6-7 Aralık 2014 Köln
ABDEM Hakikatler, Yüzleşme ve Adalet Komisyonu’muzun çalışmalarını yürüttüğü, 6-7 Aralık 2014 tarihlerinde Almanya’nın Köln Üniversitesi’nde „1915’ten Şengal’e Soykırımlara Hayır” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz “Soykırımlar, Adalet ve Yüzleşme” konferansımızın sonuçlarını kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Konferansımız, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan halklarımızın özgür ve ortak geleceğinin inşasında insanlığa karşı işlenen bütün suçların zaman aşımı olmaksızın mahkum edilip, yüzleşilmesinin gerekli ve zorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu bağlamda başta Ermeni, Asuri-Süryani-Keldani, Rum, Pontus, Kürt, Ezidi, Alevi ve Dersim soykırımları olmak üzere yakın dönemde yapılmış olan Şengal, Ninova, Kobane soykırımlarına kadar coğrafyamızda işlenen bütün bu suçlarla yüzleşmek elzemdir. Konferansımız kapsamında soykırım tanımlanmasından soykırımların nedenlerine ve halklarımıza yaşatılan acıların boyutlarına kadar geniş çaplı tartışmalar yürütülmüştür.
Konferansımız, Arjantin’den Kamboçya’ya, Güney Afrika’dan Tamil soykırımına kadar Dünya‘da yaşanmış olan bir dizi soykırıma da dikkat çekmiş ve farklı ülkelerinden soykırımlarla yüzleşme deneyimlerini de ele almıştır.
Konferansımıza katılan ve ele aldığımız konularda önemli araştırmaları olan farklı uluslardan değerli bilim insanları, akademisyenler, yazarlar, hukukçular, gazeteciler, soykırım yaşamış halkların temsilcileri ve demokratik kitle örgütleri temsilcileri, Ermeni, Asuri-Süryani, Dersim, Ezidi ve Alevi halklarımızın yaşadığı fiziksel ve kültürel soykırımlar hakkında geniş bilgi aktarımında bulunmuş ve konferans katılımcılarının yaşanmış olan bu acı gerçeklerle bir kez daha yüzleşmelerini sağlamışlardır.
Konferansımız, Ermeni ve Asuri-Süryani Soykırımının 100. yılına girdiğimiz bir dönemde, Türkiye´nin hala kendi tarihiyle yüzleşmemiş olmasının, çok sayıda belgeye rağmen soykırımları inkâr etmesinin, farklı kimlik ve inançları kabul etmeyişinin barış ve demokrasinin önündeki en büyük engel olduğuna dikkat çeker.
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında soykırımlara tabii tutulan halklarımıza, fiziksel soykırımların yanı sıra, kendi kimliklerine, kültürlerine, dillerine ve inançlarına yabancılaştırmayı hedefleyen kültürel ve siyasi soykırım da dayatılmıştır. Irkçı, tekçi, inkârcı bir zihniyetle yapılan bu soykırımlar ve ek olarak göçe zorlamalar sonucu, sayıları milyonları bulan Ermeni, Asuri-Süryani, Keldani, Pontus gibi kadim kimliklere sahip halklarımız kendi topraklarında sayıca azalarak yok olma noktasına getirilmiştir.
Konferansımız, Osmanlı‘nın ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin 1915 öncesinde, 1915’de ve dahi sonrasında Panistlamist ve Pantürkist bir ülke yaratma hedefiyle Türk ve Müslüman olmayan halklara yönelik tam bir cihat ruhuyla zorunlu sürgün, katliam ve soykırım politikalarını uyguladığını vurgulamıştır. Yine Alman, Fransız, İngiliz ve Rus emperyalist devletlerinin bu soykırımcı saldırılarda suç ortaklığı yaptıklarını ve soykırımları gizleyerek de sorumluluk taşıdıklarına dikkat çekmiştir.
İttihat ve Terakki, 1915 Soykırımını, devlet emriyle ve güçleriyle, Teşkilât-ı Mahsusa ve başta Türk halkımız olmak üzere, Müslüman halkları da suça katarak, Hristiyan halklara soykırım, tehcir ve mülksüzleştirme uygulayarak etkisiz ve güçsüz kılma politikasıyla hareket etmiştir.
Kürt halkımız ise, çıkarları iktidarla işbirliğinden büyük ölçüde yana olan aşiret liderleri, ağalar ve dini liderler eliyle bu soykırıma önemli bölümüyle alet edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin son yüz yıllık tarihinin bir soykırım tarihi olduğuna dikkat çeken konferansımız, Koçgiri, Zilan, Ağrı, Dersim, Maraş, Malatya, Sivas, Gazi ve Roboski katliamlarının tarihsel arka planında Türk devletinin tek dil, tek din, tek ırk üzerinden inşa edilmesinin yattığına vurgu yaparak, bu zihniyetin aşılmasında ve halkların barış içinde bir arada yaşamasında Rojava devriminin önemli bir örnek teşkil ettiğini ve alternatif bir yaşam sunduğunu önemle vurgulamaktadır. Rojava’da farklı ulus ve inançlardan halkların birlikte kendi iradelerini katarak kurdukları özerk yönetim modeli, kadınların yaşamın her alanında özne ve öncü olma pratiğiyle erkek egemen sisteme temelden bir darbe vurmasıyla da örnektir.
Kadın ve Soykırım konusunu ayrı bir oturumda ele alan konferansımızda, Şengal’de olduğu gibi, tecavüze uğrayan, katledilen, pazarlarda satılan kadınların sadece savaşlarda ve soykırımlarda yaşadıkları ağır sorunlar değil, erkek egemen kapitalist toplumda ikinci sınıf insan olarak yaşadığı baskılar da vurgulanmıştır. Kadın özgürlük mücadelesinin, toplumların kendi geçmişleriyle yüzleşmesini hızlandıracağı ve barış içinde bir yaşamı da sağlayacağı belirtilmiştir.
Bu bakımdan Türkiye ve bölgenin diğer faşist, gerici devletlerinin ve de emperyalist devletlerin desteğiyle İŞİD çetelerinin saldırı ve işgaline maruz kalan, Türk devleti tarafından sürekli tehdit edilen Rojava’nın ve İŞİD çetelerinin işgaline karşı fedakarca direnen Kobane’nin bütün halklar tarafından savunulması önem arz etmektedir ve halklar arasındaki dayanışma ve dostluğa hizmet edecektir. Alternatif bir yaşam modeli olarak Rojava’nın yaşatılması, sadece Türkiye ve Mezopotamya´da değil, Ortadoğu ve Dünyanın diğer ülkelerindeki halklara da yol gösterici olacaktır.
Konferansımızda, kendilerine dayatılan Müslümanlığı kabul etmeyen Ezidilerin 1300 yıldan beri soykırımlara uğradığı, kendi inancını korumaya ve yaşamaya çalışan Alevi halkımızın Osmanlı boyunca kitlesel kırımlara uğradığı, bu kırımların Cumhuriyet tarihi boyunca başta Dersim Soykırımı olmak üzere Maraş, Sivas, Çorum ve Gazi`de olduğu gibi sürdürüldüğü vurgulanmıştır. Devletin bugün hala aynı asimilasyoncu politikalarını sürdürdüğü belirtilmiştir.
Türk devletinin ve ırkçılığının kültürü haline gelmiş olan linç ve pogromlar 30’lu yıllarda Trakya Yahudilerine, 6-7 Eylül olaylarında Rum halkımıza, 70’li yıllarda Alevi inancından halkımıza, 90’lı yıllarda Kürt halkımıza uygulanmıştır. Kitlesel katliamlara ve linçlere karşı direniş bilincini geliştirmek, halklarımızın demokratik güçlerinin önemli bir görevidir.
Kürt özgürlük hareketinin 30 yıllık direnişinin, Kürt halkımız içinde soykırımı kınama ve bunu bilince çıkararak kardeşlik duygusu oluşturma yönünde güçlü bir gelişme sağladığı, ancak devletin tersinden Türk halkımız arasında Kürt düşmanlığını yaygınlaştırması, kitlesel bazda Ermeni Soykırımını dile getirme ve protesto etme bilincinin yayılmasını engellemiştir. Ayrıca Türk halkımızın işçi ve emekçilerinin mücadelelerinin geri kalması da şovenistlerin ve iktidarların Ermeni düşmanlığını ayakta tutabilmelerine elverişli zemin yaratmıştır. Türk halkımız açısından tüm elverişsiz koşullara rağmen Hrant Dink’in katledilmesine karşı yüzbinlerin “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla yürümesi, Gezi direnişinde ortaya konan dayanışma ve mücadele, yüzleşme bilincini geliştiren adımlar olmuştur.
Soykırımlarla yüzleşmede Güney Amerika, Kamboçya ve Güney Afrika gibi Dünya deneyimlerini de inceleyen konferansımız, yüzleşmenin hem bir süreç ve hem de kendine özgün yanları içinde barındıracağını, değişik ülkelerde kurulan Hakikat Komisyonlarının çalışmalarının hakikatleri ortaya çıkarma ve toplumlara kabul ettirmekte önemli gördüğünü belirtmektedir. Gerçek bir yüzleşme olmadan adaletin sağlanamayacağına dair güçlü vurguların yapıldığı konferansımızda, Türk devletinin, Kürt Özgürlük Hareketi ve önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış çabasını ciddiye alması, oyalamaca, saldırgan politika ve katliamlardan vazgeçerek başlatılmış olan diyalog sürecinin müzakereye dönüştürülmesi çağrısı yapılmıştır.
Konferansımızda özetle şu talepler dile getirilmiştir:
•Soykırımlar gerçeği kabul edilmeli, devlet tarafından halklarımızdan özür dilenmeli, bu bilincin sembolleri oluşturulmaya çalışılmalıdır.
•Yurtlarından tehcir edilen halklarımıza geri dönüş ve vatandaşlık hakkı kabul edilmeli ve gasp edilmiş mülkiyetlerinin tazmin edilmesi sağlanmalıdır.
•Soykırıma uğratılmış halklarımıza ait ibadet yeri, okul gibi kamusal yapılar restore edilerek iade edilmeli, yerleşim yeri adları geri verilmeli ve ders kitaplarında soykırım gerçeğine yer verilerek, soykırım karşıtı bilincin gelişmesine katkıda bulunulmalıdır. Bu doğrultuda soykırım suçu işlemiş kişilerin adları, verilen yerlerden geri alınmalıdır.
•Soykırımlarda sorumluluğu olanlar yargılanmalı gıyabında da olsa hak ettikleri cezaya çarptırmalıdırlar.
•Soykırımlarda ve sonrasında katledilen ve mezarları gizlenen Ermeni aydınlarının, Seyit Rıza ve arkadaşlarının, gözaltında kayıpların mezar yerleri açıklanmalı, cenazeleri ailelerine teslim edilmeli, soykırımlar ve akabindeki yıllarda katledilen insanların anısı için anıt mezarlar yapılmalıdır.
•Soykırım arşivleri açılmalı, Dersim’in kayıp çocukları bulunulmalı ve akıbetleri açıklanmalıdır.
•Soykırımların bir daha yaşanmaması için yasal ve anayasal tedbirler alınmalıdır.
•Toplumsal dokuyu bozan, doğayı katleden ve halklarımızın ziyaretlerini, mezarlarını sular altında bırakan barajların yapımına son verilmelidir.
•Zorunlu din derslerine son verilmeli, anadilinde eğitim hakkı tanınmalıdır.
•Asimilasyona, Alevi ve Hristiyan yerleşim bölgelerine cami yapılmasına son verilmeli ve Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir. Halklarımızın inanç mekânlarına saygı gösterilmelidir.
Bu çabaların önemli olacağını düşünüyor ve halklarımızda enternasyonalist bilinç ve empatiyi geliştireceğine inanıyoruz.
Konferansımıza katılarak önemli araştırmalarıyla ve değerli tartışmalarıyla katkı sunan bilim insanlarına, yazarlara, avukatlara, Rojava deneyimini aktaran Efrin kantonu başbakanına, kurum temsilcilerine ve emeği gecen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.
ABDEM, konferansımızın ortaya çıkardığı veriler ve sonuçlardan aldığı cesaretle geçmişle yüzleşme, hakikatleri ve sorumluları ortaya çıkarma ve adaleti sağlama mücadelesinde her türlü çabayı göstereceğini ve üzerine düşen her görevi yerine getireceğini beyan eder.
ABDEM Soykırım, Adalet ve Yüzleşme Konferansı
7 Aralık 2014