Yorgo DEMİR
Agos Gazetesi
Toplum Kültür Sanat Çalışmaları ve Belgesel Sinema Derneği’nin (Babil) yürüttüğü, ‘Rumlarla İlgili Önyargıları Yenmek, Güveni Yeniden İnşa Etmek’ projesi hayata geçti.
Proje kapsamında geçtiğimiz haftalarda izleyiciyle buluşan Enis Rıza Sakızlı’nın yönettiği 2001 yapımı ‘Ayrılığın Yurdu: Hüzün’ adlı belgesel, mübadele yıllarında Anadolu’dan Yunanistan’a ‘göç ettirilen’ Fethiye’deki Kayaköy Rumlarının yeni yurtlarına alışmakta yaşadığı zorlukları, uyum sorunlarını ve memleket özlemini dramatik bir üslupla izleyiciye aktarıyor. Bu belgeselin devamı niteliğinde çekilen ‘Yeni Bir Yurt Edinmek’ isimli belgesel film ise 17 Kasım Salı günü Tarihi Sümerbank Binası’nda izleyicilerle buluştu.
Bu iki filmin yanı sıra proje kapsamında, ‘Eskişehir’den Son Havadis’, ‘Benim Giritli Limon Ağacım’, ‘Nüfus Mübadelesi’, ‘Barış İçin Kovuldular’ adlı dört filmi, proje dahilindeki gösterimlere ev sahipliği yapan tarihi Sümerbank binasında izleyiciyle buluşacak. Babil Derneği’nin başkanı ve belgesel yönetmeni Enis Rıza Sakızlı ile bu iki belgesel ve İstanbul ve Anadolu’daki Rumlar üzerine konuştuk.
Girit’ten İstanbul’a
Enis Rıza Sakızlı, Girit kökenli bir ailenin mensubu. Mübadele öncesi yaşanan birtakım olaylar sonucunda hem anne hem de baba tarafı Girit’ten İstanbul’a taşınmış. Rum ve Yunan kültürüne aşinalığı da buradan geliyor yönetmenin.
Ailesi İstanbul Rumelihisarı’na yerleşmiş olan Enis Rıza, o döneme ait anılarını şöyle anlatıyor: “1922’den sonra saraydan çıkıp gelen Rumlar, Giritliler ve bir kısım Ermeni, Rumeli Hisarı’nda bir koloni halinde yaşardık.” Bunları söylerken farklı kültürlerle gelişen ortak yaşama biçimine olan hasretini gözlerinden ve kendini ifade biçiminden anlıyorsunuz yönetmenin; tâ ki 6-7 Eylül olaylarını yüreği burkula burkula dile getirene dek.
Bu dehşet verici tatsız olaylara çok küçük yaşında tanıklık etmek zorunda kalmış Enis Rıza: “İlkokula başlamamıştım daha, ama o günlerin izleri hâlâ hafızamdadır. Olayların yaşandığı gün annemle rastlantısal olarak Beyoğlu’na gittik. Annemin yolda ‘Niye komşular hiç selam vermiyorlar hep başlarını öne eğiyorlar’ dediğini hatırlıyorum. O günkü Beyoğlu benim algımda korkunç bir harabe halindeydi. Herkesin başı iki elinin arasında eğikti ve annem ‘geçmiş olsun’ dedikçe, ‘vatan sağolsun’ diyorlardı. Öyle bir yıkım karşısında ‘vatan sağolsun’ lafının ne anlama geldiğini çok ileriki yaşlarda anladım.” Enis Rıza Sakızlı’nın söylediklerinde, bu belgeselleri çekmesindeki hareket noktasının aslında geçmişine dayanan bağların -belki de daha etkin olarak yaşadığı travmanın- olduğunu anlıyoruz.
Kayaköy Rumlarına ilişkin
Kayaköy ve Fethiye’den gidip Yunanistan’da Nea Makri’de hayat kuran Rum nüfusu anlatan söz konusu belgeselin çıkış noktası, Enis Rıza’nın üniversite yıllarına dayanıyor. Kayaköy’ün terk edilmiş hali genç belgeselciyi çok etkilemiş. “Romantik bir ilişki oluştu Kayaköy’le aramda. Dertlendiğim, âşık olduğum veya yalnızlık hissettiğim zamanlarda otobüse atlayıp Kayaköy’e giderdim. Gecelediğim de oldu o terk edilmiş evlerin içinde” diyor yönetmen.
‘Ayrılığın Yurdu: Hüzün’ belgeseli, Enis Rıza ve ekibinin mübadele ile ilgili yürütülen bir çalışma sırasında rastlantıyla karşılaştıkları ve söyleştikleri bir kadının anlattıklarından etkilenmesiyle ortaya çıkmış. Enis Rıza, bu anlatım üzerinden yapılan film için, “Sadece duygusal bir yakalama bu, yani kendini bunun üzerinden ifade etme ve ta çocukluğumuzdan başlayan bir ‘vicdan meslesinin’ dışavurumu, bunun üzerinden kendi durduğun yeri belirlemek gibi” diyor.
Her iki belgeselinde de kendi topraklarından koparılmış iki halkın hikâyesini anlatan ve bu iki halkın yerleştirildiği yerleri, “Koptuğu toprakla hiçbir özdeşliği olmayan bir başka toprak” diye tanımlayan Enis Rıza şöyle konuşuyor: “Her biri, bir önceki yaşam biçimlerine, ekonomilerine, hayallerine kök saldıkları kültüre uymayan gelişigüzel serpilmişler iki ayrı toprağa. Bununla da kalmamış; gittikleri topraklarda yaşayan başka insanlarla çok ciddi uyum sorunu yaşamışlar, dışlanmışlar, öteki olmuşlar.”
Yunanistan’daki çekimlerde halkın kabuğunu açmanın ve bilgi edinmenin kolay olmadığını belirten Enis Rıza ilk başlarda bu anlamda çeşitli zorluklar yaşadıklarını ifade ediyor. İlk ziyaretlerinde belli bir mesafeyle karşılandıklarını belirten yönetmen, fotoğraf türü belgesele katkıda bulunacak belgelere ulaşmakta büyük zorluklar çektiklerini söylüyor fakat sonra herşey bir çorap söküğü gibi gelivermiş.
‘Ayrılığın Yurdu: Hüzün’ün gösterimlerinin ardından, bir dönüşüm yaşamaya başladıklarını söyleyen yönetmen onlarla kendileri arasındaki mesafenin hızla yokolmaya başladığını ve gösterim sırasında oraya davet edildiklerini, bu kez farklı bir biçimde karşılandıklarını belirtiyor: “Yapılan işler ilişkilerimizde bir sıcaklaşma, bir dönüşüm başlattı ve bu öyle bir noktaya getirdi ki bizi, ikinci filmi yapmak zorunda kaldık.”
‘Yeni Bir Yurt Edinmek’
İkinci filmin çekimleri sürecinde, birinci filmde yer alan insanların çoğunun öldüğünü söyleyen Enis Rıza, “Fakat Vera kaldı” diyor ve ‘Yeni Bir Yurt Edinmek’te Vera’nın hikâyesinin devam ettiğini belirtiyor: “Birinci filmde daha soyut bir anlatım var ama bu filmde bu topraktan kopmuş olmanın, yaşanan zorlukların yarattığı bir duygu var.”
Filmlerin etkisi
Gösterimin Türkiye’de yaklaşık 15 bin kişiye ulaştığını söyleyen Enis Rıza, Türkiye’de filmin aldığı tepkilerin genelde olumsuz olmadığına işaret ediyor: “İzleyenlerden, kendi hayatlarına dair birtakım refereranslar bulduklarını söyleyenler de oldu. Bunun yanı sıra az da olsa olumsuz tepkiler de aldık.”
Filmlerde anlatmaya çalıştıklarını Türkiye ve Yunanistan’da daha fazla kişiye ulaştırmak, anlatabilmek için belgeselleri DVD olarak piyasaya sunmak istediklerini söylüyor.
Enis Rıza’nın kendi ifadelerinden anlattıklarını özetleyecek olursak bu belgeseller içinden topluma iletilen “şartlanmış değilseniz herhangi bir etnik kimlikten ama herhangi bir yurttaşın vicdanında taşıması gereken bir duygu, bir vicdanborcu” sözkonusu.