Murad Mıhçı
“Başımızı dik tutalım! Yürekli olun! İyi günler tekrar gelecektir!” Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Bugün yazımı Khalkedon Kantonu üzerine yazacağım. Eminim Kadıköy’ün bu eski zamanlardaki adı da biliniyordur. KHALKEDON, “Körler Kenti”… Çoğunluğu oluşturan nüfusun dışında sayısı azalmış Bulgarların, Makedonların, Rumların, Ermenilerin, Süryanilerin ve Yahudilerin halen az da olsa yaşadığı bir kaç ilçeden biri ve bana sorarsanız en önemlisi.
Fakat daha önce ilk yazımdan sonra, Artı Gerçek ve Artı Tv’de görev yapan basın emekçisi dostların hoş geldin mesajlarına teşekkür ederek başlamak istiyorum. Gerçekten günümüzde bu tarz güzel sözleri nadiren duyabiliyoruz. Var olun Canlar…
“İyi güzel de sakat sözle başladın.” diyenler çıkabilir. Durun, niye Kadıköy’den kanton diye bahsettiğimi hemen açıklayayım. Gezi sonrasında minik esprili bir pankartta bu şekilde yazılmıştı. Kanton kelimesini bir anlamda Türkiye’de ve hatta İstanbul’da Kadıköy’ün farklılığını anlatmak için kullandım. Fenerbahçeliler de Kadıköy Cumhuriyeti der. Bu kelime, tarihsel açıdan Türkiye’de her daim farklı renklerin görüldüğü yeri benim lügatımda tam anlamıyla tarif ediyor. Sakın başka bir yere çekmeyin. 301 VAR!
“Şimdi ilk etapta neden sadece Kadıköy hakkında yazıyor bu adam?” diyebilirsiniz. Bir yandan da beni tanıyan doğma büyüme aileden Kadiköy’lü olduğumu bilen kişiler, “ Bree Murad, toprakçılık yapıyorsun.” diyebilir.
Fakat işin özü o kadar basit değil. İktidarın batıdaki politik yaklaşımlarının Kadıköy’e yansımasının Kadıköy’de yoğunlaştığını bir birey olarak gözlemliyorum. Ülkenin en üst düzey yöneticilerinin bir ilçede yaşananlara dair defalarca açıklamalarına da şahit olmaya devam ediyoruz…
İstanbul’u bilenler Taksim’in ülke siyasetindeki yerini de iyi bilir. Özellikle Gezi öncesi protestoların odak yeri İstiklal caddesiydi. Gezi sonrası bu odak değişim göstermeye başladı. Baskılar ve yasaklamalardan sonra, siyasi eylemlerin Kadıköy’e kaymaya başladığını söylersem, muhtemelen özellikle basın açıklamasına katılan Aktivist dostlar bu tespitime katılacaktır.
Tabii, konu sadece basın açıklamalarından ve siyasetten ibaret değil. Bir de eğlence kültürü boyutu var. Taksim’deki eğlence hayatının birçok unsuru Kadıköy’e gelmek zorunda bırakıldı. Aslında sadece Taksim’dekiler değil, Anadolu yakasındaki eğlence mekanlarının çoğu Kadıköy’e taşındı.
İlk etapta, “Off, Murad! Bu neden önemli olsun? Ne güzel!” denebilir. Fakat kabul edelim ki esas amaç, Kadıköy’de yaşayan, seküler hayat tarzını benimsemiş ve iktidar yanlısı olmayan insanları bu eğlence mekanlarıyla rahatsız etmek. Ne yazık ki buna yerel belediye de çanak tutmadı diyemem… Bu rahatsızlık o kadar arttı ki, ya burada yaşayanlar başka yerlere gitmeye başladı ya da durumdan rahatsız olup “Ya şurayı iktidar bir dönem yönetse!” demeye başladı.
Diğer yandan siyasi tepkiler yerleşim yerlerinde oturan insanların korku ikliminde yaşamasına neden oldu. Öyle bir boyuta ulaştı ki bir kafede otururken ya da tiyatroya giderken etrafınızı saran Çevik kuvvetle ya da polislerle karşılaşmanız olağan bir durum haline geldi. Hatta bir arkadaşım alışverişe giderken gözaltına alındı. Gülmeyin, gerçek…
İlk etapta eğlence mekanlarının artmasıyla Kadıköy özelinde verilen büyük mesaj ALKOL ile ilgili. Bunu, iktidarın “Alkol en büyük kötülüktür” anlayışını kanıtlama hali olarak okumak gerekir. Bu durumun en büyük fotoğrafını da Kadıköy üzerinden göstermek hiç de zor olmuyordur.
Geçen haftalarda elime bir video geldi. Twitter hesabımda bunu paylaştım. Bu videoda, Khalkedon Meydan’ında bulunan bizim Surp Takavor Ermeni Kilisesi duvarların üzerine çıkan, Haç ve Türk Bayrağının yanında dans eder gibi yapanlar vardı. Bu video sadece benim sayfamda 9 milyon görüntülemeye ulaştı. Farklı kesimlerin itirazı vardı. Fakat esas mesele benim hesabım üzerinden yayılan bu vahim videonun, boyalı medyaya çıkması oldu. Daha da ilginci paylaşıma adımı ve titrimi de eklediler.
Önce bu iyi bir şey gibi geldi. Ama garip bir heyecan da olmadı diyemem. Yıllardır aramayan sormayanların bana yer vermeleri gerçekten ilginçti.
Gerçekte olanı es geçerek, konu alkollü gençlerin bu işleri nasıl yaptıklarına getirmeye çalışan haberlere evrildi.
Fakat olayın özünde inatla şunu demeye çalıştım: “Birader, o sivri zekalılar oraya kafayı bulup çıkamazlar. Esas sorun oraya çıkmalarından öte. Orada bulunanların bu duruma itiraz etmeyişi. O kiliseye giden insanlara verilen değer. Yani birlikte yaşama kültürünün artık yok olması”…
Bu kilise ve mezarlığın duvarlarına 3-4 yıldır ara ara nefret yazıları yazılmakta. Hemen yukarısında bulunan Aya Triada Rum Ortodoks kilisesine molotoflu saldırı oldu. Sonuç ise Cumhuriyet döneminin klişe bahanesi oldu. Münferit kabul edildi veya akli dengesi yerinde olmayan saldırganlar tarafından yapıldı. Gerçi Kuzguncuk’taki kilisemizin haçını söken mahlukat da şekeri yükseldiğinden ne yaptığını bilemez haldeydi. Bahane çok ,çözüm ne acıdır ki yok..
Şimdi arkanıza yaslanın ve düşünün. Seküler kesim dahi içkili foto vermekten korkuyor. Bu yasakçı zihniyetler nedeniyle içki içmek radikal bir durum gibi gösteriliyor. Bu baskılara rağmen nefes alınan çok az yer kaldı. Bir yandan az kalan yerlerin dolup taşması nedeniyle o ilçede yaşayanların yaşadıkları ortam, bir yandan da dengesiz kalabalıkların verdiği büyük foto…
Yaşananlara eylem ve etkinliklerle tepki veren insanlara olan korkutucu müdahaleler, iktidar yanlısı olmayan kalabalıklara “İyi bakın haaa, ses çıkarırsanız başınıza neler gelir neler!” mesajının iletilmesi için de iklim oluşturuyor. Bu öyle bir hale gelmiş ki, “Ya arkadaşlar, iyi yapıyorsunuz ama artık korkuyoruz” atmosferine dönüşüyor.
Belki çok küçük gibi gözüken Kadıköy’ü ilgilendiren bu konular bana göre ülke eksen kaymasının bir portatifi. Khalkedon Kantonu, ülkenin siyasi iklimi olan tekçi ve yasakçı anlayışına, birlikte yaşama kültürünü yaşatmak için şimdilik direnmeye devam ediyor.
Bu durumu anlatmayı görevim kabul ederek yazdım bu yazımı. Aksi takdirde ülke coğrafyası siyasi ve kültürel açıdan da iyice tekçi olacak.
Kadiköy-Altunizade sapağında da yazdığı gibi: KÖPRÜDEN SON ÇIKIŞ….
Kaynak: Artı Gerçek