Nor Zartonk Programı

[ A+ ] /[ A- ]

NEDEN BİR ARADAYIZ?

Tarihsel Süreç

Osmanlı ve devamında Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yüzyıllardır ikinci sınıf yurttaş sayılan, imha ve asimilasyon politikalarıyla nüfusu azaltılan, gasp edilmiş hakları ve sindirilmiş halkı ile Türkiye Ermenileri, bugün, yüzyıllardır yaşadıkları topraklara yabancılaştırılmıştır. 20. yüzyılın ilk soykırımlarından biri olan Ermeni Soykırımı ile, Ermenilerin bu topraklardaki tarihsel varlığına son verilmek istenmiş; hayatta kalan Ermeniler yaşadıkları yerlerden göç etmeye zorlanmış, pogrom ve katliamlarla Türkiye coğrafyası Ermenisizleştirilmiştir.

1915 Ermeni Soykırımı, sadece Ermenilerin yok edilmesiyle sınırlı kalmamış, bu süreçte, Ermenilere ait evlere, okullara, kiliselere ve kültürel-toplumsal mekânlara el konmuş, bunların binlercesi tahrip edilmiş, yıkılmış ya da yıkılmaya terk edilmiştir. Tarla, atölye ve fabrika gibi Ermenilere ait üretim araçlarına ve mülklerine Cumhuriyet’in kurucu unsurları tarafından el konularak ülke ekonomisi ‘millileştirilmiştir’. Katliamlardan kurtulan kadın ve çocuklar köleleştirilmiş ve sömürü düzeninin en alt katmanına dahil edilmiştir. Soykırım sürecinde dünyanın dört bir yanına dağılan ve bugün Ermeni diasporasının çok büyük bir bölümünü oluşturan Ermenilerin yurtlarına geri dönüşü, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından Ermenisizleştirme ve Türkleştirme politikaları gereğince kanunlarla engellenmiştir. Ermenice yer adları değiştirilmiş, mezarlıklar yok edilmiş, böylelikle Ermenilerin tarihsel varlığı dahi bölge halklarına unutturulmak istenmiştir. Katliam, talan ve yıkımların ardından gelen bu asimilasyon politikaları (beyaz soykırım) günümüzde de sürdürülmektedir.

Tüm bu devlet politikalarının sonucu olarak, sadece kardeş halkların Ermenilere yabancılaşması değil, Ermenilerin de kendi tarih, kültür ve coğrafyalarına yabancılaşması sağlanmıştır. Halkların birbirlerine karşı olan önyargıları ve düşmanlıkları sürekli körüklenmiş, halklar birbirine kırdırılarak sisteme karşı birleşik bir mücadelenin önü kapatılmıştır.

Ermeni Soykırımı sonrasında pogrom, katliam, baskı ve ayrımcı-asimilasyoncu uygulamaların Cumhuriyet döneminde de Ermenilere ve diğer halklara yönelik olarak sürdürülmesi, Ermeni halkını sürekli tedirgin etmiş olsa da Ermeniler siyasal konjonktüre göre parlamentoda ya da her daim parlamento dışı siyasal alanlarda bulunmuştur. Ermeni karşıtlığı devam ederken, ülke, faşist askeri darbeler ile siyasal, sosyal ve ekonomik olarak yeniden şekillenmiştir.

1980 faşist askeri darbesinin yıkımı ve 24 Ocak kararlarıyla hayata geçirilen neo-liberal ekonomik politikalarla birlikte yeniden şekillendirilen siyasal, sosyal ve ekonomik hayat, Ermenileri de etkilemiştir. Daha önceleri siyasal alanda kendilerini az da olsa ifade eden ya da başka siyasal örgütlenmelerde yer alan Ermeniler, darbenin ardından siyasette yok denecek kadar az sayılara düşmüş ve politikadan uzaklaşmıştır. Ermeniler arasında daha önce de nispeten zayıf olan toplumsal dayanışma ruhu, dönemin bireyciliği ön plana çıkaran ruhundan da çok fazla etkilenmiştir. Birlik ve dayanışma ruhu eskisinden daha da zayıf duruma gelmiş, toplum ve bireyler içine kapanmıştır.

Ermenilerin Seslerini Duyurma Çabası

Darbe sonrası baskı döneminin ardından, 1990’lar ile Ermenilerin seslerini duyurma ihtiyacı yeniden belirmiş, Aras Yayıncılık ve Agos gazetesi ile matbu bir karşılık bulmuştur. Agos gazetesinde Ermenilerin sıkıntılarının dile getirilmesi her ne kadar Ermeni elitlerini rahatsız etse de halk nezdinde büyük bir saygı toplamıştır. Bu süreçte, Hrant Dink’in yazıları Türkiye’nin demokrat kamuoyu tarafından takip edilir olmuş fakat Ermenilerin siyasal temsiliyet sorunu çözümsüz kalmıştır. Ermeniler arasındaki örgütsüzlük, siyasal temsiliyet krizini doğurduğu gibi bireyleri siyasal ve sosyal anlamda yalnızlık hissine sürüklemiştir. Birkaç bireysel mücadele dışında genel olarak Ermeniler siyasetten uzak durmuş, hak arama mücadelesinde yer almamıştır. Şüphesiz ki bu mücadeleden kaçınma durumunun ardında Ermeni Soykırımı başta olmak üzere insanlığa karşı işlenmiş suçların hesabının bir türlü sorulamamış olması ve bu yöndeki çabaların zayıflığı yatmaktadır. Bu durum, Ermeni halkında diğer halklara ve hak mücadelelerine yönelik güvensizlik hissini ortaya çıkarmıştır.

19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledilmesi Ermeniler için 1915 Ermeni Soykırımı, 1942 Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Pogromu gibi travmaları tekrar yaşatmış, soykırımın hâlâ sürdüğünü kamuoyu nezdinde bir kez daha görünür kılmıştır. Cenaze törenindeki kalabalık, cinayetin sadece Ermeniler üzerinde değil tüm toplumu sarsan etkisinin bir tezahürüdür. Cenaze töreni adeta dayanışmanın ve kardeşliğin geçit töreni olmuştur. Bu yönüyle tören, tektipleştirme ve imha politikalarına karşı şimdiye kadar tarihimizde gördüğümüz en güçlü cevaptır. Hrant Dink’in katledilmesi, Ermeniler içerisinde bir araya gelme ihtiyacını doğurduğu gibi, Türkiye demokrat kamuoyunun da Ermeniler ile bir araya gelmesinin ve Ermenilerin hak mücadelesine yoldaş olmasının yolunu açmıştır. Daha önce salt kimlik talepleri olarak nitelendirilen ve kimi siyasi gruplarca da ‘devrimden sonra’ya havale edilen taleplerin dillendirilmesi, önyargıların kırılması ve güvensizlik hissinin azaltılması yönünde etkili olmuştur.

Yeni Bir Uyanış

İşte tüm bu tarihsel süreç içerisinde Nor Zartonk, Ermeni halkı için sinmişliği, köleleştirilmişliği, bastırılmışlığı ve tutsaklığı yırtan, doğması kaçınılmaz olan yeni bir uyanıştır! Nor Zartonk, 19 Ocak 2007 öncesi filizlenmiş olmasına rağmen Hrant Dink cinayeti sonrası Türkiye Ermenilerinin öz örgütlülüğü olarak yeniden biçimlenmiştir. Ulus devletin, varlıklarını tehdit saydığı Ermenilerin omuz omuza mücadelelerini sürdürdükleri ve yok olmayacaklarını haykırdıkları bir çatı olmuştur.

Kuşkusuz Ermenilerin siyasal temsiliyetinin olmaması tek başına Nor Zartonk’un mücadele hattını tarif etmeye yetmez. Türkiye’deki devrimci-demokrat yapılar, 1980 faşist askeri darbesi ve reel sosyalizmin çöküşü ile toplumsal tabanları kaybetmiştir. 1960 ve 1970’lerin enternasyonalist ve kolektif yapılarının kadroları devlet ve kontr-gerilla tarafından daraltılmış ve işçi sınıfı ile bağları zayıflatılmıştır. Bir diğer yandan, sol içerisinde ‘kimlik hareketleri’ denilerek önemsizleştitirilen etnik, kadın, LGBTİ, çevre vb. hareketler ise taleplerini kendi örgütlülüklerinde dile getirmeye başlamıştır. Bugün Türkiye’nin devrimci-demokrat yapıları, işçi sınıfının ve yeni sosyal hareketlerin sorunları karşısında kapsamlı çözümler üretmekte zorlanmaktadır. Şüphesiz ki bu süreç birleşik bir mücadele ile pratikten teoriye doğru aşılacaktır.

Nor Zartonk; sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz ve özgür bir dünya için örgütlü mücadeleyi savunur. Irkçılık, sömürü, ekolojik yıkım, cinsiyetçilik gibi sorunlar, içinde yaşadığımız kapitalist sistemin ürettiği sorunlardır ve bu yüzden ancak anti-kapitalist bir perspektifle algılanıp, çözülebilirler. Bu bağlamda, tüm mücadele hatlarının ortaklaştırılması bir zorunluluktur. Nor Zartonk, eşit, özgür, kardeşçe yaşanılan bir ülke ve bir dünya tahayyülünü önüne koyar. Kendinden önce bu perspektifte verilen mücadeleleri sahiplenir.

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!

NOR ZARTONK NE DİYOR?

Emek Mücadelesi

Artı değer sömürüsü üzerine kurulu olan kapitalist sistem, yeni toplumsal sınıfları yaratmıştır. Kapitalist üretim ilişkileri, yaratılan artı değeri sermayenin kullanımına sunmuş, sermayenin emek üzerindeki tahakkümünü yani emek sömürüsünü meşrulaştırmıştır. Neo-liberalizm sürecinde ise sermaye, kamu yararı taşıyan her şeyin piyasalaştırılması ile varsıllığını sürekli arttırırken, emek sömürüsü de artmakta ve emekçiler gitgide yoksullaşmaktadır. Emek sömürüsü, emekçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesine, güvencesizleştirme ve taşeronlaştırmaya yol açmaktadır. Sermaye, bu düzenin çürümüşlüğünü, adaletsizliğini ve zalimliğini ırkçı, milliyetçi ve muhafazâr politikalarla maskeleyerek, halkları birbirine kırdırmakta ve sistemin devamlılığını sağlamaya çalışmaktadır.

Nor Zartonk, emek sömürüsünün karşısında yer alır ve sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz ve özgür bir dünya için mücadele eder. Her halktan emekçilerin, bu sömürüye karşı örgütlenmesini ve birlikte mücadele etmesini savunur

Düşünce, İfade, Haberleşme, İnanç ve Örgütlenme Özgürlüğü

Özgürlükler diyarı olarak sunulan burjuva demokrasilerinin başat özgürlük paradigması mülkiyet özgürlüğüdür. Mülkiyet özgürlüğü harici diğer özgürlükler, baskı ve sömürü düzeni olan kapitalizm tarafından, sistemin mevcudiyeti ve hegemonyası tehlikeye düştüğü zaman görmezden gelinir. Düşünce, ifade, haberleşme, inanç ve örgütlenme özgürlükleri ise, görmezden gelinen özgürlüklerin başında yer alır.

Nor Zartonk, düşünce, ifade, haberleşme, inanç ve örgütlenme özgürlüğünü savunur, bu özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele eder. Bu bağlamda, Terörle Mücadele Kanunu, TCK 301. Madde gibi anti-demokratik yasa ve düzenlemelerin derhal kaldırılması, siyasi tutuklulara genel af çıkartılması ve her türlü kimliğin kendisini siyasal olarak temsil etmesi için mücadele eder. Nor Zartonk, seçim barajı gibi anti-demokratik uygulamalara karşıdır; siyasal, sendikal ve her türlü örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele eder. Haber alma özgürlüğüne yapılan saldırılara, medyadaki sansür ve otosansür uygulamalarına karşıdır.

Nor Zartonk, insanların, istedikleri inançları ve ritüelleri özgürce yaşayabilmeleri önündeki tüm engellerin, inanmama özgürlüğünü de kapsayacak bir temelde kaldırılmasını savunur. Nor Zartonk, inancın, kişinin kendi tercihine bırakılmasını savunur ve insanların inanmaya zorlanmasına karşıdır. İnançların politik ya da başka nedenlerle istismar edilmesine karşı mücadele eder ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesini savunur.

Katılımcı Demokrasi ve Özyönetim

Temsili demokrasi, sistemin çıkarları doğrultusunda halkın sadece seçim dönemlerinde siyasete dahil olabileceği göstermelik bir düzenlemedir. Temsiliyette adaletsizlik ve seçim sisteminin anti-demokratikliği, temsili demokrasinin açmazlarıdır.

Bu bağlamda, Türkiye ve Dünya’da yerel yönetimlerin demokratik ve özerk bir çerçevede güçlendirilmesi, halkın karar mekanizmalarında yer almasının sağlanması ile özyönetim koşullarının oluşması gerekmektedir. Tüm yerel birimlerde meclis sisteminin oluşturulması, doğrudan demokrasi deneyimini arttıracak ve katılımcılığı sağlayacaktır.

Eğitim

Devletin en önemli ideolojik aygıtlarından biri olan eğitim, kapitalizmin çıkarları çerçevesinde milliyetçilik, ırkçılık, cinsiyetçilik ve rekabetçilik ile şekillendirilmektedir. Bununla beraber eğitim, Türk ve Sünni olmayan etnik, dinsel ya da dilsel her türlü kimliğe karşı asimilasyon aracı olarak kullanılmaktadır.

Nor Zartonk, ayrımcı, ırkçı, milliyetçi, tekçi eğitim anlayışını reddeder, zorunlu din dersine karşıdır. Eğitimin, herkes için okul öncesinden başlayarak, yaşam boyunca parasız, eşit, demokratik, bilimsel, anadilde ve ulaşılabilir olmasını savunur. Rekabetçi ve eşitsizliğe dayanan ve bu eşitsizliği derinleştiren sınav sistemini reddeder. Üniversitelerin akademik ve bilimsel özgürlüğünü, YÖK’ün kaldırılmasını ve üniversitelerin kendi bileşenlerince yönetilmesini savunur.

Nor Zartonk, eğitimi halkların kardeşçe yaşayabilmelerinin en önemli araçlarından biri olarak görür. Eğitim çerçevesinin eşitlikten, halkların kardeşliğinden, insan haklarından, demokrasi ve barıştan yana çizilmesini hedefler. Anadilde eğitimi bir hak ve bir arada yaşayabilmenin anahtarı olarak görür ve savunur. Anadilde eğitim ve diğer demokratik talepler birer hak olarak tanımlanıp yaygınlaştıkça, toplumdaki farklı kimliklere karşı olan önyargılar ve korkular kırılacak, bir normalleşme süreci yaşanacaktır.

Irkçılık, Milliyetçilik ve Yurttaşlık

Nor Zartonk, sistemin tekçi, militarist, ötekileştirici yapısına karşı farklı dillerin, kültürlerin ve kimliklerin özgürce yaşadığı bir dünya için mücadele eder.

Nor Zartonk, inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı mücadele eder ve halklar, kültürler ve kimlikler arasında her türlü hiyerarşik ilişkiyi reddeder. Tüm dil, kültür ve kimliklerin tam özgürlüğünün kayıtsız şartsız tanınmasını savunur.

Yurttaşlık, etnisite yerine birleştirici bir unsur olan coğrafya üzerinden tanımlanmalı. Bu bağlamda, Türkiyelilik veya coğrafyaya atıfta bulunan benzeri kavramlar kullanılmalıdır.

Nor Zartonk, herkesin istediği yerde yaşama özgürlüğünü savunur. Göçmenlerin de yurttaşların yararlandığı tüm haklardan yararlanmasını ve ülkelerin sınırları bahane edilerek göçmenlerin alıkonulmasına, hapsedilmelerine ya da ölüme terk edilmelerine karşı mücadele eder.

Anti-Militarizm ve Vicdani Ret

Askeri harcamalar ve silahlanma yarışı, toplumun yararına olan her şeyi yok etmektedir. Toplumsal gereksinimler için kullanılması gereken kaynaklar, savaş yatırımlarına harcanarak, dünyadaki yoksulluğu ve eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. Bununla birlikte, tekçi ve ötekileştirici sistemin imha ve inkâr politikalarını da destekleyen militarizm, kışlalarda, ‘ötekiler’in karşısına ‘kaza’, ‘dikkatsizlik’, ‘şaka’ ve ‘intihar’ olarak çıkıyor.

Nor Zartonk anti-militaristtir. Zorunlu askerliğin kaldırılıp, vicdani ret hakkının tanınmasını savunur. Bu bağlamda, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahsızlanmanın gerçekleştirilmesi, kapitalist çıkarların muhafızlığını yapan NATO’nun ve diğer savaş örgütlerinin ve ittifaklarının dağıtılması için mücadele eder. Kapitalist çıkarlar için suni savaşların yaratıldığı bir dünyaya karşı barış, halkların birlikte mücadelesiyle mümkündür.

Cinsiyet Eşitsizliği ve Cinsel Ayrımcılık

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel bir sorundur. Patriyarka; erkek egemenliğini yücelten, erkeklerin, kadınların emek gücünü ve bedenini denetleyerek egemenlik kurmalarını sağlayan toplumsal ilişkiler dizisidir. Erkek olmayanların toplumsal yaşamda ötekileştirilmesi başka bir hiyerarşi yaratmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yok edilmesi yani tüm yaşam alanlarının erkek egemenliğinden arındırılması gerekir.

Nor Zartonk, toplumun dayattığı ataerkil cinsiyet rollerini ve sorumluluklarını reddeder. Cinsel ayrımcılığa karşıdır. Toplumsal sistemin, erilliğin kutsanması üzerinden kurulmasını reddeder. Her türlü cinsiyet kimliğinin ve cinsel yönelimin özgürlüğünü savunur. Bu bağlamda, homofobi, transfobi ve heteroseksizmin sonucu olarak, cinsel yönelimlere karşı geliştirilen toplumsal baskılara ve şiddete karşıdır.

Nor Zartonk, patriyarkaya karşı verilen mücadelenin öznesinin kadınlar ve lezbiyen, gey, biseksüel ve transların (LGBTİ) olduğunu savunur ve yaşamın her alanında ötekileştirilen kadın ve LGBTİ’lerin mücadelesini destekler.

Ekoloji

Mevcut kapitalist düzende üretim, toplumun ihtiyaçları için değil sermayenin büyümesini ve fazla kâr etmesini hedefler. Dolayısıyla, her geçen gün, bu üretim biçimi doğayı ve yaşamı daha fazla metalaştırmaktadır. Bu sebeple, sermayenin sürekli büyüme ve kâr hırsı, insan yaşamının her alanında olduğu gibi, doğa üzerinde de yıkıcı bir tahakküm kurmaktadır.

Nor Zartonk, insanın doğa üzerindeki tahakkümünü reddeder, kapitalizmin ekolojik tahribatına karşı yaşamı savunur. Ekolojik dengenin korunması için bireysel tasarruf yöntemlerinden ve önlemlerinden öte, esas olarak kapitalist sistemin üretim ve tüketim biçimine odaklanılması gerektiğini savunur. Doğal yaşamı tahrip eden bütün üretim biçimlerine karşı çıkar.

Nor Zartonk, kapitalist sistemin yarattığı aşırı tüketim kültürünü beslemek için üretmeyi esas alan, aşırı enerji kullanımına dayanan tüketim kültürüne karşı, üretimin, halkın ihtiyaçları doğrultusunda yapılmasını savunur. Bu bağlamda, GDO’lu (ve türevi) üretim biçimlerine karşıdır.

Nor Zartonk, piyasa temelli enerji politikalarına ve projelerine karşıdır. Tüm dünyadaki nükleer santraller kapatılmalı, yenilenebilir enerji uygulamaları desteklenmelidir.

Nor Zartonk, kentlerin yeniden düzenlenmesi ile yaşam alanlarının tarihsel ve kültürel mirasların yok edilmesine, insanların yerinden edilmelerine ve ‘soylulaştırılma’ adıyla kentlerin yağmalanmasına karşıdır.

Gerontokrasi

Yaşamın birçok alanında, yaş ile tecrübe arasında bilimsellikten uzak bir ilişki kurulmakta ve bu ilişki, gençler üzerinde baskı unsuru olarak kullanılmaktadır.

Nor Zartonk, yaş ve tecrübenin hiyerarşi yaratma ve baskı unsuru olarak kullanılmasını, insanın insana tahakkümünün başka bir aracı olarak görür ve buna karşı mücadele eder.