Değerli basın emekçileri!
Değerli Dostlar!
Bugün, Ermeni soykırımının 101’nci yılını hep birlikte bir kez daha anıyoruz.
Bir kez daha, açımıza acı katan; soykırımda inkârın sürdürüldüğü, bir özrün dahi çok görüldüğü, gerçeklerle yüzleşmeme yüzsüzlüğünün dibe vurduğu bir ortamda soykırımı anıyoruz ve müsebbiplerini lanetliyoruz!
101 yıl önce bugün İki yüzü aşkın Ermeni aydını, evlerinden alınarak zorla sürgüne tabi tutularak yol üzerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin illegal örgütü; Teşkilat-ı Mahsusa tarafından planlı bir şekilde katledildiler.
101 yıl önce; 24 Nisan 1915’de gerçekleştirilen bu katliam Ermeni Soykırımı’nın başlangıcını sembolize etmektedir. Ancak bu topraklarda Ermeni Halkına yönelik sistematik; kurumsal saldırıların 24 Nisan 1915’den önce başlatıldığı bir gerçekliktir.
Bu anlamda; Sultan II. Abdülhamit’in emriyle kurulan Hamidiye Alayları eliyle 1894-1896 yıllarında gerçekleştirilen katliamlar ve yine 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanının hemen ardından gerçekleştirilen; 1909 Adana Katliamları kitlesel kayıpları ile öne çıkan ve herkesçe bilinen katliamlardır.
24 Nisan 1915 katliamı ile başlayarak devam eden süreçte ise çok daha yoğun, sistematik; planlı ve programlı sürgünler ve katliamlar devlet denetiminde ve gözetiminde gerçekleştirilmiştir.
Bu süreçte; Anadolu toprakları Ermenisizleştirilmiş, Ermenilerin tüm birikimlerine el konulmuş, Ermenilere ait bütün kültürel miraslar yok edilmiş, Ermeni Soykırımı ile yeni ulusal burjuvazi için sermaye birikiminin oluşturulması hedeflenmiş ve bunlar gerçekleştirilmiştir.
Yine bu süreçte; Anadolu’nun diğer Hıristiyan halkları; Asuri-Süryani, Rum- Pontus Halkları da soykırım politikasından paylarına düşeni almışlardır.
Bir soykırım suçunun son halkası ve suçun sürekliliğinin en önemli göstergesi, soykırımın inkârıdır. Nitekim varlığını ve sermayesini bu insanlık suçu üzerine kuran Türkiye Cumhuriyeti Devleti, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarını sürdürmekte kararlı davranmış ve davranmaya da devam etmektedir. Kurulan yeni cumhuriyet her türlü etnik ve dinî farklılığı yok saymış, tek tipleştirmeye çalışmış ve çalışmaya da devam etmektedir. Soykırımdan kaçarak kurtulan Ermenilerin yurtlarına geri dönüşü Cumhuriyet’in kurucu meclisi tarafından kanunlarla engellenmiş ve engellenmeye devam edilmektedir. Ermenisizleştirmenin yanı sıra bölge halkları inkâr, imha ve asimilasyon politikaları ile Türkleştirilmiş ve Türkleştirilmeye devam edilmektedir. Resmî ve gayrı resmi politikalarla anadiller yasaklanmış ve yasak hala devam etmektedir. Soykırımın en önemli sebeplerinden biri olan “Sermayenin Türkleştirilmesi” ise doğal bir politika olarak Cumhuriyet tarihi boyunca 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu ve ‘Vakıflar Kanunu’ gibi pratiklerle uygulanmıştır. Bununla birlikte Ermenice yer adları değiştirilmiş, mezarlıklar, kiliseler, okullar yok edilmiştir. Ermeni Halkı’nın tarihsel varlığı bölge halklarına ve hatta Ermenilere dahi unutturulmak istenmiştir.
Katliam, talan ve yıkımların ardından gelen beyaz soykırım; asimilasyon politikaları günümüzde de sürdürülmektedir. Ermenilerin devletçe gasp edilmiş kolektif mülklerinin oldukça sınırlı bir kısmının iadesi adeta bir lütufmuşçasına sunulurken Ermeni Halkı üzerinde inkâr, imha ve asimilasyon politikaları devam etmektedir. Bu politikanın en güncel, yakıcı ve somut örnekleri Hrant Dink, Maritsa Kücük ve Sevag Balıkçı cinayetleridir. Bu ülkede Ermenileri öldürmek, 1915’te olduğu gibi hala devlet nezdinde meşrudur.
Değerli basın emekçileri!
Değerli Dostlar!
Bizler merhamet değil adalet istiyoruz!
Başta Ermeni Soykırımı olmak üzere devletin üzerine inşa edildiği tüm insanlık suçları ile yüzleşilmelidir.
Yaşananların bir soykırım olduğu kabul edilip özür dilenmelidir.
Soykırım failleri basında ve ders kitaplarında ifşa edilmelidir.
Kökeni bu topraklarda olan Ermenilere yurttaşlık hakkı verilmelidir.
Soykırım mağdurlarının maddi ve manevi mağduriyetleri giderilmelidir.
Ermeni Halkına ait okul, hastane, kilise gibi tüm kamusal alanlar restore edilerek iade edilmelidir.
Ayrıca bilinmelidir ki;
Geçmişten ders almamak kötülüklere davetiye çıkarmaktır.
Kötülüğü saklamak ya da inkâr etmek, bir yarayı tedavi etmeden kanamaya bırakmaktır.
20.yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapılmıştır.
21.yüzyılın ilk soykırımı da Kürtlere yapılmaktadır.
Bugün ülkemizde insanlar etnik kökenleri nedeniyle acımasızca öldürülmektedirler; İnsanların kafaları kesilmekte, bedenleri parçalanmakta, anne rahmindeki çocuklar katledilmekte, insanlar diri diri yakılmakta, evleri başlarına yıkılmakta, yerlerinden yurtlarından edilmekte, kadınlara tecavüz edilmekte, kadınların çıplak cesetleri günlerce sokaklarda teşhir edilmekte, hasta ve yaralı yurttaşların hastaneye ulaşması ve tedavi görmeleri engellenerek insanlar ölüme mahkûm edilmekte, insanların inançlarına göre cenazelerini kaldırmaları, defnetmeleri ve yaslarını tutmaları engellenmekte, insanlara bir mezar taşı dahi çok görülmekte, tahammül edilmemekte ve mezarlar imha edilerek ortadan kaldırılmaktadır.
İşte bugün bu şartlar altında, her türlü adaletsizliğe karşı tüm ezilen, sömürülen, dışlanan ve yok sayılan halkların ve inanç toplulukların ortak ve kararlı mücadele yürütmesi gerektiği açıktır.
Birlikte yürütülecek bir mücadele, tüm ezilen, sömürülen, dışlanan ve yok sayılan halklar ve inanç toplulukları arasında kurulacak bir barışın ve ortak yaşamın da temelini oluşturacaktır.
24 Nisan 2016, Malatya