108 yıl önce, soykırım planının bir parçası olarak 24 Nisan 1915 tarihinde yüzlerce Ermeni aydını tutuklandı. Ermeni halkı binlerce yıldır yaşadığı anayurdundan etnik ve dini aidiyetlerinden dolayı Osmanlı devleti eliyle sürüldü ve sürgün yollarında katledildi. Kurtulanların çocuklarının ve torunlarının adalet mücadelesi hala sürüyor.
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’da başlayan aydınlanma hareketiyle beraber, Ermeniler başta eğitim ve yayıncılık olmak üzere birçok konuda önemli atılımlar kaydettiler. Batıdaki örneklerine benzer modern okullar kurdular, toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi için yoğun bir çaba sarf ettiler. Kız çocuklarının okullara gitmesini teşvik ettiler. Tanzimat ve Islahat fermanlarının oluşturduğu yeni konjonktürle beraber, 1863’te ilan edilen Ermeni anayasası da aydınlanma mücadelesinin bir ürünüydü. Ermenilerin bu gelişimi Osmanlı’yı da olumlu yönde etkiledi ve 1876 tarihli Osmanlı anayasasını önceledi. Ermeni aydınları bu anayasanın oluşmasına katkılar sundular. Ermeniler kendilerini mensubu oldukları çokuluslu imparatorluğun bir parçası olarak gördüler ve sahip oldukları entelektüel potansiyeli Osmanlı halkları yararına kullandılar. Doktorlar, hukukçular, avukatlar, eğitimciler yetiştirdiler ve Osmanlı kurumlarında görev yaptılar.
Ermeni aydınları ve yönetici elitlerinin talebi, tarihi Ermenistan bölgesinde reform yapılmasıydı. Artık çağın gerisinde kalmış Osmanlı yönetim sisteminin değişmesini ve böylece ekonomik sömürünün sona ermesini, can, mal ve ırz güvenliğinin sağlanmasını talep ediyorlardı. Osmanlı’nın buna tepkisi 1894-96 katliamları oldu. Tarihi Ermenistan bölgesinin demografik yapısına bilinçli bir şekilde müdahale edildi. Ermenilerin bir kısmı tarihsel yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Halkların ortak mücadelesi sonucunda başarıya ulaşan 1908 devrimiyle yeşeren umutların ardından 1909’da Adana katliamı yaşandı. Ermenilerin reform taleplerine nihai cevabı Birinci Dünya Savaşı’nı fırsat bilen sosyal darwinist İttihatçılar kitlesel imha yoluyla verdi. 1 milyonu aşkın Ermeni katledildi, binlerce Ermeni okulu, kiliseler, kültürel ve sosyal kurumlar tüm izleriyle beraber ortadan kaldırıldı. Talat Paşa’nın diyeceği üzere “Ermeni meselesi hallolunmuştur.”
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti soykırım ile yüzleşmek yerine, inkar politikasını tercih etti. İttihatçı kadrolar cumhuriyetin de kurucu isimleri oldular. Katliamlarda rol alan aktörler devletten aldıkları icazet ve yağmaladıkları Ermeni mallarıyla genç cumhuriyetin yerli ve milli sermayedar sınıfını oluşturdular. TC organik bir şekilde ittihatçıların ırkçı politikalarını devralıp sürdürdü. Ünlü Kemalist ideolog Mahmut Esad Bozkurt bu durumu söyle özetleyecekti: “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.” Bu yüzden katliam ve pogromlar cumhuriyet tarihi boyunca devam etti. Bu yağma düzeni günümüze kadar sermaye elde etmenin en etkili yöntemi olarak geniş kitlelerce içselleştirildi. Varlık vergisi ve 6-7 Eylül pogromu gayrimüslümleri mülksüzleştirme sürecinin son basamağını teşkil etti ve sermaye neredeyse tamamen Türkleştirildi.
Cumhuriyet döneminde, geride kalmayı başarabilmiş az sayıdaki Ermeni’ye yönelik baskılar aralıksız devam etti. Ermenilerin iç örgütlenmesini oluşturan demokratik ve seküler kurumlar ve bunları güvence altına alan 1863 Ermeni Milleti Anayasası idari tasarruflarla lağvedildi. Ermenilere ait kurumlar vakıf statüsü verilerek VGM denetimi altına alındı. Verilen vakıf statüsüyle birlikte Ermenilerin geçmişte olduğu gibi kolektif bir şekilde hareket etme imkanı ortadan kaldırıldı. Halkın can damarı olan kolektif kurumsal yapılara yönelik yoğun bir saldırı başlatıldı. Önce vakıf statüsü verilen kurumlar VGM tarafından mazbut vakıf ilan edilerek gasp edildi. Varlığını sürdürmeyi başaran kurumlar ise 1936 beyannamesi gibi çeşitli ayrımcı uygulamalarla mülksüzleştirildi. 2019’da gerçekleştirilen patrik seçimlerine yapılan müdahale ile Ermenilerin inanç özgürlüğüne de devlet eliyle doğrudan müdahale edildi. Ermeni halkının haklarını korkusuzca savunan Hrant Dink 19 Ocak 2007’de devlet gözetiminde planlı bir şekilde katledildi. 25 yaşındaki Sevag Balıkçı ise sadece Ermeni olduğu için 24 Nisan 2011 günü, soykırımın 96. yıldönümünde, ülkedeki yaygın nefret suçlarından birinin kurbanı oldu.
Öte yandan, yine İttihatçılardan miras aldığı Turancı fikirlerle hareket eden TC, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaşı emperyalist saiklerle körüklemiş ve Karabağ’da yasayan Ermeni halkını yeni bir etnik temizlik tehdidiyle baş başa bırakmıştır.
Şiddetin egemen olduğu, insanların dilleri, dinleri ve kimlikleri nedeniyle hedef haline getirildiği ve öldürüldüğü bu coğrafyada toplumsal barışın tesisi Ermeni Soykırımı ile yüzleşmekten geçmektedir. Bizler, 1915 ve devam eden yıllarda Ermeniler ile birlikte soykırıma uğrayan Asuri, Keldani, Süryani ve Pontus Rum halkları için adalet talep ediyoruz. Soykırım faillerini lanetliyoruz. Soykırımda katledilenlerin yanı sıra, direnenlerin, kılıç zoruyla dillerini, dinlerini kaybedenlerin, topraklarından sürgün edilenlerin ve soykırıma engel olmak için mücadele edenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
Soykırım faillerini lanetliyoruz!
Adalet talep ediyoruz!
Nor Zartonk / Նոր Զարթօնք