Sevag Balıkçı, Ermeni Soykırımı’nın 96. yıldönümü olan 24 Nisan 2011’de, zorunlu askerliğini yaptığı sırada ‘silah arkadaşı’ Kıvanç Ağaoğlu’nun silahından çıkan kurşunla katledildi.
Yarın 11. duruşması görülecek olan davada, cinayetin kazara mı yoksa kasten mi işlendiği tespit edilmeye çalışılıyor.
Sevag’ın vurulmasının ardından komutanların, bir buçuk saat arayla, birbiriyle çelişen iki tutanak düzenlediği ortaya çıktı. İlk tutanakta, katil zanlısı Ağaoğlu’nun silahını Sevag’a doğrulttuğu, düzenlenen diğer tutanaktaysa Sevag’ın “kazara öldüğü” yazılmıştı. İki tutanak arasındaki bu farklılık, delillerin karartıldığını gözler önüne seriyor. Görgü tanıkları ise ifadelerini değiştirerek, “Ağaoğlu’nun silahını dolduruşa alıp Sevag’a ateş ettiğini”, Ağaoğlu’nun akrabalarının ve komutanların “Kıvanç lehine ifade verilmesini” söylediklerini belirtti. Komutanlar, cinayetin ardından olay yeri incelemesi yapılmadan silahı ve boş kovanları karakola götürüp olayı örtbas etmeye çalıştı.
2012 yılı verilerine göre, son 10 yılda 934 erin intihar ettiği ileri sürülürken, çatışmalarda ölen asker sayısının 818 olduğu belirtildi. Kışlada, “kazayla veya şakayla öldüğü” ya da “intihar ettiği” öne sürülen kişilerin çoğu Kürtler, Aleviler ve Ermeniler. Bu toprakların “öteki”lerine yönelik gerçekleşen bu saldırılar tesadüf değildir. En son 22 Şubat’ta benzer ölümlere bir yenisi daha eklendi. Yetkililer, Elazığ’da askerliğini yapan Mazlum Aksu’nun “G-3 tüfeğiyle sol şakağından kendisini vurarak ‘intihar’ ettiğini” açıkladı. Aksu’nun ailesi ve yoldaşları ise, “Aksu’nun solak olmadığını, G-3 tüfeği ile sol şakağından intihar edemeyeceğini” belirterek bunun bir intihar değil cinayet olduğunu belirttiler. Yine Ağrı’da zorunlu askerliğini yapan Kürtlere ırkçı saldırılar düzenlendi. Kışlalarda gerçekleşen bu cinayetlerin, “şaka” ve “intihar” gibi nedenlerle üstü örtülmeye çalışıladursun, Kürt ve sosyalist olan Mazlum Aksu’nun ölümünün ardındaki gerçekleri biliyor ve katilleri tanıyoruz.
Farklı etnik kimliklere, Türk, Sünni ve erkek olmayanlara karşı üretilen kin ve düşmanlık, devlet tarafından her daim canlı tutuluyor. Bu ırkçı söylemin kaçınılmaz sonucunda ise işlenen bütün bu cinayetler ya cezasız kalıyor ya da göstermelik cezalarla geçiştiriliyor, ırkçı sistem ile yüzleşilmiyor, yaşanan katliamlar inkâr ediliyor.
Ne ile suçlandıkları dahi bilinmeyen basın emekçileri, öğrenciler, Kürt siyasetçiler, devrimciler, akademisyenler, avukatlar ve sendikacılar; sırf düşündükleri, sorguladıkları ve eleştirdikleri için tutsak edilirken, Sevag Balıkçı’nın katil zanlısı daha ilk duruşmada serbest bırakıldı! Devletin bu kanlı ve kirli sisteminde yer almayı, onlardan emir almayı, ölmeyi ve öldürmeyi reddedenler, savaş karşıtları ve vicdani retçiler ise uzun hapis cezalarına ve işkencelere maruz bırakılıyor.
Öldürülüşünün ikinci yılına yaklaşırken, Sevag Balıkçı’nın katil zanlısı hala aramızda! Tıpkı Madımak’ı yakanların, Roboski’yi bombalayanların, Hrant Dink’in, Maritsa Küçük’ün ve failinin devlet olduğu tüm cinayetlerin katillerinin de hâlâ aramızda olduğu gibi!
Bizler, bu topraklarda barışın, özgürlüğün, eşitliğin ve nihayetinde kardeşliğin mücadelesini yükseltmek, Sevag Balıkçı’yı unutturmamak ve ailesiyle dayanışmak için buradayız. Yarın görülecek olan 11. duruşmada yine adalet talep etmeye, katillerden hesap sormaya devam edeceğiz.
NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ