Zeynep ARIKANLI
Haber Fabrikası
Telaffuzda nice yiğitler harcamış olan siyaset arenamızda ombudsman kelimesinin söylenirken başına neler gelebileceğini henüz bilmiyoruz. Buna karşılık, kelimeye yüklenen anlam hakkında aşağı yukarı bir fikrimiz var. O fikrin adı: Nihat Ömeroğlu.
Malumunuz, kendisi Hrant Dink’in ölümünü hazırlayan “Türklüğe hakaret” kararına imza atanlardan birisi. Sayın Ömeroğlu basında aleyhinde çıkan yazılara çok üzülmüş. “Hayatım boyunca demokrasi mücadelesi verdim. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savundum” diyor. Bu zamana kadar verdiği kararlara göre yargılayacakmışız kendisini. Nesnellik ve adillik bunu gerektiriyor olabilir elbette.
Gelgelelim, bu fikri Türk, vicdanı Türk ombdusmanımıza kötü bir haberimiz var: ömrü boyunca bir karıncayı bile incitmemiş, ama cinayet işleyen bir insan nasıl hatırlanırsa, Ömeroğlu da öyle hatırlanacak tarihte; öyle de hatırlanmalı. Tertemiz bir geçmiş bir cinayeti aklamaya yetmez çünkü, yetmemeli de… O yüzden, sayın ombudsman illâ bir şey üzülecekse, hakkında çıkan yazılara değil, Hrant Dink’in ölümüne giden yolu açtığı için üzülmeyi becermeli. Ancak kendisinin açıklamaları, en fazla Hanefi Avcı’nın “işkence devlet prosedürüydü, uyguladım”ı kadar pişmanlık taşıyor, daha fazlasını değil. Aksi doğru olsa, ülkemizin ilk ombudsmanı Hrant Dink kararının altına attığı imzayı “Hrant Dink olduğunu bilmiyordum; zaten Fırat Dink yazıyordu” sözleriyle açıklayamazdı. Hele, “vicdanım doğrultusunda hareket ettim” gibi sözleri hiç sarf edemezdi. Burada, sanığın kim olduğunu bile bilmeyen birisinin hüküm verme yetkisine sahip olduğuna mı yanmak gerekiyor, yoksa sayın Ömeroğlu’nun meselenin özünü, hatta okuduğu ve suç unsuru tespit etmeyi başardığı metni dahi bilerek veya bilmeyerek anlamamış olmasına mı, karar vermek zor. Çiçeği burnunda ombudsmanımızın, Hrant Dink imzasıyla çıkan bir yazıdan dolayı “Fırat Dink diye birisi”ni yargılamasını nasıl değerlendirmek gerektiğini kestirmek, daha da zor… ya da hiç zor değil.
Türk’üm, doğruyum, ombudsmanım…
Hisli ama kararının arkasında da “zaten adı da Fırat Dink diye geçiyordu” sözleriyle mıh gibi duran ombudsman beyin bu “ben bilmem”ci tavrına aşinayız: Dışişleri Bakanlığı da AİHM nezdinde görülen Dink davası için yaptığı savunmada, Hrant Dink’in nefret suçu işlediğini söylemiş, Dink’i Hitler’e benzetmeye kadar vardırmıştı işi… Malumunuz olduğu üzere, katilin değil, maktulün suçlandığı, tek ama tek mağdurun hükümet olduğu öğretilen memleketimizin dışişleri bakanı bu savunmayı kimin hazırladığını bilmediğini, ancak sorumluların en kısa zamanda bulunacağını söylemişti. Sonuç, ismini öğrenemediğimiz sorumlunun terfi ettirildiği olmuştu. İşte, Dink’i tanımayan ombudsmanın denetleyeceği kamu, bu kamu.
Sayın Nihat Ömeroğlu, Dink’le ilgili olarak hem “vicdanıyla”, hem AİHS’ne uygun karar verdiklerini ifade ediyor. Türkiye’nin aynı sözleşme uyarınca yargılanmış ve mahkûm edilmiş olduğunu da unutmuş olacak… Kamuyu denetleyecek olan zat-ı muhteremin vicdanı da bu… Böyle bir vicdana sahip zat, oğlunun nikâhına şahit olarak başbakanı çağırmakta da herhangi bir beis görmüyormuş. “Geleceğini bilsem, Kemal Kılıçdaroğlu’nu da çağırırdım” diyor üstüne de… Demek sayın Ömeroğlu başbakanın davetine icabet edeceğinden son derece emin. Yalnız, kendisi yine de dikkatli olsun: sayın başbakanın, bugün darbeyle yüzleşme adına yatağında yargılattığı ve her soruya “hayır” diye baş sallayan Kenan Evren ile de açılıştır, düğün dernektir, pek samimi olduğu biliniyor. Sonu benzemesin.
Son olarak, sanığın kim olduğunu bilmeden, okuduğu metni dahi anlamadan, 301‘in gösterdiği ülküde hiç dur(aksa)madan karar veren Nihat Ömeroğlu, ombudsmanlık görevini nasıl yürüteceğini de şöyle açıklıyor: “evrensel insan haklarına saygılı, ama ülkenin özel koşullarına uygun bir şekilde.” Tutarlı bir açıklama sayılır: ancak böyle “özel” bir vicdana sahip bir ülkede Türklüğe hakaret gibi bir suç olabilir. O özel koşullardır ki, maktuller suçlu, katiller ve onların destekçileri mağdurdur. O özel koşullardır ki, insan öldüren kararlara imza atanlar kamu denetçiliğine atanabilir.
En “özel” hislerimi arz ederim!