Misak HARUTYUNYAN
Türkiye Cumhuriyeti Ermeni Soykırımının 100. yılına hazırlanıyor. 2015 yaklaştıkça devlet, gelenekselleşmiş Ermeni düşmanlığı politikasının kırmızı çizgilerini keskinleştiriyor.
Hrant Dink’in katledilmesine giden ve katli ile bütünleşen günler bu hazırlığın ilk somut göstergeleriydi. Hrant Dink’in katli, azınlıkları hedef aldığı ortaya çıkan Kafes Eylem Planı, Hrant Dink davasında örgütün bir türlü bulunamaması ve cinayette ihmali olanların durmaksızın terfi ettirilmesi, Erzurum’daki resmi kutlamada temsili bir Ermeni’ye gerçek mermi sıkılması, Hocalı mitinginde İdris Naim Şahin’in biz Ermenilere nefret kusması, Sevag Balıkçı’nın katledilmesi, delillere, tanık ifadesine ve bilirkişi raporuna rağmen zanlının bir türlü “katil” olduğu kararının verilememesi, “Benim ülkem sana dar gelir” davası, Ermenilere yönelik yapılan, devlet tarafından desteklenen ve kollanan bu güçler 2015’e hazırlığı açıkça gösteriyor.
Devlet tarafından sürekli pompalanan Ermeni düşmanlığı, Türk/Sünni/erkek/heteroseksüel olmayanlara yönelik nefret ile karşılıklı olarak pekiştiriliyor. LGBT bireyler sapkın, ahlaksız ilan edilip ötekileştirilirken katledilmeleri de meşrulaştırılıyor. Alevilerin evleri işaretleniyor, Kürt halkının yanında duranlar copla, gazla, tutuklamayla susturulmaya çalışılıyor. Devrimcilere yönelik saldırılar devam ederken, akademisyenler, gazeteciler zindanlarda tutsak ediliyor. Anadilde, parasız eğitim isteyen öğrenciler tutuklanıyor. Kadın kuluçka makinesi ilan edilip kürtaj yasaklanırken, Uludere katliamı, Van depreminden sonra yazlık çadırlarda kışın yanarak ölenler görmezden geliniyor. Şerzan Kurt’un katili serbest bırakılırken, sırf poşu taktığı ve Kürt olduğu için Cihan Kırmızıgül 2 yıl tutuklu yargılandı. Gücünü devletten alan faşistler de bu toprakların “ötekilerine” saldırmakta hiç çekinmiyor. Alevilerin evlerinin işaretlenmesine AKP münferit derken, İstanbul Üniversitesi’nde ülkücüler “yaktık yine yakarız” pankartı açıyor. AKP milletvekilleri Kürt siyasetçileri “Ermeni dönmesi” olmakla lanetlediği gibi, R. Tayyip Erdoğan da AKP kongresinde Ermenilere karşı nefret saçıyor. Bugün ise, resmi ideolojinin taşeronluğunu yapan ASİM-DER, Ermeni anaokullarından başlayarak, ilkokul, lise, kilise, vakıf ve dernekleri hedef gösterip, “hainler”e karşı devletin paramiliter gücü olmaya heveslendiğini ilan etmekten çekinmiyor.
Ermeniler olarak artık toplumsal dayanışma çerçevesinde bir arada hareket etmemiz, yan yana durmamız varlığımızın temel koşulu haline geldi. Kuramadığımız toplumsal dayanışma Hrant Dink’in katline de zemin hazırlamışken; bugün de yeni Toros Bataklar yaratıyor. Benzer bir süreç de yine Sevag Balıkçı davasında yaşanıyor, Balıkçı Ailesinin mevcut davada yalnız bırakılması, davaya karşı sessiz kalınması yeni Sevag’lara zemin hazırlıyor. Sessiz kalmak sorunlarımıza çözüm sağlamıyor aksine ırkçıları cesaretlendiriyor.
Bütün bunlara “artık yeter” demek ve Ermeni toplumu içerisinde dayanışma kültürünü oluşturmak, sorunlarımızı çözmek ve sesimizi duyurmanın yolu yalnızca birlikte mücadele etmemizden geçiyor. Bu mücadelede Ermeni halkının öz örgütlülüğü Nor Zartonk bir arada mücadele etmeye çağırıyor. Biz de bu çağrıya kulak verip kurumlarımızı ve kimliğimizi toplumsal dayanışmayı esas alarak korumalıyız. Aksi halde bu parçalanmışlık ile yarın bizi bekleyen, geçmiş trajedilerimizden başka bir şey değildir!