Aykan Sever
Bu hafta Abya Yala halklarının gündemi yoğun. Peru’da Sosyalist Pedro Castillo’nun devlet başkanı seçilme umudu, Şili’de yeni bir gelecek yaratma mücadelesi, Brezilya halklarının Bolsonaro’ya karşı yeniden ayağa kalkışı daha kuzeyde Meksika’da ise cinayetlerin gölgesinde kalan yerel seçimler. Bunları umarım “güzel” sonuçlarıyla birlikte başka bir zaman konuşma olanağımız olur. Biz şimdi direnişin merkezi Kolombiya’ya bakalım.
Kolombiya’da 28 Nisan’dan bu yana ülkenin son iki yüzyıllık tarihinin kanlı tortusunu temizlemeye yönelik bir isyan yaşanıyor. Gelişen hareket başından beri kadınların, yerlilerin, gençlerin, kentli alt ve orta sınıfların geniş katılımının damgasını taşıyor. Uribe-Duque rejiminin şu ana kadar uyguladığı Soğuk Savaş döneminin kontrgerilla tarzı isyan bastırma stratejisi sonuç vermedi. Fakat bu zihniyet geçtiğimiz hafta Cali’de bir katliam daha yaptı. Polis halka saldırarak en az 14 kişiyi öldürdü 16 kişiyi ise yaraladı. Ardından, güya bölgede asayişi sağlama adına ordu sahaya sürüldü. Sokağa çıkma yasağı dahil sıkıyönetim uygulamalarına başlandı. Bu aynı zamanda ülkede orduyu daha etkin kılarak darbeye kapı aralamaya dönük bir ön çalışmaydı. Cali’de aynı günlerde 400’ün üzerinde insanın yasadışı bir gözaltı merkezinde tutulduğu ve işkence yapıldığı haberleri yerel basına yansıdı. Bu olanlar size hangi darbeyi daha çok anımsattı? 1973-Şili, 1976-Arjantin, 1980-Türkiye?
Kolombiya Devlet Başkanı Duque’ye verilen destek yakın zamanda yapılan anketlere göre yüzde 20’nin altında seyrediyor. Yerel seçimlerdeki kaybediş sürecini (Ekim 2019) Uribe-Duque iktidarı tersine döndüremedi. Şimdi de düzeni korumak için asıl olarak şiddet ve provokasyonlara dayalı olan kontrgerilla stratejisini uyguluyorlar. Yoğun şiddetin yanı sıra geniş halk kesimlerini açlık ve yokluğa mahkum ederek dize getirmeye çalışıyorlar. Rejim, gıda sıkıntısını direnişçilerin bir suçu gibi lanse ederken, mücadele saflarını bölme arayışında. Ancak bu konularda özellikle de minga-dayanışma faaliyetleri sayesinde şu ana kadar başarılı olamadılar. Bir diğer yandan protestoculara karşı kendi eylemcilerini de sokağa sürmeye başladılar. Meydanlar zaman zaman rejimi destekleyen gösterilere de sahne oluyor. Ayrıca bu kişiler Cali’de sergilenen devlet teröründe de çeşitli provokasyonlara imza atarak belirleyici bir rol oynadılar. Öyle ki halka ateş edenler arasında rejimin destekçisi bu “beyaz tişörtlü siviller”in de olduğu belirtiliyor.
Direnişçilere gelince Ulusal Grev Komitesi sokaktaki mücadelenin bütününü temsil etmemekle birlikte hükümetle görüşmeleri sürdürüyor. Fakat bir yol alabilmiş değiller. Son olarak 9 Haziran için tekrar “genel direniş” çağrısı yaptılar. Sokaktaki isyanın en önemli handikaplarından birisi isyana katılan geniş kesimlerin aşağıdan yukarıya bir örgütlenme ile bir siyasal temsil mekanizması yaratarak Ulusal Grev Komitesi’ni dönüştürmeyi henüz başaramamış olması. Bu durum halihazırda sorunken zamanla mücadelenin gelişim seyrini sekteye uğratabilir. Daha da önemlisi direniş kendini yönetme ve savunma pratikleri geliştiremediği sürece ABD destekli mevcut devlet terörü karşısında yenilgi yaşayabilir. Ülkedeki siyasal partiler ve liderler (başta sosyal demokrat Gustavo Petro olmak üzere) mücadeleye yaklaşmaya, ortaklaşmaya ve yönlendirmeye çalışmıyorlar. Burada sorunun sadece düzenin kurumlarına bağlılık gibi bir ideolojik sakatlıktan kaynaklı olduğunu sanmıyorum. Öldürülme olasılığı gibi çok daha insani nedenler de söz konusu olabilir.
Direnişçileri Nobel Barış Ödülü sahibi Adolfo Pérez Esquivel gibi değerli isimlerin yanı sıra ABD’deki işçi sendikaları türünden kurumlar da destekliyor.(1) Geçen hafta komşu ülke Venezuela’nın Devlet Başkanı Maduro da nihayet Kolombiya’da hüküm süren devlet terörü konusunda BM’nin ses çıkarmamasını eleştirerek sürece destek verdi. Fakat bütün bunlar yetersiz.
Bir zamanlar “Barış yapılırsa Kolombiya Güney Amerika’nın yıldızı olacak.” diye ortalığı velveleye veren uluslararası sermaye ise aç kurtlar gibi beklemiyor, işlerini yürütüyor. Kolombiyalı sosyal medya kullanıcıları, gazeteciler son günlerde ormanların nasıl yok edildiğini uydu görüntüleriyle belgeliyorlar. Bu yağma faaliyeti muhtemelen yeni maden/petrol kaynaklarına erişmek, yeni koka ekim alanları açmak ya da hayal bile edemeyeceğimiz başka kötülükler için gündemde. Anlaşılan oralarda da muhtemelen “çalıyorlar ama yapıyorlar” diyen güruhtan en azından bir miktar var.
Aynı dünyanın içindeyiz ve gerçekte dünya sandığımızdan çok daha küçük. Devletin bir uzvu olan Peker’in son ifşaatlarıyla memleket ve Kolombiya’da hüküm süren siyasal rejimlerin birbirinden pek uzak olmadığı bir kere daha gözüktü. Arada söyleyeyim Kolombiya’daki gelişmelerden ülkemizdeki rejimin maaşlı analistleri bile ürkmüşler. Korkmaları da doğal. Kolombiya’daki rejimle Türkiye’dekinin sadece kokain ortaklıkları yok aynı zamanda zihniyetleri de benzer çalışıyor. Her ikisi de birer kontrgerilla rejimidir. Sonları da halkların ayağa kalkışı sayesinde aynı olacak. SADAT belki de oradaki paramiliter örgüt Clan del Golfo’nun sadece biraz daha organize ve gelişmiş halidir. Beyoğlu’ndaki eli palalı esnaf, Cali’de tabancalı yöre sakini. Bugün Kolombiya’daki direniş ise onların Gezi’si. Sonu her nereye varırsa varsın her daim korkulu rüyaları olarak kalacak, lakin bunun da ecele bir faydası yok…
Kaynak: Artı Gerçek