Ercan AKTAŞ
Hrant Dink davasında üç yılı geride bırakırken aldığımız yolu en iyi özetleyen 19 Ocak’taki konuşmasında Arat Dink’in; “üç yıldır bizimle alay ettiler” biçimindeki sözleri oldu. Tamda bu cinayeti planlayanların bekledikleri/planladıkları ve de umdukları yerdeyiz. Trabzon Pelitli’de “milli şuuru yüksek, vatanına, devletine bağlı” Ogün Samast, kendi halkının ulusal meseleler karşısında gösterdiği “doğal refleks”le eline aldı silahı ve geldi İstanbul’da Hrant Dink’i öldürdü.
Bu arada Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’de biraz yardım etmiş olabilirler. Hani 1979’da nasıl ki Mehmet Ali Ağca benzer bir hissiyatla eline aldı silahı ve Abdi İpekçi’yi vurdu. Mehmet Ali Ağca işlediği cinayetten tam da 30 yıl sonra cezaevinde basın/medya şovu ile popüler bir figüre çevrildiyse aynı senaryo bu kez de Ogün Samast için yazıldı.
Son duruşmada ben de Ogün Samast’ı gördüm. Cinayeti işlemeden birlikte olduğu üç arkadaşı da tanık olarak salondaydılar. Bu üç kişi ve Ogün Samat yaşıt ve de arkadaş, ancak bu üç yıl süre zarfında Ogün Samast fiziksel olarak çok ciddi bir değişim yaşamış, adeta yanlarında ağabeyleri görünümündeydi; o lakayt, serseri ve alaycı tavırlarıyla. Ogün Samast’ın arkadaşları bu toplumda en alttakilerden geliyorlar, kendi yapılarından bir değişiklik yaratmaları ya da sınıf atlamaları ancak ve ancak devletlerinin kendilerine ihale edeceği ve “kahraman” olacakları bir nedenle mümkündür. İşte bu ülke militer/ırkçı tohumların devlet eliyle ekilmesi sonucu en dipte gelen on binlerce genç de şimdi bu durumda adeta. Salonda gözlerimi bu insanlardan ayıramadım. Hayatlarında kendilerinin en önemli aidiyetleri sadece bu ırkçı/militer devletin bir aygına dönmeleriydi adeta. Düzen iyi bir organizasyon ile bu toplumda düşünen, eleştiren, özgürleşen ve de özgürleştirenleri, hayatlarının bütününde bir değer üretemeyeceklere katlettirerek kendisine yaşam alanı hazırlıyor.
Hiç tanımadığın, neler düşündüğünü, nasıl bir hayat yaşadığını bilmediğin bir insanın resmini internet ortamında indirdikten sonra beline silahı koyup binlerce kilometre yol yapıyorsun. Evet, bu oluşturulan vitrindir sadece. Gerisini hepimiz biliyoruz, ötesi gerisi yok bu cinayetin. Tıpkı Sabahattin Ali’yi, Ape Musa’yı, Vedat Aydın’ı, Abdi İpekçi’yi, Kemal Türkler’i ve 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı kimlerin öldürdüğünü bildiğimiz gibi. Bütün bu cinayetleri işletenler planlama aşamasından itibaren senaryolarını hazırlayıp daha sonra da uygulamaya sokmaktadırlar. Her defasında planın en kolay yanı tetiği çekecek kişiyi bulmaktır. Dün bu katil Mehmet Ali Ağca’ydı bu gün ise değişti ismi Ogün Samast oldu. Ve böylesi cinayetlerin ortak özelliği, yapılan düzemece soruşturmalarda bu isimlerin ötesine geçilemesidir. Burada devlet duruyor. Yani devleti aşamadıktan sonra bu cinayetlerin çıplak görünen ardı öne geçirilemeyecek.
Şimdi Hrant Dink davası için bu sürecin ne kadar değişeceğini umuyoruz? Yani vitrine çıkarılan bu üç isim dışında öteye gidebilecek mi bu dava? Mahkeme atmosferinde edindiğim böyle bir şey mümkün değil. Bu üç ismin mahkeme salonunda adeta mahkeme heyetine dahi hakim oldukları, sağa sola tehditvari bakışlar ve de sözler ile sataştıkları bir ortamda ne bekleniyor. Mahkeme heyetinin önüne daha üç yıl önceden davanın başlangıcında sonunda olacaklar, olması gerekenlere dair bilgi notu bırakılmış gibi adeta. Hukuk denilen şeyin bir kez daha birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkânına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinde nasıl yürüdüğünü görüyoruz. Tahmin edilemeyen ve planı aksatan ise bu cinayetin bu coğrafyada bir vicdan hareketine dönüşmüş olmasıdır. Yoksa üç yıl da sürmeden bitecekti bu dava. Soğumayı bekliyorlar.
Bu davaya dair değişimi gösterebilecek iki etken görünüyor sadece. Mahkeme salonunda“gizli” tanığı dinleyemeden basında neler diyeceğini okuyoruz şimdi. Cinayeti Ogün Samast’ın yalnız başına gerçekleştirmediğini, Yasin Hayal ve de 50 yaşlarında bir insanın daha orada bulunduğunu polis ifadesinde belirtmiş. Ve bu tanık bir Ermeni… Birilerinin ne diyeceğini hepimiz daha şimdiden tahmin edebiliyoruz. Son duruşmada Ermenice bilen tercüman olmadığı için dinlenememiş. Bu kadar yaygın ve de ilgiyle izlenen bir davada gözlemlediğimiz sadece ve sadece ciddiyetsizlikti, oyundu. Bu tanığın anlatısı tamda daha cinayetin planlanma/sonuç aşamasında öngörülen senaryoyu bozacak mahiyette. Acaba bunun için mi dört ay olacak ve iki defa mahkemede hazır edilemedi bu tanık.
Geldiğimiz yerde bu tanığın anlatılarıyla bu dava nasıl bir sürece evirilecek? (tabi mahkemede dinilenebilirse) yoksa bu oyun devam mı edecek. Her mahkemede bizlerin dışında hiç kimseye/kesime dokunamayan Barbaros Meydanında bir araya gelmeler de artık bu oyunun bir parçası halini aldı. Devletin devam ettirdiği bu mahkeme oyununu bozmaya ne kadar etki edebiliyor bu buluşma. Görünen böyle bir etkisi yok. Tam da bu noktada durup bulunduğumuz yeri gözden geçirmemiz gerekmektedir. Burası kazanılmış bir saha değil, tam tersine sistemin de adeta hoşnut olduğu, adeta polis güvenliğinde bir söz söyleme biçimdir. Oysa mahkeme için bu buluşmalarımız dokunmalı bu siteme/oyuna. Başka hayatları kesmeyen, sisteme hiç dokunmayan ve sokakların dinamizmini içinde barındırmayan bir eylemin söz söyleme gücü bitmiştir. Bu durum değişmezse hepimiz bir parçası oluruz bu oyunun. Devletin demokrasi oyununda rolleri verilenler olmaktan çıkmak gerekiyor artık.
Oysa Hrant Dink’in her mahkemesinde dokunabilmeliyiz bu sisteme/oyuna. Bunu yapabilmenin birçok şeklini geliştirmek mümkündür. Özcesi her mahkeme günü sistemin ciddi bir baskı altına alınması gerekiyor, tıpkı her 1 Mayıs’larda, Newroz’larda olduğu gibi. Sonucu belli bir mahkeme olmaktan ancak bu şekilde çıkabilir. Öte yandan devletin bu yargı oyununa Uluslararası Hrank Dink Vicdan Mahkemesi ile cevap vermek de mümkündür. Bunun organizasyonu için Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde akademisyenler, aktivistler, sosyalistler, anarşistler, feministler ciddi bir şekilde çalışma içinde olabilirler. Hrant Dink cinayetinin bütün süreçlerini, toplumun militarizasyonunu da işleyebileceği böyle bir mahkeme ile sisteme ciddi şekilde dokunmak mümkündür. Aksi takdirde bu ülkede Kemalist Cumhuriyet için “kahraman” olmaya hevesli milli şuuru yüksek “çocuklar” her zaman bulunabilir.
*: Sosyal Bilimci-Yazar