Fatih POLAT
Evrensel Gazetesi
Yıl 1993. Yer, İstanbul’da, hatta Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon piyasası denilince akla ilk gelen yerlerden biri olan Merter. O tarihte, irili ufaklı yaklaşık bin tekstil firmasının bulunduğu Merter’de 80 bine yakın genç işçi çalışıyor.
Sıcak bir yaz günü… Genç bir gazeteci, bu genç işçi bölgesinde, onların çalışma koşullarını, hayatlarını yakından görmek ve incelemek için Merter’in ara sokaklarındaki tekstil firmalarının arasında dolaşıyor. Yaptığı bu inceleme sonucunda haberinin başlığını atıyor: ‘Merter’de yaşam çok zor’ *
Genç gazeteci, bazıları kendisiyle yaşıt, bazıları da çok daha genç olan Merter’de konuştuğu, dinlediği işçilerin anlatımlarını haberleştirirken, şu saptamayı yapıyor: “Bu genç işçilerin yaşam koşulları, çalışma saatleri, ücretler ve sosyal haklar bakımından 1800’lü yılların Avrupa’sını andırıyor.” Genç gazeteci devam ediyor yazmaya:
“Merter’de çalışan işçilerin aylık ücretleri 1 ile 1.5 milyon arasında değişiyor. Bunun üzerinde ücret alan işçi neredeyse yok gibi. İki milyonun üzerinde ücretle çalışan ise ustabaşılar, usta makinacılar ve kalıpçılar. Burada çalışanların sendikal bir örgütü yok. İşçiler sendikalara sıcak bakıyorlar, ama sendikaların binlerce tekstil işçisini örgütlemek, onların sorunlarına sahip çıkmak gibi bir çabası da görülmüyor. Bu olumsuz koşullara rağmen genç işçiler, kendi sorunlarına sahip çıkacak örgütlülüğü yaratmak, bine yakın işyerinin bulunduğu Merter’de tek ses olan işverene karşı örgütlü bir güç oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.”
Aynı koşullar bugün Ümraniye İMES’te, Kıraç ve Gebze Organize Sanayi sitelerinde, Ankara Siteler’de devam ediyor. Buralarla da sınırlı değil. Merter gibi bir tekstil bölgesi olan Çağlayan’ı ve pek çok başka yeri de bu listeye ekleyebilirsiniz.
Genç gazeteci aynı zamanda bir öğrencidir ve buna paralel olarak öğrenci gençliğin eğitime dair sorunları da ona yabancı değildir. Aynı zamanda bir emekçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldiğinden, eğitim alanına bakarken de bunu uygun bir seçicilikle davranır. Ve bu gözle derlediği haberine başlığı atar: “Parana göre lise; seç seç al” **
Ardından da devam eder: “Cüzdanın durumuna göre özel statülü liseler ya da açık öğretim liseleri… Okullarda kademeli olarak özel statü… Süper sınıflarda paralı ve yabancı dilde eğitim, diğer sınıflarda babadan kalma öğretim…
Aynı okulda statüyle bölünen öğrenciler ve ‘sınıf çelişkisi’… Televizyonla lise diploması; kredin tutarsa…
Normal statüde olan yüzü aştın lise, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından özel lise statüsüne getiriliyor. Geçen eğitim döneminde başlayan bu uygulama yüzünden birçok lise, emekçi ailelerinin çocuklarına kapatılıyor. Özel statü alma eğitimine giren liselerde ilk adımlar süper sınıfların açılmasıyla atılıyor. Süper sınıflarla başlayan süreç, süper liselere dönüşerek tamamlanıyor. Özel statülü liselerdeki eğitim, teknik bakımdan normal liselere göre oldukça kaliteli.”
Genç gazetecinin anlattığı eğitimdeki bu sınıf çelişkisi, artık daha da derinleşmiştir ve aynı okul içinde farklı gelir durumundaki ailelerin çocuklarının farklı sınıflarda eğitim gördüğü sınıflar dahi görülmekte ve haber olmaktadır. Ve emekçi ailelerinin çocukları için üniversitelerin kapısı düne göre daha da kapalı hale gelmiştir.
17 yıl önce yaptığı haberlerde, Türkiye’nin işçi ve öğrenci gençlerinin yaşadıklarına tanıklık ederek, onların koşullarının değişmesine katkı sunabilmek için onları haberleştiren bu genç gazetecinin adı, Metin Göktepe’dir.
Onunla bir haberi de birlikte yapmış ve ortak imza atmıştık. Savaş ve OHAL koşulları nedeniyle İstanbul’da göç etmek zorunda kalmış, Tarlabaşı’nda camları naylon ile kapatılmış tek göz evlerde 6-7 kişi yaşayan Kürt gençlerin haberini…
Hep gülen yüzlü, esprili çalışkan arkadaşım, eğer 8 Ocak 1996’ta gözaltına alınarak alçakça katledilmeseydi, şimdi 42 yaşında olacaktı.
Aradan geçen zamanda, onun gazeteciliği, o gazeteciliğin araçları daha da büyüdü. Büyümeye de devam edecek! Ve onun izi, işçi havzalarındaki genç işçi hayatlarında, mücadeleci gençliğin içinde, haberini yaptığı emekçilerin, kayıp yakınlarının belleğinde hep diri kalacak.
* Gerçek Dergisi, 7 Ağustos 1993 Yıl: 2 Sayı 19
** Gerçek Dergisi, Eylül 1992 Yıl: 1 Sayı: 4