Gündem Vicdani Ret

[ A+ ] /[ A- ]

Ercan AKTAŞ
Özgür Gündem Gazetesi

Yıllardır vicdani retçiler bu ülkede çeşitli eylem ve de etkinlikler ile seslerini duyurmaya çalışırlar. Sınırlı muhalif basın dışında özellikle de medyadan doğru seslerini duyan pek olmazdı. Hatta çeşitli eylem ve de etkinliklere gelen basın mensubu insanlar hazırladıkları metinleri kendi gazetelerinden, yayınları ise televizyonlarından geçiremezlerdi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye Hakkında Verdiği İhlal Kararlarına Esas Alanların Tespiti ve İhlallerin Ortadan Kaldırılmasına Yönelik Çözüm Önerileri” konferansında gazetecilerin sorusu üzerine ileriki haftalarda Bakanlar Kurulu’nun bu konuyu görüşeceğini açıklaması ile bir anda ana akım medyada vicdani ret konusu üst gündemlere taşındı. Medya da bu yaygınlıkta bu konunun görünür kılınması ile sokaklarda da ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı. Türkiye’de vicdani reddin yasal karşılığının “vatan hainliği” olduğunu düşürsek sokaklarda esen karşı seslere de şaşmamak gerek.

Bu ülke de hemen hemen bütün özgürlüklerin olduğu gibi vicdani reddin tartışılması da Avrupa’ya uyum yasaları çerçevesinde olması başka bir sorun. Hükümeti de “üzerinde çalışıyoruz” noktasında getiren Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’unun Türkiye’ye vicdani red konusunda yasal düzenlemer yapması için Aralık ayına kadar zaman vermiş olmasıdır. Buna dair bir düzenlemenin yapılmaması durumunda kimi kaynaklar, Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’ndan ihracının söz konusu olacağını ifade ediyorlar. Hükümet de vicdani red bağlamında yapılacak kimi yasal düzenlemeleri bedelli askerlik çalışmalarına denk getirdi. Yıllardır vicdani reddi görmezden gelen devlet/AKP hükümeti bu haliyle bir taş ile iki kuş vurma derdinde.

Ancak Ergin’in açıklamalarında başka bir şey daha satır arasında ortaya çıkıyor. Aslında hükümetin vicdani red bağlamında bir düzenleme yapma derdi yok, AİHM’in 2006 yılında vicdani retçi Osman Murat Ülke verdiği mahkumiyet kararının sonuçlarını ortadan kaldırmak istiyor. AİHM, kötü muamele ve de aynı suçtan birden fazla ceza vermenin yanlışlığı üzerine -Osman Murat Ülke emre itaatsizlikten 8 defa yargılanmış, bunun karşılığı olarak da 701 gün cezaevinde kalmıştı- Türkiye’yi 11 Euro tazminata mahkum etmişti. Bu karardan sonra Türkiye gerekli yasal düzenlemeleri yapacağını defalarca iletmiş olmasına rağmen yapmadı. Ancak bu kez benzer bir dava daha Türkiye’yi sıkıntıya sokacak. Bu dava ise gene AİHM’de 22 Kasım salı günü ele alınacak.

Yehova Şahidi vicdani retçi Yunus Erçep’in ise 9. madde üzerinden açılan davası Türkiye’ye yeni bir mahkumiyet getirecek. Vicdani retçi olduğu için 14 yıldır çeşitli sözlü ve de fiziksel tacize, şiddete maruz kalan Yunus Erçep “dinsel paronaya” teşhisi ile psikiyatri kliniğine yatırıldı, para cezasına çarptırıldı ve bütün bunlar ile birlikte 5 ay askeri cezaevinde kaldı. Erçep bugüne kadar 25 kez askerlik “hizmeti”ne çağrıldı, 21 kez ise hakkında dava açıldı. En son Yargıtay “Yehova Şahidiyim” diyerek askere gitmeyi reddeden Yunus Erçep için 2 ay 15 günlük hapis kararını onamış durumda. Bu haliyle bir insan aynı suçtan bir çok defa cezalandırılmış oluyor. Bundan da öte sonu gelmez yargılamalar ile adeta sivil ölüme mahkum ediliyor.

Bu gerçeklerden dolayı Türkiye kendisi için yasal bir düzenlemenin artık zorunlu olduğunu görmüştür. “Aynı eylemden dolayı birden çok ceza verilmesini adil yargılanma hakkına aykırı bulduğu için Türkiye’yi mahkum etmiştir. Dolayısıyla biz buradaki ihlali baz alıyoruz. Ona göre değerlendiriyoruz.” ifadesi de bunu besleyen bir açıklama. Buradan doğru baktığımızda Hükümetin aslında vicdani red bağlamında yasal bir düzenleme peşinde olmadığını görüyoruz. AKP’nin şimdiye kadar dokunduğu diğer siyasi açılımlara baktığımızda bu gerçek daha da belirgin bir hal almaktadır. Milli Savunma Bakanı’nın; “Daha önümüze gelmedi, geldiği zaman bakacağız. Takvim veremiyorum. Teknik bir husus, incelesinler, getirsinler, ondan sonra…” ifadesi de muğlak durumu daha da beslemektedir.

Hükümetin bu açıklamaları ve de medya üzerinde dönen tartışmalara baktığımızda; “Türkiye’nin ‘özel’ kuşulları ve de ‘kültürel’ yapısından kaynaklı durumlarından dolayı vicdani ret tartışmalarının yeri ve de zamanı değildir.” Çünkü bu ülkede ordu, askeri güvenlik alanlarıyla birlikte, siyasal, iktisadi, kültürel ve de ideolojik alanlarda da hakimiyetini sürdürüyor. Bunu Türkiye’deki militarizmin vardığı boyutta da anlamamız da mümkün. Hükümetin daha önceki açılımlarını da gözetirsek biz vicdani retçiler bir ay sonra; “keşke hiç yapmasaydılar bu düzenlemeleri” deme noktasında olma ihtimalimiz çok daha yüksek görünüyor.