Sosyal kitabında yemek yapan bir baba olabilir mi?

[ A+ ] /[ A- ]

123
Can DÜNDAR
Milliyet Gazetesi

Milli Eğitim’in patronluğuna bir kadının getirilmesi tarihsel bir fırsat yarattı: Ders kitaplarındaki cinsel ayrımcılık içeren ifadeler ayıklanabilirse bundan sonraki kuşaklar, kadın ve erkek rolleri konusunda önyargısız bir eğitim alabilir.

İlköğretim 6. sınıfta okutulan “Sosyal Bilgiler” kitabında şöyle bir ifade var: “Annem kapımıza gelen bir firma yetkilisinden battaniye satın almıştı. Fakat babam akşam eve gelince battaniyenin bu ayki bütçemizi zorlayacağını, bu yüzden geri vermemiz gerektiğini belirtti.”
Sizi bilmem ama buradaki denklem, bizim evdekine hiç uymuyor. Bizim evde olduğu gibi, Türkiye’nin birçok evinde de bütçe hesabını kadın yapıyor. Sorunların çoğu da “bilinçsizce battaniye alan kadın” yüzünden değil, bütçesine bakmadan içkiye, kumara para harcayan evin erkeği yüzünden yaşanıyor.

Evinde bunu rahatlıkla gözleyebilen bir çocuk, okulda tersini öğrenirse hangisine inanır?

Rol dağılımı
O çocuk liseye geldiğinde Sağlık Bilgisi kitabında aile içi rol dağılımını öğreniyor: “Baba, ailenin geçimini sağlayan kişidir. Anne, babanın yardımcısı olarak ailenin beslenmesini, çocukların bakımını, aile içinde sevgi ortamını sağlayan kişidir.”

Hadi ya! Kim yapmış bu görev dağılımını?

Ya işsiz erkeklere para taşıyan kadınlar? Ya da sevgisiz bir anneye rağmen aile içinde sevgi bağı kuran erkekler?

Devlet nasıl olup da babaya pilot, anneye ko-pilot rolü biçebiliyor? Bu kitapları yazanlar hangi çağda yaşıyor?

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan bu göreve geldiği için eşsiz bir fırsat doğdu: Hem bir kadın olarak hem de eğitimin ilk kadın patronu olarak el attığı ilk işlerden biri ders kitaplarındaki cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi oldu. Bu yöndeki ifadelerin kitaplardan çıkarılması için çalışma başlattı.

Şimdi Talim Terbiye Kurulu, ilk ve ortaöğretim kitaplarını gözden geçirecek. Kitaplardaki ayrımcılık içeren ifadeleri saptayıp ayıklayacak.

Erkek kitaplar

Aslında çok uğraşmalarına gerek yok. Çünkü elde bu konuda yapılmış çalışmalar var.

Daha 2000 yılında Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye bağlı Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, “Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik” konulu bir çalışma yapmıştı. Orada çıkan ilk sonuç şuydu: “Ders kitapları erkektir.”

Araştırmaya göre ders kitaplarındaki metinlerin temel karakteri yüzde 83 oranında erkek, yüzde 17 oranında kadındı. Bu da hayatla çelişen bir manzara çünkü ilköğretimde kız-erkek öğrenci sayısı hemen hemen eşit…

Kaldıraç işlevi
Metinlerin yüzde 89’unda erkek isimleri yer alıyor. Görsel malzemede ise erkekler yüzde 50, kadınlar yüzde 15 yer bulabiliyorlar. Üstelik ders kitaplarını yazanların kadın olması da bu sonucu değiştirmiyor. “Erkek egemen zihniyet”, yazarından bağımsız olarak kitaba damgasını vuruyor.

Bu kitaplardaki ifadeler, tam değer yargılarının biçimlendiği çağda çocukların kadına ve erkeğe bakış açısını etkilemez mi? Aileden sonraki en önemli toplumsallaşma durağı sayılan okullarda bilinçaltına işlenen kalıp-yargılar onları da esir almaz mı? “Töre” sandığımız, “gelenek” diye ezberlediğimiz şey biraz da böyle biçimlenip korunmuyor mu?

Şimdi önümüzde önemli bir şans var: Kadın bakış açısının, cinslerarası eşitlik bilincinin eğitim materyallerine girmesi, toplumsal açıdan ciddi sonuçlar yaratabilir.

Bugüne dek erkek-egemen statükoyu koruma, değişimi dizginleme işlevi gören ders kitapları, bundan böyle UNESCO’nun öngördüğü gibi- “değişim için bir kaldıraç” görevi üstlenebilir.
Neden olmasın?

KİM NE İŞ YAPAR?
Baba gazete okuyor, anne yün örüyor

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik” raporunda 7. sınıf Türkçe ders kitabından şu ifadeler aktarılıyor:

“Bir ailenin akşam yemeğinden sonraki durumunu gözlerinizin önüne getirin: Baba, bir koltuğa gömülmüş gazetesini okuyor. Anne yün örüyor yahut büyük kız ile bazı aile dertlerini konuşuyor. Oğullardan biri roman okuyor; öbürü de bir elektrik prizini sökmekle meşguldür. (…)
Mesela biri hastalansa kovan içinde hemen telaş başlar: Kız kardeş yatak hazırlamaya koşar, anne hasta ile meşgulken, erkek kardeşlerden biri soluğu eczanede almıştır.”

Rapora göre ders kitapları kadınlar ve erkeklere ayrı meslekler yakıştırıyor. Kitaptaki kadınlar öğretmen, çiftçi (yani ücretsiz aile işçisi), uşak, dadı, hizmetçi, tezgahtar, terzi, hafız rolündeler… Ders kitaplarının erkekleri ise devlet yöneticisi, kaşif, gezgin, müzisyen, ressam, heykeltıraş, asker, mucit, doktor, diş hekimi…
Yine raporun bulgusuna göre kadınların ancak yüzde 6,5’i dış mekanda anlatılıyor. Erkeklerde bu oran yüzde 80… Yani ders kitabı metinlerinde kadının yeri, evi… Kamusal alan ise erkeğe ait…

SON RAPOR
“Örtük söyleme dikkat!”

“Ders kitaplarında toplumsal cinsiyet” konulu son inceleme Tarih Vakfı’ndan (Ocak, 2009) geldi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) birlikte hazırladığı “Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi” kapsamında konuyu ele alan Galatasaray Üniversitesi’nden Gülsün Güvenli ve Hülya Uğur Tanrıöver, 10 yıl önceki araştırmadaki cinsiyetçi kalıpların neredeyse aynen korunduğunu ve mevcut değer yargılarının sürekli yeniden üretildiğini saptadı.

Yazarlara göre yeni ders kitaplarında cinsiyetçi kalıpların aktarımında “Baba çalışır, anne harcar” türü açık bir söylemden çok “örtük söylem” egemen… Bu da, hak aramayı zorlaştırıyor. Örnek mi:
İlkokul 1. sınıf Türkçe kitabında “Üretim, Tüketim ve Verimlilik” anlatılıyor. Resimde, çalışan yetişkinlere öykünen çocuklar var. 5 çocuktan 4’ü erkek. Tek bir kız çocuğu var; o da kucağında bir bebekle resmedilmiş.

“Toplum ve Kurumlar” anlatılıyor: Hilal’in babasının tayininin çıktığından söz ediliyor. “Eşyalar kamyondan indirilirken Hilal de annesine yardım ediyor. “Annesi dolapları silmek için leğene suy koymasını istediğinde Hilal suların akmadığını görüyor.”

Rapora göre bu masum öyküler, alttan alta aile içi görev dağılımını kalıplaştırıyor.

Ağlayan anne, akıllı babaİlköğretim 2. sınıf Türkçe kitabında “Saat ailesi Ti-Ta’lar”ın öyküsü var. Bir sabah uyanıp da oğlu Ti-Ta’nın tik tak etmediğini gören Ana Ti-Ta üzüntüden ne diyeceğini şaşırıyor. Gözleri dolu dolu oluyor. Başlıyor hüngür hüngür ağlamaya… Onun ağladığını gören Kız Ti-Ta’nın da gözleri doluyor. Bunun üzerine Baba Ti-Ta eşi ile kızına ağlamayı kesmelerini emrediyor; “Yoksa paslanacaksınız” diyor. Ağlayıp sızlamakla hiçbir şeyin düzelmeyeceğini hatırlatıp Küçük Ti-Ta’yı doktora götürmek gerektiği aklını veriyor.
Yani “Kadınlar” ağlayıp sızlanırken “Baba”lar aklını kullanıp sorun çözüyor.

Matematikte de ayrımcılık var

Ayrımcılık Türkçe, Sosyal kitaplarıyla da sınırlı değil; mesela Lise 3 Müzik kitabında “kadınları simgesel olarak yok sayma”nın bir örneği var. Araştırmacılar “Kitapta tek bir kadın müzisyenden bahsedilmemesi, öğrencilerin hiç kadın müzisyen olmadığı yanılgısına yol açabilir” diyorlar.
Matematik kitaplarında da kadınların sayılarla ilişkisi genellikle yemeklerin ölçüsünü tutturmak ya da aile bütçesini denkleştirmekle sınırlı . İlköğretim 5 ’inci sınıf Matematik ders kitabında Fatma “yaptığı ayranı her bardağa 0,2 litre doldurarak misafirlerine ikram ediyor.”

Bir gün baba da yumurta yapar mı?

Projeyi hazırlayan akademisyenlerden biri olan Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver matematik kitabından başka bir soru örneği veriyor: “Annem bu sabah bana 2, ağabeyime 3, babama da 5 yumurta yaptı. Annem bu sabah kaç yumurta yapmış oldu?”
Doç. Tanrıöver, “Ders kitaplarından bu tür örtük ifadelerin ayıklanması yetmez; eğitimcilerin de toplumsal cinsiyet formasyonundan geçirilmesi gerekir” diyor.

Hrant Dink’in ideali bir gün ilkokul kitaplarında “Ali’ye top atan Agop”tan bahsedildiğini görmekti. Bu ideali paylaşarak ekleyelim: Bir gün Sosyal Bilgiler ders kitabında bilgisayar başında çalışan karısına çay taşıyan bir erkek figürü görebilirsek, hayli yol kat etmiş sayacağız kendimizi.