Metin Göktepe Yazmaya Devam Ediyor Hâlâ

[ A+ ] /[ A- ]


Fatih POLAT
Evrensel Gazetesi

“Evrensel Muhabiri Metin Göktepe’nin 8 Ocak’ta görevini yaparken gözaltına alınarak öldürülmesi, demokratik rejimin göbeğindeki despotizm çekirdeğini görünür kıldı. Modern demokratik rejimlerin siyasal sansür türlerini açıklarken, eski ve yeni sansür türleri arasındaki ilişkiyi irdeleyiniz.”

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu Öğretim Üyesi Eser Köker, siyasal iletişim dersinin 4. sınıf ikinci yarıyıl sınav soruları arasında Metin Göktepe’ye bu biçimde yer vermişti.

METİN SINAV SORUSU OLMUŞTU

Köker’in, 16 yıl önce bir sınav sorusunda Metin Göktepe’nin katledilmesini oturttuğu bağlam, aradan geçen zamanın ardından geçerliliğini koruyan önemli bir şifre niteliğini taşıyor. Metin’i katledileceği sürece götüren gözaltına alınması sırasında onunla birlikte aynı haberi izleyen ve katledilmesinden sonra da davasının en kararlı takipçilerinden birisi olan gazeteci Ahmet Şık, bugün farklı bir sansür tipiyle cezaevinde bulunuyor. Metin’in davasını takibindeki ısrarı nedeniyle polis tarafından tehdit de edilmiş olan Ahmet Şık, Metin’in ölümünün ardından düzenlenen Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri yarışmasında da iki kez ödül almıştı. Şık, Metin Göktepe Gazeteciliği Ödülleri Jüri üyeliği görevini de yürütmüştü. Metin’in mesleki duruşu, daha sonrasında sadece gazetesi Evrensel’de değil, Ahmet Şık gibi gazeteciler şahsında da devam etti.

GERÇEĞİN MİRASINI SAVUNDU

Evrensel, halka bağlı ve gerçekte ısrar eden gazeteciliğin kendisinden önceki mirasından öğrenmeye çalışan bir gazete olarak yayın hayatına başladı, bugün de öyledir. Dolayısıyla, onlarca yıl öncesinde gerçeğe tanıklık etmenin bedelini hayatıyla ya da cezaevinde hapis yatmak durumunda bırakılarak ödemiş gazeteciler Metin’in öncelleridir. Bugün, hiç kimseyi ikna etmeyecek biçimde Ergenekon davası kapsamına sokularak cezaevlerine doldurulmuş olan gazeteciler ya da 2011 yılını kapatırken tutuklanarak cezaevlerine doldurulan Kürt gazeteciler, Metin’e yaptığı gazeteciliğin bedelini hayatıyla ödetenlerin gazabına uğramışlardır. Gerçek ile devlet arasındaki çatışma, bugün rekor sayıda gazetecinin tutuklanmış olmasıyla devam ediyor. Gazetemizin de yazarlarından Ragıp Zarakolu ile Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın, KCK davası adı altında sürdürülen dava kapsamında tutuklanması da, siyasi iktidarın ‘demokratikleşme’ söylemi altında gizlenmiş olan despotizmin somut göstergesi oldu.

Devletin basın özgürlüğü ile imtihanının günümüzdeki boyutlarından birisi, bir furya haline gelen gazeteci tutuklamaları ise, bir diğeri de, iktidarın baskısına boyun eğmeyen gazetecilerin türlü biçimlerde cezalandırılmasıdır.

Metin’in davası sürecinden birden çok yazı yazmış olan isimlerden biri olan Gazeteci Can Dündar, dava sürecini şöyle yorumlamıştı: “Şu ana kadar ki, performansıyla dava çoktan Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının varlığı konusuna açıktan bir tekzip niteliği taşıyor… Buna bir ‘iş kazası’ gözüyle bakamayız. Bu bize Türkiye’de görmemesi gerekenleri gören gazetecilerin başına neler gelebileceğini gösteren bir örnek… Biliyorsunuz mezarlıklar daha önce bilmemesi gerekenleri öğrenmiş meslektaşlarımızla dolu… Ama bundan ürküp gözümüzü kulağımızı kapamaya devam edersek daha çok mezarlık ziyareti yaparız diye düşünüyorum.”

GÜRELİ, DÜNDAR, GÜVEN, ŞENER…

Bir süre öncesine kadar ‘Canlı Gaste’ adlı başarılı bir televizyon programı da yapan Can Dündar’ın, artık bu programa devam etmemesinin arkasında, gerçeklere gözünü kulağını kapamamış gazetecilerden birisi olmasının payı olduğunu biliyoruz.

Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri Jüri üyeliği yapmış isimlerden biri olan, başarılı haber sunucusu Banu Güven de, iktidarın baskısının medya ortamında yol açtığı sonuçlarından birini yaşadı. Vedat Türkali’yi canlı yayın konuğu olarak ağırlayan Banu Güven, ünlü romancının canlı yayında Abdullah Öcalan’a selam göndermesinin ardından, kendisine bedel ödettirilen bir gazeteci oldu.

Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri’nin ilkinin, davayı takip eden gazeteciler adına, dönemin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli’ye verilmesinin ardından -bu arada Nail Güreli’nin Göktepe davasına ilişkin olarak, kişisel çabası ve duruşunun altını da mutlaka çizmeliyiz- bu yarışmada haber ödülünü, mevsimlik işçilerin çileli yolculuğunu konu alan ‘Utanç Ekspresi’ başlıklı haberiyle kazanan Nedim Şener de, şu anda Ahmet Şık ile birlikte Silivri’de Cezaevinde bulunuyor. Şener’in, katledilen Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin arkasındaki ilişkilerin aydınlatılması için gösterdiği çabasının sonucu olarak tutuklandığını da hatırlatalım.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak, bu yazının girişine aldığımız Prof. Dr. Eser Köker’in, dikkat çektiği, dün ve bugünün sansür türlerinin örnekleri olarak anabileceğimiz yukarıdaki örnekler, “tarihimiz sadece cinayetler ve tutuklamalar tarihi mi?” sorusunu da akıllara getirmektedir.

YANSAK DA DOKUNUYORUZ!

Bu örnekleri, sevgili Ahmet Şık’ın gözaltına alınırken söylediği ve daha sonra kitabına da isim olan “dokunan yanar” gerçeğinin somut göstergeleri olarak okuyabiliriz. Ancak elbette, bu ilişki iki yönlüdür. Bu tutuklama ve çeşitli sansür biçimleri, Türkiye’de gerçeğin savunucusu olan gazeteci duruşunun düne göre daha da genişlediğini göstermektedir. Farklı düzeylerde de olsa, Türkiye’de önemli bir gazeteci kitlesi, halkın doğru bilgilendirmeyi esas alan gazetecilik ekseninden sapmamakta ısrar etmektedir ve bunun bedelini ödemekten de imtina etmemektedir.

Eğer bugün Türkiye, bir gazeteciler hapishanesine dönüştürüldü ise, bunun diğer anlamı, ‘tek başına iktidar’ keyfiyetinin ustalık dönemi zulmüne rağmen dik duran gazetecilerin sayısının hiç de az olmadığıdır.

Bu yönüyle değerlendirildiğinde, Metin Göktepe içeride, dışarıda; her yerdedir. Ve şu gerçeği büyük bir özgüven ve coşku ile söyleyebiliriz ki, devlet, iktidar ve patron baskısına rağmen Metin Göktepe yazmaya devam ediyor hâlâ.

AHMET ŞIK VE CEM EMİR

Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi olarak görev yaptığı süreçte de, gerçeklerin kararlı bir biçimde üzerine giden Ahmet Şık, bunun mükafatı olarak tutuklanmayla ödüllendirildi. Böylesi özelliklerin Türkiye’de karşılığı bu şekilde oluyor. Cem Emir de, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri Yarışması’nda ödüle değer görülen gazetecilerden biriydi.

Gazeteciliğe Metin’in gazetesinde başladı ve onu da geride bıraktığımız yıl, hepimizi derinden sarsan Van depreminde yıkılan Bayram Oteli’nin enkazında yitirdik. Metin Göktepe gazeteciliğinin, sadece eylem halindeki işçi ve emekçilerin, gençlerin, kadınların, cumartesi annelerinin ya da insan hakları mücadelesi verenlerin haberlerini takip eden bir gazetecilik olarak algılanması eksik bir kavrayış olacaktır. Metin Göktepe gazeteciliği halkın yaşadığı acı ve yıkımları, halkın içinden izlemeyi esas alan bir gazetecilikti. Cem de, bu okulun bir öğrencisi olarak aynı izi takip etti. Sevgi ile anıyoruz.

Değerli hocamız Prof. Dr. Eser Köker’in 16 yıl önce işaret ettiği bağlamın izini sürersek, bu yol bizi bugün 100’e yakın gazetecinin tutuklu olduğu bir Türkiye gerçeğine götürecektir.

Metin Göktepe’nin gazeteciliğini, Metin’den ya da gazetesi Evrensel’den başlatmak, eksik ve yanlış bir kavrayış olacaktır.

NOT: Metin Göktepe’nin katledildiği döneme dair değinmeler için, Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanmış olan “Metin Göktepe ‘gazeteciyim’” adlı kitaptan yararlanılmıştır.

YARIN: (Nail Güreli: Önce öldürüyorlardı şimdi susturuyorlar)