“Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar” sempozyumunda konuşan yazar Nazan Maksudyan, “Çocukluğumuz olmadı çünkü Ermeni’ydik ve yetimdik” sözleriyle Ermeni çocukların soykırım tanıklıklarını anlattı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Komisyonu tarafından “Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar” sempozyumu devam ediyor.
Çankaya’da bir otelde gerçekleştirilen ve iki gün sürecek olan sempozyumda alanında uzman akademisyen, yazar ve aydınların katılımıyla birçok başlık tartışılacak. Katılımcılarım yanı sıra sempozyuma çok sayıda izleyici de katıldı.
Sempozyum “Gökyüzü gibi bir şey” başlığında akademisyen yazar Aksu Bora’nın sunumuyla devam etti.
Uluslararası sözleşmelerin Türkiye tarafından uygulanmadığını dile getiren Bora şunları söyledi:
Çocuk Hakları Sözleşmesine neredeyse 30 yıl önce taraf olduk ama sözleşmenin gereklerini yerine getirmekle ilgili ne yaptığımız, en hafif ifadeyle, belirsiz. Buna karşılık, öldürülmüş çocukların annelerini mitinginde yuhalatan bir cumhurbaşkanımız, zırhlı araçların çocukları ezmesine göz yuman bir içişleri bakanımız, koruma yurdunda kalan çocukları teşhir eden bir aile bakanımız var. Devletimiz çocukları koruyup kollamadığı gibi, onların birtakım tarikatların yurtlarında tecavüze uğramalarını, yangınlarda ölmelerini, intihar etmelerini problem etmiyor. Tersine, kendi sorumluluğunu ‘sivil topluma’ devretmenin hafifliğini yaşıyor.
Çocuk düşmanlığını tanımak
Çocuklara karşı ayrımcılığın, son 40 yılın hikâyesi olmadığının altını çizen Bora, “Çocukların yetişkinlerin asıl olarak da babaların mülkü oldukları fikri, hem çok eski hem çok yerleşik. Bu fikir zaman içinde değişti, babanın çocuk üzerindeki hakkı öldürmek de dahil olmak üzere sınırlandı ama ‘eti senin, kemiği benim’ sözünün ifade ettiği sahiplik iddiası, değişmedi. Çocukların yetişkinler tarafından terbiye edilmeleri gereken varlıklar olduğundan emin gibiyiz. Çocukları boğaz tokluğuna çalıştırmanın, onlara tecavüz etmenin, dövmenin, ıslahevlerine kapatmanın, dünyayı dar etmenin, geleceklerini yok etmenin başka bir adı olabilir mi? Çocuklara karşı ayrımcılık, tıpkı kadınlara karşı olan gibi, tek bir biçimde ortaya çıkmaz. Bu sebeple, çocuk düşmanlığını tanımak, tıpkı kadın düşmanlığını tanımak gibi, zordur” diye konuştu.
Çocukluk sözleşmesine ihtiyaç var
İçinde yaşadığımız toplumu anlamaya çalışırken, bir takım giriş noktaları, kritik bazı sorular olduğunu söyleyen Bora, şunları söyledi:
Kaynaklar nasıl dağıtılıyor, emek nasıl örgütleniyor, siyasetin örüntüleri neler gibi. Bence, bu sorulardan biri, önceki kuşakların çocuklara nasıl davranmış oldukları. Onlar için neler yaptıkları ve yapmadıkları. Çünkü, tarihçilerin çok iyi bildikleri gibi, çocukluk sadece biyolojik bir kategori değil, toplumsal ve siyasal bir tahayyüldür de. Tarihin farklı zamanlarında, farklı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik düzenlemelerin konusu olmuştur. Yakın tarihe baktığımızda bu tarihselliği annelik ideolojisinin değişimi üzerinden okuyabiliriz- hem değişen ama hem de hiç değişmemiş gibi yapan o tuhaf ve güçlü fikirler topağı üzerinden. Eğer bir geleceğimiz olacaksa, bir çocuk politikasına, bir çocukluk sözleşmesine ihtiyacımız var.”
Çünkü Ermeniydik…
“Çocukluğumuz olmadı çünkü Ermeni’ydik ve yetimdik: Ermeni çocukların soykırım tanıklıkları” başlığında sunum yapan akademisyen, yazar Nazan Maksudyan, 1913’te Sivas’ta soykırımdan sağ kurtulan çocuklar adına konuşacağını belirtti.
Çocukların yetimhanelerdeki hikayelerini, yaşadıklarını anlatan Maksudyan şunları dile getirdi:
Ne yetimhane yöneticileri, ne kötü arkadaşlar… Küçücük bir çocuk olarak insanlığa, güzel bir geleceğe olan inancını yitiriyor. İyi insanların kaderinin mutlaka aydınlıkta olmadığını düşünüyor. Böyle bir dünyada her şey boş, her şey anlamsız onun için. Onlar her yerde çocukluğu olmayan arkadaşları olmayan çocuklar. Onlar için hayatın bir sırrı yok. Mutluluğun albenisi yok. Çünkü onların çocukluğu yok. Dilimiz bir insanın böylesine vahşi bir şeyi anlatacak kelimelerden yoksundur. İnsanlar ölenle ölemez, yaşamaya devam eder. Geride kalanlar için yaşamaya devam eder. Yetimhanede her şey çok çabuk unutuldu. Ölen çocuklar çok çabuk unutuldu.
Çocuk ve müzik…
Sempozyumun bu bölümün son konuşmacısı ise “Çocuk ve Müzik” konusunda Şêrko Kanîwar söz aldı. Kürtçe konuşan Kanîwar, “Her bitki kendi kökünde yeşerir” atasözüyle başladı.
Anadilin önemine vurgu yapan Kanîwar, “Parlamentoda hala Kürtçe ‘X’ olarak kullanılıyor ve değersiz görünüyor. Onlar bu konuda ısrar ediyorsa bizim dilimize daha çok sahip çıkmamız, daha çok Kürtçe konuşmamız gerekiyor. Keşke bu ülkede ve Kürdistan’da kreşten okul öncesinde kadar anadilde eğitim hakkı olsaydı. Ama madem devlet izin vermiyor biz de yerimizde mi oturacağız?” diye sordu.
“HDP ve sivil toplum örgütleri dijital alanlarda okullar yaratabilirler ve kimse buna bir şey diyemez” diyen Kanîwar, şöyle devam etti:
Sadece Kürtçe’den bahsetmiyorum diğer tüm baskı altındaki dillerden bahsediyorum. Düşünün ki milyonlarca matematik materyalleri var Kürtçe dijital medyada, bunların hangisi yasaklandı ve yasaklanabilir? Dijital alanlarda bu eğitimler yaratılırsa kimse buna karşı duramaz. Anadilde eğitimi devlet kontrolünden kurtarıp buna karşı politikalar yaratabilmemiz gerekiyor. Çocuklar dede ve nenelerinin diliyle eğitim görürse ancak o zaman yaşamın bir parçası olabilir. Devlet senden bu imkanları alsa dahi HDP gibi bir partinin elindeki imkanlarla eğitim olanaklarını oluşturması gerekiyor. Her evin bir okul olması gerekiyor.
Kürtçe stran
Ardından anadil ve müziğe dair konuşan Kanîwar, “Neden halk müziği ve küçük yaş?” diye sorarak Kürtçe ezgi olan “Keleşo” seslendirdi. Ardından ise kendi seslendirmesiyle aynı parçayı okuyan Kanîwar, kendi dili ve kültürüyle doğup büyüyen birinin ezgiyi nasıl seslendirdiği ile dili yasaklanan bir çocuğun aynı ezgiyi nasıl seslendirdiği arasındaki farkı anlatmaya çalıştı.
Kültürel hafızanın canlı kalması için anadilde, Kürtçe müziğin canlı kalması gerektiğine işaret eden Kanîwar, Ma-Müzik Center’e değindi:
Bildiğiniz üzere 2016’da belediyelere kayyımlar atandı. Biz de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin altında ilk defa Kürtçe Aram Tigran Kültür ve Sanat Akademisi kuruldu. 400 çocuk ve ailelerine ‘bu topraklardaki çocukları müziksiz bırakmayacağımızın sözünü vermiştik. Kürdistan’da taş üstünde taş kalmasa bile. Şimdi de Ma Müzik’te 30 çalışan ve 650 öğrenci ile kültür ve sanat eğitimi veriyoruz. Anadilde eğitim temelinde çok dilli ve kültürlü eğitim veriyoruz. Kimi çocuklar henüz 2 yaşında geldi. Çocuklar akşam bir konser verecek. Hem de devletsiz bir konser verecek. Ne olursa olsun, cesur, mücadeleci alternatifler yaratılmalı. Hafızamız diri kalsın diye her yerde anadilimizde yaşamalıyız.
Sempozyum daha sonra “Çocukluğun Politik İnşası ve Çocukluk Algısı” başlığıyla devam etti.
Kaynak: Gazete Karınca