Kardeşliğe ve Normalleşmeye İhtiyacımız Var

[ A+ ] /[ A- ]

Özlem DURMAZ MUNGAN
Radikal İki

Erol Dora’yla seçim çalışmaları için Mardin’e geldiğinde tanıştım. Öncesinde hakkında tek bildiğimiz Süryani olmasıydı. Mardin’de yaşayan diğer pek çok insan gibi ben de tanıdıkça sevdim ve saygı duydum kendisine. Sözünü esirgemeyen ama bir o kadar da saygılı ve saygın, vakur ve mutedil bir hukukçu. Süryani birinin milletvekili adaylığı pek çokları gibi beni de heyecanlandırdı. Bu heyecanımı Dora’yla paylaştığımda onun yaklaşımındaki sükunet beni şaşırttı. Sanki son derece normal bir durumdan bahsediyormuşuz gibi konuştu benimle.

Seçim koşturması ve heyecanı içerisinde fazla düşünmedim üzerine. Seçimden birkaç gün sonra “Tüm dünya basını sizden bahsediyor” dediğimde bu kez “Biz böyle ilginç bir ülkeyiz işte. Meclise girmek bütün vatandaşlar için bir hak ve ben de bir vatandaşım. Ama ben Süryani olduğum için bu çok garip karşılandı. Demokratikleşme yolunda daha yolumuz var demek ki.” Dediğinde bu kez anladım neden bahsettiğini. Hani bir Ermeniden bahsederken deriz ya “Bir Ermeni vatandaşımız”. Oysa bir Türk’ten bahsederken “Bir Türk vatandaşımız” deme gereğini duymayız. Sahiplenme içerdiğini düşünüp kullandığımız o söylemde bile aslında bir ötekileştirme olduğunun farkına varmayız.

Şimdi de hep bir ağızdan diyoruz ki “Bir Süryani vatandaşımız milletvekili oldu”. Oysa bu ülkenin bütün yurttaşları, her zamankinden de fazla “normalleşmek” istiyor artık. Doğduğu andan itibaren etnik ya da dini kimliğinden dolayı garipsenmiş olmaktan yorgun düşen halklar, artık normal yaşamak konusundaki iradelerini her zamankinden fazla koyuyor ortaya. Ne zor olsa gerek normal olmayı istemek. Kendi kimliğini bir kenara bırakmadan, kendi dilini unutmadan, kendi inancını gizlemeden yaşamayı istemenin kötü bir yanı var mı? Oysa, sadece kendi olmayı istedikleri için “bölüp parçaladığı” suçlamasına uğramıyorlar mı?

Yola birlikte devam etmek

Çoğumuzun bildiği bir azınlık anısı var bu ülkenin; Başbakanlığı sırasında İnönü Atatürk’e azınlıklar meselesini meclise getireceklerini söylediğinde, Cumhurbaşkanı Atatürk İnönü’ye ertesi gün gelmesini söyler ve görevlilere de laleler dışındaki diğer bütün çiçeklerin bahçeden sökülmeleri emrini verir. Ertesi gün gelen İnönü, Atatürk’e “Paşam, bahçenin durumu nedir?” diye sorunca şu tarihi cevabı verir “Azınlıkları söküp attım. İsmet, ben ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözünü boş yere söylemedim. Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı. Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin. Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.” İşte bahçedeki çiçekler şimdi diyorlar ki “Bu ülkenin vatandaşı olmak farklı, Türk olmak farklı”. Şahsen ben bir Türk olarak hiçbir zaman Türklüğümden utanmadım. Ama gurur da duymadım sırf Türküm diye. Benim başarmadığım, doğumla kazandığım etnik kimliğim nedeniyle gurur duymayı, diğer halklara ne gibi bir üstünlüğüm olduğunu anlayamadığım için kabul etmedim. Çünkü halkların kendi kültürel renkleriyle çizdiği bu güzelim resmin bütününü izlemek, her zaman büyük bir keyif verdi bana.

Şimdi soruyorum kendime; lale dışında herhangi bir çiçeğin, mesela bir menekşenin, ya da bir gülün, yahut bir manolyanın “Madem öz evladım, Cumhuriyet tarihinde meclise giren ilk Süryani neden benim” ya da, Cumhuriyet tarihi boyunca “Neden sadece sekiz Rum milletvekili olabildi” Ya da “altı Ermeni ya da sekiz Musevi” sorusuna benim yanıtım ne? Normalleşmeye ihtiyacımız var. Halklar olarak helalleşmeye ihtiyacımız var. Geçmişin muhasebesini doğru yaparak; ama, sevgili Hrant Dink’in anlatmaya çalıştığı gibi, geçmişin gölgelerinden de bir biçimde kurtularak, yola birlikte devam etmeye ihtiyacımız var.

Ezberler bozuluyor

Oldukça yaşlı, partili bir Kürt, Dora’ya “Sen benim aynamsın. Sende kendimi göreceğim. Bu nedenle bu seçim ve senin alacağın oy çok önemli” demişti seçimden önce. Kürtler bu kez de aday belirleme süreçleriyle, seçim öncesindeki coşkulu sahip çıkışlarıyla, sandıklardan çıkan oylarıyla, Erol Dora ve diğer tüm Emek Özgürlük ve Demokrasi Bloku adaylarının seçim bölgelerinde, halkların kardeşliğine ve barışa olan inançlarını ve samimiyetlerini bir kez daha ortaya koydular. Erol Dora ve Süryani halkı da, seçimde blok içerisinde yer alarak halkların birlikte hak mücadelesine olan inançlarını görünür kıldılar. Bu topraklarda pozitif anlamda pek çok taş hızla yerinden oynuyor. Buzlar kırılıyor. Ezberler bozuluyor. Açılan bu yollardan yürümeyi öğrenmenin zamanı gelmedi mi? Anayasada gerekli değişiklikleri yapmakla, seçim barajını kaldırmakla, Vatandaşlık Kanununu ve kavramların içeriklerini değiştirmekle başlayalım işe. Çünkü rengarenk çiçeklerinin mis kokularıyla kocaman bir bahçe olan, bu güzelim vatan, hepimizin.