Samim AKGÖNÜL
Aznlıkça Dergisi
2010 senesinde, Avrupa Birliği’ne aday, Avrupa Konseyi kurucu üyesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde imzası olan ve Anayasası Demokratik bir Hukuk devleti olduğunu bastıra bastıra yazan Türkiye’de Devlet 100 bin insanı rehine tutuyor. Rehine tutmakla kalmıyor, ben bu insanları rehine tutuyorum diyor, utanmadan, sıkılmadan. BBC Türkçede dinledik hepimiz. Hüseyin Alkan, Demokratik bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Londra’da bir mülakat gerçekleştirmiş, birçok gazete de alıntı yapmış (meselâ Radikal 16 Mart 2010).
Şöyle demiş Demokratik bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı : “Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine ‘Hadi siz de memleketinize’ diyeceğim; bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar… Ülkemde de tutmak zorunda değilim. Yani şu anda bizim bu samimi yaklaşımlarımızı bunlar bu tavırlarıyla ne yazık ki olumsuz istikamette etkiliyorlar, bunların farkında değiller. “ Kendi kulaklarımla duydum, aynen böyle diyor. Gazetecinin yorumu falan değil. İnanın.
Diyor ki Başbakan, benim ülkemdeki göçmenler başka bir ülkenin siyasetine rahatlıkla kurban edilebilir. Baskı için kullanılabilir, “gerekirse” encik gibi kıçlarına tekme vurulabilir. Rehinemdir bu insanlar. Zavallı enciklere hakaret gibi oldu bu cümle. Özür dilerim.
Aradan, 47 sene geçti, hiçbir değişiklik yok şark cephesinde maalesef. Bundan 47 sene önce, 1963’de o zamanki anayasanın deyimiyle “millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti, aynı şeyi yapmıştı. Rumlara. Kıbrıs politikasını beğenmediği Yunanistan’ı cezalandırmak için 12 bin insanı sürmüştü İstanbul’dan. O sene Kıbrıs Cumhuriyeti kurulalı 3 sene olmuş, Cumhurbaşkanı Makarios Anayasa’ya 13 değişiklik önermişti. İsmet İnönü yönetimindeki Hükümet Yunanistan’a baskı yapmak istiyordu. Önce harekât yaparım dedi Türkiye, Amerikan başkanı Johnson’un harekât yaparsan dımdızlak kalırsın mealindeki mektubuyla bu tehdit havaya yumruk savurmak haline geldi.
Çok öfkelenmişti Hükümet, iktidarsızlık gözleri karartmıştı, nasıl hıncını alacağını bilmiyordu koskoca Türkiye Cumhuriyeti. Olayla alakasız, İstanbulluların en İstanbulluları, bakkallardan, manavlardan, garsonlardan intikam almaya karar verdi. 1930 Ankara Antlaşmasıyla 12 bin Rum İstanbul’da Yunan tabiiyetiyle kalmışlardı. 33 senedir, Türkiye vatandaşı Rumlarla evlenmişler, çocukları olmuş, iş ortaklıkları kurmuşlar, yaşayıp gidiyorlardı. 1942 Varlık Vergisi kazığını yemişlerdi ama İstanbul’u terk etmemişlerdi, 6/7 Eylül 1955’te tir tir titremişlerdi param parça edilen dükkânlarında, evlerinde ama İstanbul’u terk etmemişlerdi. Gerekti, zamanın Tayyip Erdoğanları ‘Hadi siz de memleketinize’ dediler. Bir hafta içinde baldırı çıplak, trenlere, vapurlara istiflendiler. Elbette karıları, kocaları, çocukları, anne babaları, 30 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rum da takip etti onları.
Hani ağlıyor ya elit İstanbullularımız, ah efendim gökkuşağının renkleri kayboldu, vah efendim Beyoğlu’na kravatsız girilmezdi, aman efendim komşumuz Yorgo, dadımız Eleni ne kadar iyiydi, neden gittiler diye. Hah işte bundan gittiler. Sürüldüler. Rehine oldukları için, insan sayılmadıkları için. Uluslararası politikada bozuk para gibi kolayca harcanabildikleri için.
Sürün efendiler 100 bin Ermeni’yi. “İdare etmeyin”. Ermeni’dirler onlara bir şey olmaz. Alışıktırlar sürülmeye. ‘Hadi siz de memleketinize’ deyin derhal. Nasıl olsa 70 bin daha var, o bile fazla. Üç sene öncesine kadar bir tane daha vardı. Baktınız ki Ermenistan’la sorunlar devam ediyor. O 70 bin için de bir formül bulunur nasıl olsa. En azından hedef gösterilebilirler. Hedef gösterilmeye de alışıktırlar. Hedef olmaya da. Hiç merhamete gerek yok. İkili ilişkilerde merhamet mi olurmuş. Mutlaka realpolitik gerek. Bizlere ne kadar irreal gelse de. Aman Almanya ile Fransa ile Belçika ile Hollanda ile iyi geçinin ama. Sakın kızdırmayın bu ülkelerin hükümetlerini. Yüz binlerce, Milyonlarca Türkiye vatandaşı yaşıyor bu memleketlerde. Tutar da bu demokratik hukuk devletleri de ‘Hadi siz de memleketinize’ derlerse neyler bu insanlar?