Yazan: HAYeli
Yaklaşan seçim dönemi süresinde, Ermeni toplumunun seçimlere ilişkin düşünceleri merak konusu.
Genel seçimlerden önce vakıf seçimleri ile Ermeni toplumu anti demokratik denilebilecek seçimlerini birkaç hafta önce gerçekleştirdi. Neden anti demokratik ? Çünkü en basit örnek taşın altına elini sokmak isteyenlerin yokluğu, tek liste seçimlerin olması, listede olanların ise belli bir noktaya kadar bu işi üstlenmeleri. Bunun yanında, bir başka düşünce ise, yeni ve genç nesiller için çoğunlukla ‘babadan oğulla’ denilebilecek bir sisteme emanet edilmesi ve bu sistemin dışında kalan yeni kuşakların ‘seçilme’ olasılığının neredeyse imkansız bir hale getirilmesi yani vakıf seçimlerinin sadece belirli bir zümrenin belirli dönemlerde kendilerini tatmin etmekten ve çıkar çatışmalarından öteye kimi zaman gidememesine yol açmaktadır. Bu durum ‘hassas’ ve ‘tecrübe’ kelimelerinin arasında bir bahane olarak gösterilebilir. Belki de bir başka bakış açısı olarakta içimizdeki paranoyaklık yada bir nevi ‘Vasak Süni’ lere karşı bir önlem görülebilir.
‘Seçim, toplumun kendisini temsil edecek insanlara görev vermek amacı ile kullandığı bir araçtır. Temsil eden, temsil ettiği toplumu bulunduğu noktadan daha iyi bir noktaya taşımalıdır.’ Günümüzde toplum içindeki kopuk ilişkiler, temsiliyeti belirsiz hale götürmektedir. Örneğin, oy kullanmak isteyen kesimin büyük bir çoğunluğu seçim listelerindeki isimleri tanımamaktadır. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir ancak bunlar tartışmalardan öteye gidememektedir. Bunun nedenleri arasında Ermeni toplumunun, cemaatçi tutumunun ön planda tutulmak istenmesi, yönetimlerin toplum tarafından denetlenememesi yani çift taraflı reaksiyonun gerçekleşmemesi gösterilebilir..
Küçük denizde bunlar olurken büyük denizde temsiliyeti ne kadar gerçekleştirebiliriz?
Toplum olarak bu topraklarda yaşadığımız kimi tutumlar karşısında asimilasyona ve apolitik düşünmeye sevk edildik. Hrant Dink suikastına tanık olmasaydık bile ister istemez yaşlı ve orta kuşak zaten 1915 trajedisinden, varlık vergisi uygulamasından, 6–7 Eylül olayları gibi yaşananlardan dolayı kendilerini bir baskı altında hissetmektedir. Bu baskı sonucu toplumda yaşanan travmaların etkisiyle kapalı bir toplum haline dönüştük ve hali hazırda son zamanlarda açık tehditlerinde meydana gelmesi kırılmaz ‘kabuk modelinde’ bir yaşama itebilir.
Kapalı toplum yapısının sonucu olarak kaygı ve çekincelerinden ve azınlık nüfusunun genel nüfusa olan oranındaki azalmalardan dolayı 1957 yılında Mıgırdiç Sellefyan ve Dr. Zakar Tarver meclise en son giren Ermeni milletvekilleri olmuştur.
Belediye meclislerine seçilen Ermeni kökenli yurttaşlarımızla siyaset arenasına tekrardan adapte olma sürecindeyiz. Belediyelerde görev alan temsilcilerimiz için, kimi kesimlerde Ermeni toplumuyla partiler, belediyeler arasında bir köprü oluşturmaları, bazı kesimlerde ise sadece özel günlerde toplum karşısına çıkarak sözde duruşlar sergiledikleri düşünceleri hakimdir. Meclise hangi partilerin çatısı altında girdikleri veya mecliste olmayıp partilere üye olan Ermenilerin hangi amaç doğrultusunda o partilerde bulundukları toplumda konuşulmaktadır. Ermeni toplumunu ilerde temsil etme yetkisine sahip olabilmeleri için mi yoksa kişisel görüşleri için mi?
Ermeni toplumunun yaklaşan genel seçimlerde hangi partilere oy vereceği ise bir başka merak konusudur. Bu bağlamda toplum içerisinde birçok tartışmalar yaşanıyor.. Çeşitli partileri kendilerine yakın bulan Ermeniler hatta parti üyelerinin bugüne kadar Ermeni temsiliyeti söz konusu olduğunda, bu temsiliyette ne kadar söz sahibi oldukları tartışılıyor. Ermeni toplumunun siyasette temsiliyetini geçmişte olduğu gibi Patriklik makamının temsil etmesi hatta vakıflar kanunu toplantısında Ermeni toplumu adına Patrik avukatlarının bulunması, temsiliyet konusunda ne kadar eksik ve yetersiz kaldığımızın apaçık birer örnekleri olarak gösteriliyor. Bu gibi konularda yetersiz kalmamızın en önemli nedenlerinden biri ise Ermeni toplumunun yıllarca sivilleşme adına adımlar atılmaması olarak düşünülüyor. Sivilleşme hareketinin gerçekleşmemesi, ya toplumun cemaatçi tutumundan vazgeçmemesine ya da vazgeçenlerin Ermeni kimlikleriyle ilişkilerini kesmelerine ve sivilleşmeyi farklı alanlarda gerçekleştirmek istemelerine bağlanıyor. Cemaatçi tutumdan vazgeçememe nedeni olarak, Ermeni toplumu üzerine yapılan dayatmaların rolü yadsınamaz. Ermeni toplumunu temsil edecek kişinin Ermeni kültürünü benimsemiş, Ermeni toplumunun siyasi alanda yetersiz kaldığı noktalarda devreye girecek yapıda olması toplumun isteklerinin başında gelmektedir. Temsiliyete aday olacak kişilerin kimi konulardaki düşünceleri toplum tarafından merak ediliyor. Vakıflar konusunda, okullar ve din adamı yetiştirme konusunda, patriklik konusunda hatta üyelerin mensup olduğu partilerinin düşünceleri merak edilenler listesinde en üst sırada yer almaktadır.
Seçimlerde azınlıkların gönül rahatlığı ile oy verecekleri sosyal demokrat ya da liberal partilerin olmadığı veya olanlarında geçmiş seçim dönemlerinde %10 luk barajı geçemediği görülmüştür. Cumhuriyet tarihinin en önemli gelişmelerinden biri olan vakıflar kanunun senelerden sonra bugünkü hükümet tarafından meclise getirilmesi ancak muhalefet parti ve cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi, aynı hükümet döneminde hükümet başkanının Surp Prgiç Ermeni Hastanesinin Müze kısmının açılışını gerçekleştirmesi toplumda farklı yankılara sebebiyet vermiştir. Öte yandan Van’da bulunan Surp Haç Ahtamar Kilisesi’nin müze olarak açılması ve isminde oluşan tutarsızlık da Ermeni toplumunu görüş ayrılıklarına bölmüştür.
Ermeni toplumunu temsil edecek kişinin fikir ve düşüncelerini açıkça belli etmesi ve büyük denizde dalgalar karşısında rotasını şaşırmaması, toplumun ortak arzusudur. Böyle bir temsilcinin ateşten bir gömlek giyeceği aşikâr olmasına rağmen böyle birinin ortaya çıkıp çıkmayacağı muammadır.