Gökhan KAYA
Medya Faresi
Biz olamadık arkadaşlar bir Markar Esayan, Yiğit Bulut, Hilal Kaplan kadar demokrat, olamadık…
Hatırladığım kadarıyla, yaşadığım süre boyunca bütün darbe girişimlerine karşı çıktım; 28 Şubat, 27 Nisan… Ergenekon, Balyoz davası açılıp darbeciler yargılandığında demokrasi adına mutlu oldum.
Barış süreci dendiğinde koşulsuz desteklemek lazım dedim. Başörtülülere de LGBT’lere de özgürlük dedim. 24 Nisan Soykırımı Anma Günü’ne gidip, ‘Özür Diliyorum’ kampanyasına katıldığım için bol bol tehdit yedim.
Ama telekinezi mi, uydu dalgalarıyla mı yönlendirildim bilmiyorum bir gün Gezi’ye gittim. Ağaçlar kesilmesin diye. Yüz binler gibi polisten tarifsiz bir şiddet gördüm. Yanımda insanlar yaralandı. Başka şehirlerde öldü.
Fikir ve ifade özgürlüğü en büyük demokratik haktır, bu yapılanlar yanlıştır dedim.
O günlerde, itiraf edeyim çok da gazete okuyamıyordum. Sadece sosyal medyadan başbakanın direnişe katılanlar hakkındaki hakaretlerini takip edebiliyordum. Bir süre geçince biber gazından başımı kaldırıp okumaya başladım. Dedim ki; darbeye karşı çıkan liberallerimiz polis şiddetine, meydanların vatandaşlara kapatılmasına da karşı çıkar.
Ama öyle olmadı.
Meğer pek çok liberalimize göre sokağa çıkanlar değil, şiddet uygulayan devletin baskı aygıtı demokrasiyi savunuyormuş. Ölenler şiddete doyamadığı için ölmüş. Niyetleri darbe yapmakmış.
Demokrasi için en büyük şansımız halkın demokratik haklarını savunması, talep etmesi değil; çok karizmatik, etkileyici, kararlı Başbakan Erdoğan’mış mış mış mış…
Oysa Mehmet Ali Alabora’nın o ‘isyanı örgütleyen’ oyununu bile seyretmemiştim. Belki Sean Penn filmlerini izlerken dış mihrakların tahriklerine kapılmışımdır, bilemiyorum -bu arada televizyonlarımızda Penn filmlerini zor izleriz artık!-
Düşünün. Sokakta TOMA karşısında ıslanırken darbeci olmuşuz. Oturup ‘Sayın Erdoğan değerini nasıl korur’, ‘Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu yoktur, tutuklu gazetecilerin hepsi teröristtir’, ‘Geziciler edebe aykırı aykırı çadırlarda yaşayıp bir de sevişiyorlar’, ‘Başörtülü bacıma tencere tava dinlettiler ayıptır’ yazısı yazsaydık ne güzel demokrat olacaktık değil mi?
Fikir özgürlüğünü, çoğulculuğu, katılımcılığı savunmak; kadınların, LGBT’lerin, Kürtlerin, başörtülülerin birlikte yaşayıp demokrasi talep ettikleri bir direnişin içinde olmak yerine, ülkenin istikrarı adına (tam bir darbe bildirisi cümlesi), dış mihrakların komplolarına karşı (bu da tam bir Kenan Evren cümlesi oldu) ‘büyük lider Erdoğan’ı’ savunup, ona itidal tavsiye etmek meğer demokratlığın kıstası olmuş. Bilemedik biz bunları…
Eyvallah öyle olsun.
Ama benden söylemesi; 20 yıl sonra çocuğunuzun önüne bugün 12 Eylül’ü destekleyen ‘bağzı’ gazetecilere yapıldığı gibi, adları Gezi, Ethem, Abdullah, İsmail olan çocuklar ‘annen-baban Gezi direnişi için o zamanlar böyle yazmış’ diye gazete kupürlerini çıkardığında bu yazdıklarınızı savunamayacaksınız.
O zaman geldiğinde Ali’lere anlatırsınız, ’18 yaşında sokakta dövülerek öldürülen çocuklar darbeciydi, onların adlarına bile ağzına alamayan, arkalarından bir dua okuyamayan başbakan demokrattı’ masallarını.