Ali Botan KOÇER
Radikal Blog
Gezi direnişinde dillere pelesenk olan bir söylem vardı; “Bu, üç-beş ağaç meselesi değil!” Gezi ile ilgili yazılanların çizilenlerin ve hatta daha direniş devam ederken kitaplaşmasını dikkate alırsak; Gezi neydi, neler oldu, nasıl olduya girmek gerekmez. Sadece yukarıdaki temel söylemi, Hewsel bahçelerinin TOKİ’ye açılmasını protesto eden direnişe uyarlamak istedim.
Çünkü; 8 bin yıllık tarihe sahip olan bu bahçeleri, o bahçelerde boy vermiş ağaçları katledenlerin de derdi sadece “üç-beş ağaç” değil. Rantsal dönüşümün sermayesi haline getirdikleri Hewsel, bir tarihin tanığıdır.
Bu bahçeler kuşkusuz doğanın eşsiz güzelliklerini içinde görebileceğimiz bir manzaraya malik. Dicle nehrinin bu bahçelere “paralel” akması, beton binaların üzerinde yükselmiş olmasına rağmen hala direnen Kırklar Dağına cepheden bakması ve On Gözlü Köprüye komşu olması; Hewsel’in romantik yanları ve bir başka değeri. Ama ne var ki Hewsel’in bir de tanıklıkları vardır hatırlarda olan.
O ağaçların dilleri olsa da konuşsa!
Konuşsa da kaç faili belli cinayete tanık olduklarını anlatsa. Kaç gazetecinin, yurtseverin, devrimcinin onlara bağlanarak saatlerce işkence edilerek katledildiklerini haykırsa. Konuşsa da kaç ananın çocuklarının cansız bedenlerini oradan alıp, beş yüz adım ilerideki Mardinkapı Mezarlığına gömdüğünü anlatsa. Damarlarında kaç çeşit kanın mecrasını bulduğunu, onlara defalarca hayat verdiğini söylese. O bahçelerde hala, babalarından, ağabeylerinden, çocuklarından, kardeşlerinden bir iz bulmak giden acılı insanlarımızı sıralasa.
Katliamı, katliam ile örtüyorlar
Belki çoğumuzun Hewsel’in geçmişi hakkında bilgisi olmayabilir. Kürt halkı için, özelde de Amedliler için nasıl anlama tekabül ettiğini kestiremeyebilir. Amed’de yaşayanlar bunu çok iyi bilirler. Fakat Amed’e yabancı olanların Hewsel’deki ağaç katliamının temel nedeninin; devletin işlediği katliamları yeni bir katliam ile kapatmaya çalışma çabası olduğunu bilmelerinde yarar var. ’90’lı yıllar; Kürt halkı için mücadelenin hem zirveye tırmandığı hemde en büyük kayıpların yaşandığı yıllar olarak bilinir. Bu kayıpların ezici çoğunluğunun sebebi ise, Kürt kanı içmeye yeminli kontra çetelerin başlattığı faili belli cinayetler kampanyası (!) oldu. İşte Hewsel bahçeleri bu kampanyanın Amed ayağının en canlı tanığıdır. Sistem, bugüne kadar bitiremediği bir hareketi-halkı, onun değerlerini sömürerek bitirmeyi amaçlıyor, cinayetten sonra delil bırakmayan seri katil edasıyla. Üstelik, şimdiye kadar açtığı yaraları, tekrar deşmeye yönelecek kadar pervasızlaşıyor. “Çözüm süreci” dedikleri ama bu sürecin sağlıklı ilerlemesi için herhangi doyurucu bir adım atmamaları, onları bu tür faaliyetlere itmiş görünüyor. Varılan noktada, alenen yapmak istedikleri haksızlıkları, katliamları (Gever’de, Licê’de yaptıkları yetmiyormuş gibi) “Kentsel dönüşüm” adı altında bir tarihin izlerini yok ederek yapmaya çalışmaları, aslında bir yandan da söz bahsi sürece nasıl yaklaştıklarının bir kez daha kanıtıdır.
Hewsel’de kemiklerimiz var!
Hewsel’i TOKİ binaları ile yok etmeye yeltenmelerinin temel kaynağını oluşturan isteğin, orada sistematik olarak işledikleri insanlık suçlarını temize çıkaracak bir çalışma olarak görüyorlar. Sıcak savaş dönemlerinde katlettiklerinin kemiklerinin üzerlerine binalar dikerek, bir yandan halkın belleği ile dalga geçmeyi, diğer yandan da o kemiklerin can verdiği 700 hektarlık ağaçlık bir alandan nemalanmayı hedefliyorlar. Acılarını öfkeye bileyen bir halkın belleğini asırlardır, her gün silmeyi deneyenler lakin hiçbir sonuç alamayanlar, bu kez sonuç alamayacaklar! Hewsel’e vurulacak ise bir kazma, onu da yakınlarının kemiklerine erişmek isteyen yurtsever Kürt halkı vuracaktır, zerre ağaca zarar vermeden!
Son olarak; Hewsel’i korumanın başta Amed halkının ve o alanı imara açan yerel yönetimlerin görevi olduğunu vurgulamak da fayda var. Çünkü geceleri Hewsel’de nöbet tutanların sayılarının 20’i aşmadığını duymak üzücü. Hewsel’e sahip çıkmak, en önce Kürt halkımızın, Amedlilerin mesuliyeti. Zira Hewsel’de kemiklerimiz var! Yıllardır sömürmedikleri yanımız kalmadı. Kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü, doğamızı, hayatlarımızı. Şimdi de kemiklerimizi!
Kemiğimize sahip çıkalım.
Hewsel’e sahip çıkalım.
Direnişteki gençleri yalnız bırakmayalım!