Ermeni’yi Dövdürmeyecektik

[ A+ ] /[ A- ]

Ongun YÜCEL
Atılım

Hasta hükümdar babasını kaybeden bir oğul, toprağa sahip çıkar. Ancak, babasından kalan toprağın bir kısmına el koyamadığı için de sinirlidir. Elinde kalanın etrafını çitlerle örer. Çitlerin içinde kalanlara kendi hakimiyetinin kurulduğunu salık verir. Uzun zamandır o topraklarda yaşayanların bulunduğu bir köye gider. Görür ki bir Ermeni, bir Kürt, bir Türk aile vardır ve yan yana olan tarlalarını ekmeye devam etmektedirler. Bunların reislerini sıraya dizer ve konuşmaya başlar:

-Ey Ermeni bu topraklar bana ait. Hadi diğerleri Müslüman, sen Müslüman bile değilsin. Ne haddine benim topraklarımı işlemek.

Sözü biter bitmez elinde sopa öldüresiye saldırır Ermeni aileye. Sonra döner:

-Ey Kürt hadi bu yan tarlana sahip çıkan işleyen Türk. Sana ne oluyor, benden cevaz almadan toprağımı ekiyorsun.

Cümle sonuna gelmeden Kürt’e de saldırır. Türk köylü, Müslüman ve Türk olduğundan yırttığını düşünür, mutlu mesut tarlasını ekeceğini hatta yan tarlaların bile kendisinin olacağının hayalini kurmaktadır.

Kürt’ü iyice bir dövdükten sonra Türk köylüsüne döner:

-Ulan sefil! Sen kim oluyorsun da benim toprağımı ekip, ürünleri kendin için topluyorsun.

Sopa kan içinde kalır. Türk köylü zar zor kafasını kaldırır. Az ötesinde Kürt her tarafı darbelenmiş, kafasında şişler, gözleri mor uzanmaktadır. Ermeni köylü zar zor nefes almakta, inlemekte, son nefesini verir gibidir.

Türk köylü kafasını kaldırır, Kürt komşusuna şöyle der:

-Ermeni’yi dövdürmeyecektik.

Kıssadan hisse çıkarmak zor değil. Maalesef farazi bir öykü değildir anlatılan. Coğrafyamızın bir gerçeğidir.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra İttihat Terakki ile başlayan süreç, Türk egemenlerince aynen sürdürülür. İttihat Terakki, Anadolu’yu sistemli olarak Hristiyan ulus ve ulusal topluluklardan arındırma politikası izler. Ermeniler ve Süryaniler neredeyse eş zamanlı bu egemenlerin gadrine uğrar. Bu süreci Mustafa Kemal ve Kemalistlerin bir kısmı direk sahiplenmiyor olsa da, devamında izledikleri politika ve kurdukları tekçi resmi ideoloji, pratiğe canı gönülden sahip çıktıklarının kanıtıdır. Rumların yerlerinden edilmeleri, mübadeleler en bariz örnektir. Devamında ise özellikle Kürtlere dönük izledikleri sistemli katliam, inkar ve asimilasyon politikası tekçi ideolojinin diğer bir sac ayağıdır. Son olarak da, Alevilere dönük inkar ve asimilasyon politikası ve Dersim tertelesi ile beraber resmi ideolojinin politikaya geçirilmesinin diğer bir sac ayağı kurulmuştur. Ortada, nur topu gibi bir devlet ve ideolojisi vardır.

Özellikle Hristiyan ahaliden el koyduğu sermaye ile palazlanan Türk burjuvazisi bunlarla yetinmez. Yeni baskılar tertip eder; Varlık vergisini çıkarır, 6-7 Eylül olaylarını organize eder, Vakıf mallarına el koyar. Geldiğimiz günlerde, coğrafyamız kadim halklarından ancak bir avucu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayabilmektedir. Lozan Anlaşması ile devletçe kabul edilen haklarını bile çok sınırlı kullanabilmektedirler. Vakıf mallarına hala çeşitli mazeretlerle el konulabilmektedir. Okullarında karar verme mercindeki yöneticiler kendileri tarafından belirlenememekte, hala devlet tarafından atanmakta olan Türklerdir. Baskı geleneği sürmektedir.

Hrant’ın katledilişi, esas organizatörlerinin açığa çıkarılamaması, bizzat rol alanların ise serbest bırakılması dünün değil, bugünün sorunudur.

Sevag Şahin Balıkçı’nın askerde öldürülmesi, katilinin, yalan olduğu besbelli olan ifadeler silsilesiyle neredeyse aklanması bugünün sorunudur.

Adalet talebi, 1915 soykırımı dahil bugüne kadar tüm katliamlar, baskılar, haksızlıklar için günceldir.

Bu toprakları sadece Müslümanların ana yurdu gibi göstermek düpedüz yalandır. Katliamlara, sürgünlere uğratılan Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Rumlar, Aleviler coğrafyamızın basbayağı asli unsurlarıdır.

Bunu inkar eden, halkları kendi ulusal ve inançsal gerçekliklerini rahatça ifade edebilecekleri, yaşayabilecekleri özgürlüklerin bulunduğu bir ortamı yaratmayan tüm siyasi öznelerin demokratlığı hikayedir.

Soykırıma uğrayan Ermeni halkımız kendi taleplerini şöyle ifade ediyor: “… Meselenin insani boyutu yanında politik çerçevesinin de Türkiye-Ermenistan sınırı açılması, Diaspora Ermenilerine yurttaşlık verilmesi, yaşananların bir soykırım olduğunun kabul edilip özür dilenmesi, soykırım faillerinin basında ve ders kitaplarında ifşa edilmesi, Türkiye burjuvazisinin 1915 sonrası sermaye birikiminin hesabını vermesi ve soykırım mağdurlarına verilen zararın tazmini temelinde çizilmesi gerekmektedir.” (Nor Zartonk’un 24 Nisan vesilesiyle açıklaması- 2013)

Söz konusu talepler, gerçek bir barışın kazanılması, halkların eşitliğinin sağlanması için mücadele eden sosyalistlerce de kendi talepleri gibi sahipleniliyor, mücadele konusu yapılıyor ve yapılacaktır.