Murat GÖZOĞLU
Samatya’da uzun yıllar boyunca tek başına yaşamış olan 84 yaşındaki Maritsa Küçük, 28 Aralık günü evinde darp edilip yedi yerinden bıçaklanmış olarak bulundu. Yine Samatya’da yaşamakta olan 87 yaşındaki başka bir Ermeni kadın da, Aralık ayı başında evinde dövülerek darp edilmiş, iki hafta yoğun bakımda kalmış ve bir gözünü kaybetmişti. Apostolik Ermenilerin Noel’i kutladığı gün olan 6 Ocak’ta ise yine Samatya’da yaşlı bir kadın, üç kişi tarafından kaçırılmaya çalışıldı. Çevrede olayı fark eden bir kadının müdahale etmesi ile yaşlı kadın kurtarıldı ama yaşlı kadını kendisine para vereceklerini söyleyerek kandırmaya çalışan şüphelilerin ise kaçtığı öğrenildi.
Olayın ardından polisin yaptığı açıklamaya göre, Maritsa Küçük cinayeti amatörce işlenmiş bir cinayetten ibaret. Ailesine ise katillerin en kısa sürede bulunacağı söylenmiş. Ayrıca aileye, cinayet ile ilgili çevrelerine çok fazla bilgi vermemeleri tavsiye edilmiş. Polisin bu telkini, o dönem İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah’ın Hrant Dink cinayetinin hemen sonrasında söylediği “Cinayet milliyetçi duygularla işlenmiştir, herhangi bir örgüt ve siyasi bağlantısı yoktur.” ifadesini akıllara getiriyor. Dink cinayetinde kendisi de şüpheliler arasında yer alan Cerrah, yaptığı açıklama ile önceden hazırlandığı belli olan senaryonun tüyosunu vermişti. Ve ardından cinayette ihmali olan neredeyse herkes gibi kendisi de terfi ettirilmişti. Cerrah, aynı zamanda, Roboski’den Ankara’ya ‘Barış Yürüyüşü’ gerçekleştiren vicdani retçi Halil Savda’yı, “halkın hassasiyetlerini” göz önünde bulundurduğu gerekçesiyle, valisi olduğu Osmaniye’de durdurmuş ve yürüyüşü engellemişti.
Son bir ay içinde gerçekleşen darp ve cinayet olaylarının ardından, Ermeni nüfusunun yoğun olduğu Samatya’da yalnız yaşayan yaşlı kadınların tedirginliklerinin arttığı gözlemlenebiliyor. Aslında bu tedirginlik sadece yalnız yaşayan yaşlı kadınlara özgü değil… Biz bu tedirginliğin 1915’ten günümüze kadar var olduğunu biliyoruz. Biliyoruz, fakat bu tedirginliğin Türkiyeli Ermenilerin kültürel varlıklarını devam ettirme yolunda bir faydası olmadığını gördük. Soykırımdan sonra 200 bin civarı olan Ermeni nüfus, şimdilerde 40-50 bin civarında… Bu tedirginliği ve korkuyu da gayet iyi anlayabiliyoruz, ancak bu ruh hali bizi geleceğe götürmediği gibi, fanus içinde yaşayan balık misali hapsediyor ve çaresizleştiriyor.
Basit bir hırsızlık değil nefret cinayeti
Yaşlı kadının üzerindeki bazı ziynet eşyalarının[1] çalınmış olması, cinayeti basit bir hırsızlık olayına indirgemez. Eğer katil(ler)in amacı sadece hırsızlık olsaydı, 84 yaşındaki bir kadını vahşice öldürmeden de eşyalarını veya parasını alabilir(ler)di. Oysa kadının görünür haldeki parasına dokunulduğuna veya evin dağıtıldığına dair herhangi bir bilgi bulunmamakta. Ayrıca kadının cansız bedeninin çıplak bulunduğunu da biliyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda, cinayetin nefret duygusu ile işlenmiş olabileceğini söylemek pek de zor değil. Tüm bu etkenleri göz önünde bulundurduğumuzda, darp ve cinayet olaylarının iyi araştırılması, varsa aralarındaki benzerlik ve ilişkilerin ortaya çıkartılması gerekmekte. Bu bağlamda, İnsan Hakları Derneği’nin, Küçük’ün ailesi ile görüşmeleri devam ediyor. Darp edilen diğer yaşlı kadının ailesi ile de önümüzdeki günlerde bir görüşme gerçekleşecek. Ayrıca mahalle esnafı ile de görüşülüp bir rapor hazırlanacak. Bu rapor İçişleri Bakanlığı’na sunulacak ve olayın basit bir cinayet olmadığı belirtilerek daha kapsamlı bir araştırma yürütülmesi talep edilecek.
Hrant Dink’in öldürülmesinin altıncı yılına ve 1915’in 100. yıl dönümüne yaklaştığımız şu günlerde vuku bulan cinayet ve darp olaylarının sadece birer tesadüften ibaret olmaması çok muhtemel. Ayrıca unutmayalım, 25 Ocak’ta Diyarbakır’da Sevag Şahin Balıkçı cinayetinin duruşması da görülecek. Bu cinayetlerin yanı sıra, Maritsa Küçük cinayeti de devletin ürettiği şoven politikaların sonucudur; Ermenilere, Kürtlere, Rumlara, LGBT bireylere karşı üretilen ırkçı ve ayrımcı söylemlerin sonucudur, tıpkı Ermeni olduğu için bindiği taksinin şoförü tarafından darp edilen kadın gibi… Bugüne dek ne Dink’in gerçek failleri ortaya çıkartıldı, ne Sevag’ın katil zanlısı tutuklandı, ne de kadını darp eden taksici yakalandı… Aynı Şerzan Kurt cinayetinde olduğu gibi, aynı Roboski katliamında yaşandığı gibi, aynı başbakanın “Ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, ne afedersiniz Rumluğumuz kaldı!” demesi gibi…
Maritsa Küçük’ün cenaze törenine Rakel Dink de katılmıştı. Kendisine “Tanıyor muydunuz?” diye sorulduğunda cevabı, “Hayır, protesto etmek için geldim.” oldu. Küçük’ü tanımayan birçok insan da protesto etmek için gelmişti belli ki. Ancak, keşke bu protestolar sadece salonlarımızdaki, odalarımızdaki sohbetlerle ve cenazelere katılmakla kalmasa…
[1] Agos, 04.01.2013