Gergerlioğlu: Biz kazandık

[ A+ ] /[ A- ]

Selman Güleryüz

İnsan hakları ihlalleri konusunda sürekli teşhir ettiği AKP iktidarının en çok hedef aldığı milletvekillerinden biriydi Ömer Faruk Gergerlioğlu. Geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği “çıplak arama” ve başarısız Garê operasyonunun ardından takındığı insan hakları odaklı tutumu, iktidar için bardağı taşıran damla oldu. Nitekim paylaştığı bir haber dolayısıyla Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu’na göre, “uluslararası standartlara aykırı” bir suçlamayla milletvekilliği düşürüldü.

Vekilliği düşürüldükten sonra Meclis’te başladığı “Adalet Nöbeti”nin 5. gününün sabahında abdest alırken gözaltına alınması, dünyanın her yerinden tepkilere neden oldu. Gözaltı gerekçesi olan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı soruşmada “kamu görevini usulsüzce üstlenmek” ve Meclis’te eylem yaptığı için de “konut dokunulmazlığını ihlal” ile suçlandı. “Örgüt propagandası” suçlamasına ise HDP’nin paylaştığı video ile cevap verildi.

Serbest bırakıldı ancak bu kez de Yargıtay’ın onadığı cezasına ilişkin “10 gün içinde teslim ol” tebligatı eline ulaştı. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) dün başvuru yapan Gergerlioğlu, mahkemenin vereceği karara kadar nöbet eylemini sürdürmekte kararlı. Gergerlioğlu, eylemini sürdürdüğü HDP Genel Merkezi’nde soruları yanıtladı.

Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “teslim ol” tebligatı elinize ulaştı. Ne yapacaksınız?

Evet, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı yolladı. 10 günlük teslim olma süresi tanındı ve bu süre içinde teslim olmamam durumunda hakkımda yakalama kararı çıkartılacağı belirtiliyor. Ben teslim olmayacağım. Çünkü bu hukuksuz, bu halkın iradesinin ayaklar altına alınması demektir ve biz buna kesinlikle boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu bir onur meselesi. Sonuna kadar direneceğiz. Gelsinler kendileri bizi alsınlar.

Bu süreçte hiç yurt dışına gitme gibi bir düşünce aklınıza geldi mi? Ya da size bu yönlü öneride bulunan oldu mu?

Başka bir yere de gitmeyeceğim buradayım, Ankara’dayım. Gündüzleri Genel Merkezimizde “Adalet Nöbeti”mizi sürdüreceğiz. Geceleri de evimde olacağım. Yerim yurdum belli. Ama her zaman olduğu gibi biz teslim olmayacağız. “Yurt dışına git”, “burada kalma”, “zalimlerin ne yapacakları belli olmaz” gibi çok şey söylendi. Evet, bunu yapan da var -ki ben saygı duyuyorum- ama ben tercih etmedim. Çünkü biz burada mücadeleyi yürüteceğiz, burada siyaseti yürüteceğiz. Bedelleri de olacak, cezaevleri de olacak ama burada Türkiye toplumuna temas ederek siyaset yürütmenin önemine inanıyorum. Bizim ilkelerimiz var. Bu yüzden geri adım atmayı düşünmüyoruz. O yüzden yurt dışına gitmeyi hiç düşünmedim.

Cezaevine hazır mısınız?

Hazırım. Sonuçta bu karar okunduktan sonra cezaevine alacaklar beni. 19 Şubat tarihinde karar açıklandığından beri ben de hazırım, ailem de uzun süredir hazır. Tabi ilk defa bir cezaevi deneyimi olacak. Ben daha öncesinde cezaevlerini tetkik eden bir vekil olarak gidip içeriyi geziyordum ama bu sefer de mahpus olarak içeride olacağız. Ailemde tabi ki üzülüyor. Çünkü büyük bir haksızlık var, büyük bir gasp var. Halkımız üzülüyor, çünkü büyük bir destekle geldik ve hakikaten şu anda da destek, sempati had safhada. Büyük bir mücadele verildi. İnsanlar bunu durdurmak için çok büyük mücadele etti. Kamuoyu, hukukçular, anayasa hukukçuları sürekli olarak Meclis Başkanlığına hatırlatma yapıldı ama olmadı. Çünkü ortada hukuki bir durum yok, mesele siyasidir. Benim çantam hazır. Demirel’in “ceketimizi alır gideriz” sözü gibi biz de çantamızı alıp gideriz. Allah’ın izniyle bir gün mutlaka döneriz. İşimize devam ederiz.

Bugüne kadar hiçbir ayrım yapmadan her kesimden insanın hakkını savundunuz. Bugün ise söz konusu kesimlerin hakkını savunduğunuz için cezaevi ile karşı karşıyasınız. Bu durum sizde nasıl bir duyguya yol açtı?

Ben milletvekiliyim. Ben kendimi hala bir milletvekili olarak görüyorum çünkü gasp edilerek elimizden alındı, kağıt üzerinde alındı. Millet bizi seçti ve ancak bu unvanı millet geri alabilir. Bu kadar! Gasp edilse de halkın vekili olmaya devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi insan hakları alanından geldim. Siyaset alanına geldiğimde de partimiz bana “birinci sıradan seni aday göstermek istiyoruz” dediğinde kabul ettim ve seçildiğim zaman da partime insan hakları inceleme komisyonunda görev yapmak istediğimi ilettim. Ayrımsız herkesin hakkını, hukukunu savundum. Şu anda da bunun etkisi ortaya çıkıyor. Herkes benim hakkımı savunmaya çalışıyor. Toplumda bize yapılan haksızlığa karşı bir tepki var. Bu önemli. Ben zaten bu siyaseti adeta insan hakları eğitimi olarak yaptım. İnsan hakları alanında bu toplum ilerlesin diye yaptım. Amacıma az-çok ulaştım. İnsan hakları alanında ilerleyen bir toplum oldu. En azında benim şahsımda çok farklı kesimler bu konuya tepki gösteriyor. Bunu ben hakikaten önemli buluyorum. Bu toplumun da ancak böyle kurtulacağını düşünüyorum. Bir Türk bir Kürdün hakkını savunmazsa, bir Sünni bir Alevinin hakkını savunmazsa biz bir yere gidemeyiz. Herkes kendisinin hakkını savunursa başarılı olamayız.

“Halkın vekiliyim” dediniz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise “kamu görevini usulsüzce üstlenmek” suçlamasıyla sizi gözaltına aldırttı. Suçlamalara cevabınız nedir?

Üç tane suçlama yapıldı. Kamu görevini usulsüzce üstlenme. Ben orada kalkıp kimseye “ben milletvekiliyim” demedim ki. Ben milletvekilliği gaspla elinden alınmış bir kişiyim dedim. Orada ben bir HDP üyesi olarak, elinden milletvekilliği alınmış bir kişi olarak direnişe geçtim. Savcılığın yaptığı, suç uydurmadır. Orası bizim partimizin grup toplantı odası. Arkadaşlarımız beni ağırladılar. Ben onların misafirliğinde kaldım ve hiç kimsenin de rahatsızlığına meydan vermedim. Arkadaşlarım da benim orada olmamdan mutluluk ve gurur duydu. Çok güzel bir 4 gün geçirdik.

İkinci suçlamada bir yeri işgal ettiğimi söyleniyor. Ya orası benim partimin grup toplantı odası! Allah aşkına ben bu partinin vekili olmasam da bu partinin üyesiyim. Neresini işgal etmişim. Arkadaşlar beni el üstünde tuttular yani. Ne işgali ne hali… Üçüncü olarak ise güya biz kararın okunduğu 17 Mart günü Genel Kuruldan çıkarken sloganlar atmışız. Böyle bir şey de yok. Meclis Başkanı ahlaksızca bir yalanı tutanak olarak tutturmuş. Korkunç bir şey. Milletin Meclisinde, milletinin bir ferdinin bulunması suç olabilir mi? Bu suçlamalar son derece temelsizdir. Meselenin beni meclisten çıkarmak olduğunu herkes anladı.

Gözaltına alındığınızda herkes “Tamam artık cezaevine götürüyorlar” diye düşündü…

Avukatlar geldi, dediler ki; “Bu ayrı bir suç. Ömer bey, serbest bırakılacaksın. Daha senin 10 günlük süren gelmemiş.” Meclis Başkanı bir suça ortak olmuş. Hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Savcı bu tutanakla hareket etmiş ve burada bir ifade hazırlamış. Ondan sonra polisler bu yalana imza atmış. Bu kurgu üzerine polisler beni bir suçlu gibi darp ederek götürdüler. Hala sağ ikinci parmağımda şişlikler var. Yine kollarımda kızarıklıklar oldu. Kas ağrılarım hala geçmedi. Aşağıda karga tulumba ayağımdan tutup arabaya bindirmeye çalıştılar. Ona izin vermedim. Yukarıda da namaz kılmama izin vermediler, koluma girip beni kaçırdılar.

Eve gelen polisler üstünüze giymenize izin vermezler mi, her zaman verilir. Bu nasıl bir kindir. Kim bunlara böyle bir emir verdi? Demek ki Meclis Başkanı onlara “Ömer’i derdest edip pijamasıyla götürün” demiş. O polisler 2,5 yıldır bizi gördüklerinde önlerini ilikleyen insanlardı. Ne oldu da 3 günde böyle bir muamele yapabiliyorlar. Ayağımda terlik var, ayağım ıslak… Sanki yüz metre koşusu yapıyoruz. Görseniz, nasıl rüzgar gibi çıktık. Kimse çekmesin diye danışmanları odalara kilitliyorlar. Filiz vekilin önüne geçiyorlar video çekmesin diye. Rezaletleri ortaya çıkmasın diye büyük bir gayret sarf ettiler.

Abdest ve namaz acıkmalarınıza karşı Meclis Başkanı Şentop, “FETÖ’cü yöntem” dedi. Muhalefeti sürekli Gülen Cemaati ile yan yana getirme çabasını nasıl yorumluyorsunuz?

Ben 2,5 sene Meclis’teydim. AK Parti işine gelmeyen herkese “FETÖ’cü” der. Gülüyorum. Efendim sen FETÖ’cüsün! Yav arkadaş, dün maklubenin en iyisini siz yediniz. Ben hiç maklube yemedim. Her devirde bir itibarsızlaştırma kulpu vardır. Şimdinin en iyi itibarsızlaştırma meselesi de FETÖ’cülük. Durum trajikomik bir hal almış. Gasp ile gözaltına aldırmış, namaz kıldırmamış, karakola götürüp 3,5 saat soğukta bekletmiş ve biz bütün bunları anlattığımız zaman da “Efendim bunlar FETÖ’cü.” Ne kadar kolay bir yöntem bulmuşsunuz, maşallah! Tüm suçlarınızı FETÖ’cü diyerek örtüyorsunuz. Vicdan ve ahlakı olan bunları yapmaz. Bakın yarın öbür gün siyasetin rengi bir değişsin, bunların hepsi bukalemun gibi renklerini değiştirir. Benim yediğim ceza, PKK’cilikten. “Örgüt propagandası yapma.” Yani barış istemişsin diyor. Yok Karayılan’ın açıklamasını paylaşmışsın, devlet adım atarsa barış bir ayda gelir demişsin. Hangi örgütten olduğumu açıklığa kavuştursunlar artık. PKK’ci miyim, FETÖ’cü müyüm? Biz de bilelim ya…

Gözaltındayken ifadenizin tutanağa geçirilmesine engel olan bir kişiden bahsettiniz. Kimdi bu kişi?

Valla esrarengiz bir kişiydi. Ben gittim polis memuru tık tık yazıyor. “Üç tane soru soracağız” dediler. Sordular soruları. “Eklemek istediğiniz, şikayetçi olduğunuz husus var mı?” diye sordular. Namazımı kılamadım, pijamayla getirildim, darp edildim, doktor raporum var diye anlattım, o da yazdı.

Sonra esrarengiz sivil giyimli bir adam geldi. Gelip yukarıdan bilgisayara bakıyor bakıyor ve “ifadeyi şöyle yaz” diyor. Sonra biz ona kim olduğunu sorduk ama cevap vermedi. Sonra iki üç defa dışarı çıkıp geldi, birilerinden bir talimat alıyor. Birden bize dönerek dedi ki; “Sizin bu abdest almaktan polis karakoluna gelene kadar ki bölüm çıkacak.” Ya nasıl çıkacak benim kendi ifadem. Normalde polis ifadeni alır ve sana okutur. kabul edersen o polis tutanağın çıktısını alır. Olay budur. Yani senin söylemediğin şeyleri yazmıyor. Dört beş kez dışarı çıkıp, geri geldi ve sonunda tutanağı sildirdi. Dedi ki; “Ben böyle kabul etmem.” Ya sen kimsin dediğimizde de söylemiyor. Bir şey yapamadık artık. Demek ki yetkili birisi ki sildirdi. Sonra bize sildirilen bölümün tutanağını tutturduk ve kendisine sildirdiği bölüme dair tutanak tutuğumuzu söyledik ve onu imzalamasını söyledik. “Onu da imzalamam” dedi.

Biz de tutanaktan onun eşkâlini yazdık. “Orta boylu, kravatlı, sivil giyimli bir şahıs tutanağı böyle yapmıştır, sildirmiştir” dedik. Böyle bir şey olabilir mi ya Türkiye Cumhuriyeti’nde. Bakın İnsan Hakları Eylem Planı’ndan bahsediliyor, sizin ifadeniz siliniyor karakolda. Böyle bir rezalet olabilir mi? Oradaki avukatlar da diyor; “hayatımızda böyle bir şey görmedik.” Oradaki polis memuru bile “Valla ben hayatımda öyle bir şey görmedim” dedi. Mesele bu.

Kimdir bu adam. Üç tane hukukçunun karşısında bunu yapmaya nasıl cüret etti? İşte ortada hukukun kalmadığına, İnsan Hakları Eylem Planı denilen bir komiklik olacağına dair size son Türkiye görüntüsü.

Abdeste ya da namaza engel olmanın, izin vermemenin İslami kutsallıktaki yeri nedir?

İtalyanlar, “idam edilmeden önce ne yapmak istersin” diye sormuşlar Ömer Muhtar’a. Demiş ki; “namaz kılmak istiyorum.” Ve namaz kılmasına müsaade etmişler. Ama ben 5 dakika namaz kılıp geleyim dedim, izin vermediler. Onların karşısında abdest aldım. Hatta içimden de dedim, acaba namazı iptal etsem mi? Ama ben 5 vakit namazımı kılan insanım. Kendi rutinim. Gece 2 buçukta yattım saatimi kurdum 6 buçukta kalktım. Abdestimi aldığım sırada tüm polisler beni kameraya çekti. Abdest alan bir insanı ne diye kameraya çekiyorsunuz Allah aşkına. Bitirdim abdestimi, “bir namazımı kılayım ve geleceğim” dedim. İzin vermedi. Bu hangi insanlıkta vardır. Çok öfkelendim. O sırada aslında kendime de güldüm. Adamlarda insanlık zerresi yok. Çünkü öyle emir almışlar. Ömer’i derdest edin ve getirin. Aslında ben aldıkları emri sonradan anladım. O sırada abdest alıp namaza odaklanmışım. “Çekilin bak vakit geçiyor” diyorum adamlara. Onlar ise beni götürmeye odaklanmış. Giyinin demeyi bile düşünmüyorlar. Çünkü pusu kurmuşlar. Bu adamın en zayıf anı, pijamalı, uykulu, mahmur. O anda hemen paketleyip götürelim diye şartlanmışlar.

İşin üzücü tarafı elinde Kur-an ile meydanlarda “Bu Kur-an ile biz hareket ediyoruz”, “Bu Kur-an’a bir halel gelmeyecektir” diyenler orada bana namaz kıldırmamasıdır. Yine “başörtüsü, başörtüsü” diyenlerin orada namaz kıldırmamasıdır. Demek ki hepsi istismar. Bunlar kesinlikle istismarcıdır. Gerçek yüzleri böyle anlarda ortaya çıkıyor. Onların derdi, kendi hükümranlıklarını devam ettirebilmektir. Gerçekten Müslümanca bir iş yapmaya çalıştığımızda da engelleyen onlar olacak.

Siz ve Hüda Kaya, AKP tarafından en fazla hedefe konulan milletvekillerindensiniz. Bunun İslami kimliğiniz ile ilgisi var mı?

İslamı istismar eden kesimin, şu andaki AK Parti’nin çürümüş zihniyetini, zihinsel yapısını, kodlarını çok iyi biliyoruz. Neyi, nasıl istismar ettiklerini ve evveliyatlarını da iyi biliyoruz. Şimdi biz bunu iyi bildiğimiz ve cesur bir şekilde istismarlarını ifşa ettiğimiz için çıldırıyorlar. Bize de bir şey diyemiyorlar. Evveliyatımızı da tanıyorlar. Beni de tanıyor, Hüda vekili de tanıyor. Diyecek bir şey bulamıyor. Bizim samimi olduğumuzu onlar çok iyi biliyor. Ben başörtüsü için bir sürü çileler çekmiş, bir sürü engellemeler yaşamış bir insanım. Bu konuda bir ton bedel ödemiş bir insanım. Hüda Hanım idamla yargılanmış birisi. Meclis’te onlara, “istismarınızı başkalarına yapın ama bize yapmayın” deriz. Sizi mahcup ederiz diyoruz. Ki ben ile Hüda Hanım onları çok mahcup da ettik ve bu yüzden de çıldırdılar. Bu da bizim vekilliğimizin düşürülmesinde önemli bir etki oldu. Çünkü biz İslami camiayı etkiliyoruz. Ben İslami camiaya yönelik birçok mesaj verdim. Hem AK Parti hem de MHP’lilere yönelik özel çok çalışma yaptım. Bakın dedim, bu partileriniz sizin duygularınızı da istismar ediyor ve samimi değiller. Tabana bir sürü bilgi ve belgeyle hitap ettim. Bunlar çok rahatsız oldu. Çünkü taban benim doğru söylediğimi anlıyor.

Vekilliğinizin düşürüldüğü gün HDP’ye de kapatma davası açıldı. Bu tesadüf müydü?

Tesadüf değildi ve herkes de bunu anladı. Bir aya yakındır benim mahkumiyetim ve Meclis’te kararın okunmasıyla ilgili sosyal medyada çok güçlü bir karşı çalışma var. Herkes buna karşıyız, diyor. İktidar ne yapacağını bilemiyor. Tüm akil insanlar Meclis Başkanına gidip diyor ki, “Bak bu kararı okuma. Anayasa Mahkemesi’nin sonucunu bekle. Bu rezalete imza atma.” Ama dinlenmedi ve karar okutuldu. Sonrasında da bu durum oldu. Bunlar kabul edilecek şeyler değil.

Vekilliğinizin düşürülme kararının MHP’li Meclis Başkanvekili Celal Adan tarafından okunmasını nasıl yorumladınız?

HDP’ye çok güçlü bir destek olduğunu gördüklerinde kapatma davası açarak kriminalize etmeye çalıştılar. Desteği kıralım diye düşündüler. “Siz Gergerlioğlu’na destek veriyorsunuz ama bu terörist partidir” diyerek ön almaya çalıştılar. Aceleyle yaptılar. Bu bir Goebbels taktiği. Bunu da MHP’li Meclis Başkanvekiline okutuyor. HDP’li vekilin düşürülmesini MHP’li başkan yardımcısına yaptırmazlar diye düşündük. Çünkü iki zıt kutup. Bu kadar büyük yanlışı da yapmazlar diye düşündük ama safmışız, gerçekten iyi niyetliymişiz. Özellikle yaptırdılar. Bir taşla bize yönelik sempatiyi kırmaya çalışıyorlar diğer taşla da sonraki gün olacak MHP kongresine de benim kellemi, HDP’nin kapatılmasını sunuyorlar. Al diyorlar, ey MHP sana bir hediye sunuyoruz, kongre hediyesi.

HDP’nin Türkiye’deki varlığı ya da yokluğu Türkiye siyasetine ne katar ne kaybettirir?

Yokluğu çok büyük bir kayıptır. Türkiye en büyük meselesinden kurtulamıyor. HDP tüm halkların dini etnik meselelerle uğraşıyor ama en büyük meselesi Kürt meselesidir. Kürt meselesini de Kürtler mesele haline getirmedi ki. Buna ya Türk meselesi diyeceğiz ya da başka mesele diyeceğiz. Kürtler diyor ki; hakkımızı yemeyin. Bu kadar basit. Hakkımı yemeyin, hakkımı bana ver, kimlik kültürel haklarımı gasp etme diyor. Benim statümü tanı diyor. Ama bunlar kalkmış “biz Kürt meselesi diye bir sorunun kaldığını düşünmüyoruz” diyor. AK Parti’ye oy veren bir Kürde sorsanız bile “Kürt meselesi vardır, ben ayrımcılığa uğramışım” der. Hiçbir Kürt ben ayrımcılığa uğramadım demez çünkü uğramıştır. Bunu herkes bilir. Yani HDP vardır diye ya da PKK vardır diye bu sorun var olmadı ki. Bu zaten var olduğu için bunlar ortaya çıkmış. Kürt meselesinde bir çözüm aranıyor. Vatandaşlık hakları gasp edilmiş, ayrımcılığa uğramış, yok edilmeye çalışılan bir halkın hakkı mevzu bahis. HDP’de çıkmış demokratik siyaset içinde biz bunu çözelim diyor. Türkiyeleşme diyor. Gelin beraber çözelim, hep beraber çözelim diyor. İstanbul en büyük Kürt kenti ve kimse bir yere gitmeyecek, bir yerden gelmeyecek diyor ama karşı taraf yok seni biz kapatacağız.

Kapatarak sen Kürt meselesini bitiremezsin. Bitmez bu mesele. Yarın diğer gün başka bir parti açılır ya da mesele daha sıkıntılı yerlere gider. Kaç yıldır parti kapatıyorsun ama bir çözüm yok. Dön baba dön aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuca ulaşmak. Bunlar gerçekten çok üzücü ve hiçbir sonuç alınmayacak şeyler. Beka ile aslında ne kastediyorlar. Biz bu Kürt meselesinin üstünü yıkıp geçeceğiz, dümdüz edeceğiz, Kürtlerin hakkını savunan partiyi de dümdüz edip kapatacağız. 100’üncü yıla başka bir Türkiye ile gireceğiz diye düşünüyorlar. Böyle bir hayal dünyasında yaşıyorlar.

Hem vekilliğinizin düşürülmesi hem de HDP ye kapatılma davasının açılması sanki MHP’nin talebiymiş de AKP ile bir alakası yokmuş bir algı yaratılıyor. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisi birbirinden beter ama Bahçeli akşam emrediyor ve sabah bu iş yapılıyor. Ya sen bu iktidarın küçük ortağısın. Yüzde 7 gibi bir oy oranın var. AK Parti asıl ana parti. Ne oluyor? Gerçekten Bahçeli çok etkili bir rol oynuyor. Asıl problem elbette ki Erdoğan ve onun oluşturduğu kötülüklerden dolayı büyük sorunlar yaşıyoruz. Ama o gidip Bahçeli ile ortaklık yapınca bu kötülükler artıyor. Bahçeli daha çılgınca işler yapıyor. Akşam emretmiş Gergerlioğlu Meclis’ten çıksın diye. Akşam emrediyor birilerini hedef gösteriyor ve bakıyorsunuz sabah o adamı dövmüşler. Hiç kimse yakalanmıyor. Kaç tane gazeteci, siyasetçi dayak yedi ve az daha ölüyorlardı. Ne kimse yakalanıyor ne bir şey. Yani demek ki, memlekette büyük bir hakimiyetleri var.

Meclis içi muhalefetten yeterli desteği göremediğinizi mi düşünüyorsunuz?

Muhalefet halenmiş gibi yapıyor. Ben Meclis’ten pijamayla atılana kadar biraz daha nazik bir çağrı yapıyordum ama bundan sonrasında kusura bakmasınlar. Herkes ne olduğunu görüyor. Bu Meclis’in 600 tane vekili var. Bizim partimizi tenzih ederek söylüyorum, Milletin Meclisi’nden bir milletvekilinin vekilliği gasp edilerek düşürülüyor ki benden önce de Leyla Güven, Musa Farisoğlulları, Enis Berberoğlu’nun da düşürüldü. AYM’nin kararı beklenmemiş, son mahkeme kararı beklenmemiş, bir ton gasp var, hukuksuzluk var ama vekiller susuyor. O zaman bırakıp gidin kardeşim. Milletvekilliği yapmayın o zaman. Bu kadar millet iradesi çiğnenmiş, anayasa çiğnenmiş, milletvekilinin dokunulmazlığı çiğnenmiş çıtın çıkmıyor. Evet bize desteğe CHP’li eski yeni vekiller geldi ama yanımdan ayrılmamalıydılar. Enis Berberoğlu böyle bir muameleye uğradığında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’dan İstanbul’a yürürken ben CHP’li olmamama rağmen çok büyük bir destek verdim. O zamanlar köşe yazarlığı yapıyordum ve Adalet sorunu varsa adalet yürüyüşüne katılmalı diye yazıyordum her gün. Hatta bana dediler ki; sen CHP’li misin bu kadar destek veriyorsun? Ben CHP’li değilim ama bir yerde bir adaletsizlik varsa birisi çıkmış adalet diye yürüyorsa “canım kurban” dedim. Kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, ben o kişinin yanındayımdır. Bu kadar net bir laf söyledim. Şimdi aynı şey benim başıma gelmiş ama ben yeterli desteği göremiyorum. İki üç milletvekili geliyor. Yanındayız işte falan. Neredesiniz Genel Merkezler? CHP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek Parti’nin çok daha güçlü bir destek vermeniz lazım.

Sizi aradılar mı?

Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan, Sayın Kılıçdaroğlu aradı ama çok büyük bir destekle yanımızda olmalılar. Kılıçdaroğlu “Adalet Yürüyüşü” yaptığında Ahmet Türk CHP’li miydi? Niye gitti oraya? Sırf adaleti duyduğu için gitti. Bir ton insan gitti. Şimdi neredesiniz? Gelin yanımızda yürüyün arkadaşlar. Benim umurumda değil. Ben yarın öbür gün cezaevine girerim. Ve görüyorsunuz ki çok rahatım ben. Yani Allah’ın takdiridir. Yatarız çıkarız. Ne var yani? Ama burada bir halkın onuru çiğneniyor. Burada bir milletvekili gaspla Meclis’in dışına atılıyor. Yarın senin de başına gelir, o zaman sana yardımcı olacak, destek olacak kimseyi bulamazsın. Ben açık bir çağrıda bulunuyorum kamuoyuna. Partime ve bana kamuoyunda desteğin artması lazım. Ayrıca siyasilerin desteğinin artması lazım. Dostlar alışverişte görsün açıklamaları yapmayın. Güçlü bir destek vermeli, hukuksuzluğa karşı çıkmalılar. İyi Parti bize çok uzak olabilir. Ama mesele Gergerlioğlu değil. Mesele sadece HDP meselesi de değil. Bu halkın onuru, hakkı, hukuku ayaklar altına alınmış. Sen milletvekili değil misin? Bu halkın onurunu senin koruma durumunda değil misin? Muhalefetten ‘HDP’ye yapılan haksızlıktır, Gergerlioğlu’na yapılan haksızlıktır ama işte şimdi bizim çıkarlarımız sıkıntıya girer ya ona öyle desek şimdi benim durumunun ne olur’ diye böyle hesaplar yapılıyor, görmezden geliniyor.

İktidar bunu yapıyor ama ey muhalefet sen niye sıkı durmuyorsun? Sen “dostlar alışverişte görsün” açıklamasını yapacaksan yapma kardeşim. Bakın çok net söylüyorum. Yapma o zaman bunu. Kürt meselesini tanımadığın ve anlayamadığın için yapıyorsan git Kürt meselesini çalış gel. Yani bakın mesele bizde değil, mesele kendilerinde. Bu da bir öz eleştiridir. İktidar bu kadar kötülüğüne rağmen ayaktaysa muhalefet de demokrat olamadığı için sorunlara gerçekçi çözümler bulamadığı için zayıf kalıyor.

İYİ Parti’den arayan oldu mu?

İYİ Parti’den arayan soran olmadı ama Aytunç Çıray bir açıklama yapmış ve “Biz HDP’yi fikren benimsemiyoruz, karşıyız ama Gergerlioğlu’na yapılan haksızlıktır” demişti. Ancak böyle yarım ağız bir açıklama olmuş.

Meclis dışı muhalefetin tepkilerini nasıl gördünüz?

Beni ihraç ettiler ama ben kazandım. Ben toplumun vicdanının uyandığını düşünüyorum. İnsan hakları ortak paydasını oluştuğunu görüyorum. Allah’a şükür. Evet ben yüksek destek gördüm kamuoyu vicdanından ama daha da iyi olabilir. Sadece MHP tabanından destek gelmedi, her farklı kesimden geldi. Bu da benim ve partim açısından çok gurur verici. Birçok kişi “HDP’ye oy vermiyorum ama vicdanım bunu kabul etmiyor” şeklinde ifadeler kullanıyor.

Tüm bunlarla birlikte nöbetinizin sonuç aldığını düşünüyor musunuz?

Sonuç aldığını düşünüyorum. Karşımızda çok aciz durumdaydılar. Keşke o Meclis Genel Kurulu’nda olup da içeride durumu görseydiniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Meclis’te bir milletvekilinin yüzüne “milletvekilliğin düşmüştür” kararı okunuyor. Hani idam fermanı okumak gibi bir şey yani. Meclis Başkanı bunu kendisine nasıl yedirdi diye merak ettik. O kadar güçlüydük ki, ben hiç o kadar Meclis’te kendimizi güçlü görmemiştim. Çok güçlüydük.

“İlla genel kuruldan çıkacaksınız” dediler ve biz “çıkmıyoruz” dedik ve her türlü eylemi yaptık. Sloganlarımızı attık. Açıklamalarımızı yaptık. Tüm ulusal ve uluslararası medya bize bağlandı ve tüm dünya bizi izledi. Gerçekten haklılığımızla orada sessimizi yükselttik ve orayı ele geçirdik. Bakın kaçtılar Meclis’ten. İçeride duramadılar. Çünkü çok haksızlar. Sonra kendi isteğimizle çıktık genel kurulda. Grup toplantı odamıza geçtik. Bakın orada bir açıklama yaptık. Arkadaşlarımız dedi ki; “7 Haziran sonrasında en yoğun katılımlı bir basın toplantısı oldu.” İftihar ettik. Bakın havuz medyası bile gelmek zorunda kaldı. Görmezden gelemediler. Bu ne demek, gündemi belirlemişiz. Adalet Nöbeti etkisini yapmış ve Bahçeli oradan çıkartılmamız için açıklama yapmış. Demek ki çıldırtmışız. Hatta Bahçeli’nin açıklamasına ben çok güldüm. Milletin bir ferdini Meclis’ten çıkarmak için ‘yasa çıkaralım’ diyor. Halleri böyle perişanlık. Daha sonra gelip zorbalıkla çıkardılar ama bizi milletin kalbinde çıkaramazlar. Yenildiler. Biz kazandık biz. Cezaevine girene kadar da HDP’de devam edeceğim.

Newroz alanlarında HDP’nin sahiplenilmesi ve vekilliğinizin düşürülmesine karşı dillendirilen öfke neyi ifade ediyor. İktidar burada nasıl bir mesaj aldı sizce?

Gerçekten halkımız çok büyük bir sahiplenme gösterdi. Kapatma davası ve vekilliğin düşürülmesi halkta büyük bir öfke oluşturdu. Hınç oluşturdu. Büyük bir özlemle Newroz’u beklemeye başladılar. Bu çok net. Bakın Amed Newroz’u son yılların en muhteşem Newroz’u oldu. Van hakeza çok iyi ve heyecanlı bir kitle vardı. Alın işte size cevap. Evet sen Gergerlioğlu’nu pijama ile Meclis’ten atarsın, HDP’ye kapatma davası açarsın ama halk da sana böyle cevap verir. Sen şimdi halk ile uğraşacaksın. Halk ile uğraşılır mı ya? Sen halkı karşısına almışsın, halkı kendine düşman almışsın ve halkı kendine rakip görmüşsün. Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Yani sen şimdi diyorsun ki ‘ben yaptım oldu’. Halk da diyor ki, olmaz öyle. Sen benim için ordasın diyor. Halk olduğu için yönetim vardır, devlet vardır, iktidar vardır. Halk olduğu için sen halka rağmen nasıl böyle bir dayatmacılık yapıyorsun. Ben halkımıza çok teşekkür ederim. Büyük bir destek verdiler. Meydanlarda, Amed’de, Van’da. Halkımız bizim gözlerimizi yaşartıyor gerçekten. Biz bu halk için varız ve onlara ne kadar hizmet etsek azdır. Çünkü çok çileli ve gerçekten çok samimi ve yüreği tertemiz bir halk için biz mücadele ediyoruz.