlerde yaşamayı tercih etmeleri.
Can: Günlük yaşantımızda zaman zaman karşılaştığımız olaylar olmuştur şüphesiz. Sokakta top oynarken bile bir şekilde Ermeni olduğumuzu hatırlatan olaylarla karşılaşmışızdır. İnsan medyayı takip ederken de ister istemez baskıyı hissediyor. Psikolojik olarak tedbirli davranmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi.
Neden bizim akrabalarımız yok?
-Tüm Türkiyeli Ermeni ailelerinde bir tehcir hikayesi var. Sizin ailenizde anlatılan hikayeler neler?
Dença: Biz Antakya Vakıflı köylüyüz, Musa dağlıyız. Tam 1915 doğumludur dedem. Onun yaşadıkları var. Dedem bana hiç anlatmamıştır ama ben babamdan duydum.
Alexis: Ermenilerin dışına ilk çıktığınızda, Türklerle, Kürtlerle, diğer halklarla karşılaştığınızda garipsediğiniz şeyler oluyor. Herkesin bir sürü kuzenleri, amcaları, dayıları var. Köyleri var, köye gidiyorlar. Ama sizin bir köyünüz yok bayram tatilinde gidebileceğiniz. Ya da Malatyalısınız ama Malatya’ya üç kuşaktır gitmiyorsunuz.
Anneniz doğduğunda dedeniz ağlayabiliyor bir çocuk dünyaya geldi ailede diye. Çünkü zamanında tek başına kalmış, tüm akrabalarını kaybetmiş, bir tek kendisini kurtarabilmiş…
Hakarete şaşırmıyoruz
-Ermenilerle ilgili tartışmaların yoğunlaştığı zamanlar oluyor, aşağılamaya varan ifadeler kullanılıyor. Bunlar sizi nasıl etkiliyor, neler hissettiriyor.
Alexis: Ermeniler bu olayları kanıksanmış durumda, o kadar sık tekrarlanıyor ki şaşırmıyoruz. Ermeniler ne zaman şaşırıyor, 10 tane aydın çıkıp “özür diliyoruz” diye kampanya başlattığında şaşırıyor. Hrant’ın cenazesinde 200 bin kişi yürüdüğü zaman şaşırıyor. Diğerinin şaşırtıcı bir yanı yok.
Dença: Bende de en ufak etki yaratmıyor.
-Nasıl yaratmıyor. Eylem yapılıyor ve deniyor ki ‘köpekler girebilir ama Ermeniler giremez’ Nasıl etkilemez ki?
Dença: Ya ben izledim ve hiç bir şey hissetmedim gerçekten, kanalı değiştirdim sadece.
Alexis: Benim sonradan haberim oldu, “aa öyle mi olmuş” bile demedim.
Can: Böyle içselleştirilmesi de iyi değil tabii. Malum çok sık tekrarlanan bir durum olduğu için insan psikolojisi böyle bir refleks gösteriyor sanırım. Tepki vermemeyi öğreniyor. Ama tabii ki sorgulamıyoruz anlamına gelmiyor.
Kendimi kandırıyorum galiba
-Tamam şaşırtmıyor. Peki korkutmuyor mu, endişelendirmiyor mu?
Can: şüphesiz bir çok insanı endişelendiriyor.
Dença: Ben rahatım diye kendimi kandırıyorum aslında galiba. Evet var tedirginlik, ne kadar kabullenmek istemesem de. En basitinden çalıştığım yerde adımı Defne olarak biliyor herkes. Çünkü yorulma da var, gelecek sorulardan kaçmak isteme de var. Derin konular yani! Defne deyip yırtıyorum işte.
Aslında adımı saklama taraftarı değilim. Ermeni’yim demekten de çoğu zaman çekinmiyorum ama artık bıktım gerçekten ya.
-Hrant Dink’in öldürülmesi kişisel olarak sizi ve ailenizi, genel olarak da Ermeni toplumunu nasıl etkiledi?
Alexis: Zor bir soru bu. Ermeni toplumu tek parça bir toplum değil, heterojen. Bir kısmı tarihten gelen reflekslerle daha fazla içine kapanırken, küçük de olsa bir kısmı da, öne çıkmayı, daha çok söz söylemeyi ister oldu. Ama toplumun kalanı yine onları frenlemeye çalıştı. Böyle birçok çapraşık ilişkiler, etkileşimler var. Özür diliyoruz kampanyasını insanlar olumlu karşılıyorlar ama bir taraftan da çocuklarını okula gönderirken korkuyorlar. Bu çelişkinin ortadan kalkması sadece Ermenilerin elinde olan bir şey değil. 200 bin kişi Hrant için yürüyor ama arkasından Şükrü Elekdağ televizyona çıkıp parmağını sallıyor ve insanlar korkuyorlar. Kimin kendilerinin yanında olacağını bilemiyorlar. Bu konuda Türkiye solunun da irade göstermekte geç kaldığını ya ada tutuk davrandığını düşünüyorum. Yaklaşık bir 100 sene kadar… Birileri Ermenilerin yanında olacaksa, onlar Türkiye’de soldur, sosyalistlerdir, özgürlükçülerdir bence. Ermeniler ilk defa Hrant’ın cenazesinde bu desteği gördüler. Ondan önce Hrant, Fırat olmak zorundaydı.
Dença: Hrant’ın öldüğü gün tuhaf bir gündü. Ben kendi açımdan bu günü bir milat olarak kabul edebiliyorum. Daha farklı düşünmeye başladım. Beni en çok etkileyen detay Hrant abinin cesedinin yerde bir saat kadar bırakılmasıydı. İnsanlar akın akın gelmeye başladı, ama Hrant abi oradan kaldırılmadı. Savcı on dakikalık yoldan gelemedi. Babam şöyle dedi o gün: “Burada cesedi bekletiyorlar çünkü bize ‘bakın siz de böyle olursunuz’ diye ders vermek istiyorlar” Benim aklımda da öyle yer etti. Bilmiyorum ya zor bir soruymuş gerçekten.
Can: Azınlıklara yönelik son dönemdeki açılımları bu cinayet yok etti. İnsanları ümitsizliğe sevk etti. Gitmeli miyim, kalmalı mıyım sorusunu gündeme getirdi. O kadar da homojen bir toplum olmadığını düşünüyorum Ermenilerin, farklı dünya görüşlerine sahip olanlar var. Ama insanlarda üzüntünün yanında bir kafa karışıklığı da yarattı Hrant’ın öldürülmesi.
Hrant gitme değil kalma sebebi olabilir
-İlk cenazede 200 bin katıldı ama davalara ve etkinliklere gelenlerin sayısı çok düştü. Ermeniler de mi katılmıyor bu etkinliklere?
Alexis: Aynı hislerle insanların her sene aynı yoğunlukta gelmesini beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Ama burada yürüyen insanlar artık farklı düşünüyor diye düşünmemek lazım. Ben o gün yürüyen 200 bin kişinin çok daha üstünde bir etkisi olduğunu düşünüyorum toplumda.
Dença: Ama “Giden geri mi gelecek, biz biliyoruz zaten dava çözülmeyecek” deyip gelmeyenler de var. Benim konuştuklarım en azından bunu söylüyor.
Alexis: Çok da haksız bir bakış değil. Adalet de yok çünkü aslında.
-Hrant Dink’in ölümünden sonra Ermeniler gidecek mi kalacak mı, gittiler mi kaldılar mı tartışması da yapıldı. Var mı çevrenizde ülkeyi terk edenler?
Dença: Benim çevremde sırf bu yüzden giden yok.
Alexis: Benim çevremde de yok. Sanmıyorum Hrant’tan sonra giden olduğunu.
-Sen Almanya’da okuyorsun, orada kalmayı düşünüyor musun?
Alexis: Almanya’da kalmamın değil kalmamamın sebeplerinden biri Hrant olur.
Yanımızda olmanızı istiyoruz
-Peki ne istiyorsunuz? Ermeni gençleri ne talep ediyorlar?
Dença: Hrant Dink’in dediği gibi gözümüz var bu topraklarda ama alıp götürmek için değil.
Alexis: Bu da çok zor soru. O kadar çok şey istiyoruz ki dünyaya dair, hayata dair. Aslında Kürt, Türk, Laz gençleri ne istiyorsa Ermeni gençlerinin istedikleri çok farklı değil. Bu topraklarda bir arada yaşamayı; özgürlük içinde eşitçe yaşamayı istiyoruz.
Türkiye Ermenilerinin özel olarak talebi belki “sahip çıkılmak” olur. Aslında bu bir talep değil ihtiyaç. Yanımızda insanları görmeye ihtiyacımız var. Başlarından geçenlere rağmen burada kalan insanların, kalmalarının en büyük sebeplerinden biri onları 1915’te saklayan komşularıdır, birlikte rakı içtikleri dostlarıdır. Böyle insanların ne kadar çok olduğunu bilirlerse Ermeniler, bu topraklarda o kadar rahat edecek. Irkçı bir kalkışma olduğu halde onlara omuz verecek insanların olduğunu bildikleri anda, bu ülkede daha rahat davranacaklar, daha rahat konuşacaklar.