Yerevan merkezli Antik El Yazmaları Müzesi Madenataran’da araştırmacı olarak çalışan akademisyen, hak savunucusu Gayane Ayvazyan son yıllarda özellikle Karabağ meselesi hakkında görüşlerinden, eleştirilerini açıkça ifade etmekten ötürü hedef haline gelmiş, ölüm tehditleri almış ve birçok platformda lince maruz kalmıştı. Ayvazyan son olarak vatan hainliğiyle suçlanmış ve hakkında soruşturma açılması için ciddi karalama kampanyasıyla karşı karşıya kalmıştı. Ayvazyan yaşadığı süreci, günümüz Ermenistanı’nın insan hakları ve ifade özgürlüğü çerçevesinde Agos’a değerlendirdi.
Son aylarda düşüncelerinizden ve faaliyetlerinizden dolayı size karşı ciddi karalama kampanyaları başlatılmış, hatta ölüm tehditleri almıştınız. Ne zamandan beri hedef halindesiniz?
Her şey 2019’da başladı. Nikol Paşinyan’ın Karabağ’da söylediği meşhur “Artsakh Ermenistan’dır. Bitmiştir” lafına müteakiben, Ermenistan’ın Karabağ meselesinde ve Azerbaycan’la dış politikasının değişimiyle başladı. Böylece barış yolunu seçtiğine dair umudumuz da yok oldu. 2018’deki devrim sonrası şans mıydı, talihsizlik miydi bilemedim ama Karabağ meselesinde Ermenistan’ın resmî söylemini araştırmaya başladım. 30 yıl için günlük medya taraması yaptım, özellikle de resmî gazeteleri hiç kaçırmadan araştırdım. Orada Karabağ meselesinde Ermenistan’ın siyasi elitinin ne denli berbat politika yürüttüğünü, halkı ne kadar manipüle ettiğini gördüm. Araştırmayı tamamlamam Paşinyan’ın bu açıklamayı yaptığı döneme denk geldi. Bu konuda hem röportajlar verdim hem de Facebook hesabımdan paylaşımlar yaptım. Azerbaycan medyasının ilgisinden dolayı orada da yayılmaya başladı. O zaman da hedef halindeydim ama henüz “Kızım, Gayane jan, sen anlamıyorsun, belki durumu hiç idrak etmiyorsun” şeklinde, çoğunlukla erkeklerin bana bir şeyler anlatması gibiydi durum. Sakin olmamı, dikkatli konuşmamı tavsiye ediyorlardı. O dönemden günümüze kadar hedef halindeyim. Tehditler de giderek arttı.
Eleştirilerin tehdide dönüşmesi Karabağ savaşıyla mı başladı?
Temmuz 2020’de Ermenilerin Tavuş bölgesindeki çatışmalarda Ermenilerin ‘sözde’ zaferini de yazıyordum. Aslında yazdıklarım kişiseldi. Ailem Tavuşlu ve askerî harekâtın olduğu bölgede yaşayan büyükannem, akrabalarım var. O bölgedeki halkın düşüncelerini iyi bilirim. Savaştan nasıl etkilendiklerini de. Bunları çocukluğumdan beri her gittiğimde görüyordum. Ancak bu bile, büyükannem için endişe etmek bile yasaktı. Orada doğrudan ateş altında kalan halkın Yerevan’da kafelerde oturanlarla aynı biçimde düşünmediğini anlatmak, paylaşmak fazla görüldü. Sonra 44 gün süren ikinci Karabağ savaşı başladı. Her gün paylaşımlarda bulunuyordum. Bilerek herhangi bir gazeteye sürekli yazı göndermiyor, onun yerine Facebook hesabımdan herkese açık bir şekilde paylaşıyordum. Herhangi bir kuruluşa değil, herhangi bir ücret karşılığında da değil. Herkese açıktı yazdıklarım. Tehdit mektupları almaya başladım. O dönemden sonra iyice hedef haline geldim.
Başka gelişmeler de oldu. Azerbaycan merkezli bir YouTube kanalına verdiğim röportajda Ermenistan’daki akademik eğitim hakkında konuştum. Çok yüksek izlenme sayısına ulaştı. Bu da tetikledi. İnsanlar fotoğraflarımı paylaşarak şiddet çağrısı yapıyor, nefret söyleminde bulunuyorlardı. Söylediklerimin Azerbaycan’da yayılmasıyla epey takipçisi olan bir blogger tarafından hedef gösterildim ve saldırılar daha da arttı.
Savaş sonrası Syunik Bölgesi’nde sınırları belirleme çalışmalarıyla birlikte “Syunik’i de sattılar, gölü de verdiler” gibi kışkırtıcı medya paylaşımları başladı. Ben de o günlerde yazılarımda bu paniği eleştirdim ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını aldığı zamanlar toplumda bundan dolayı benzer bir paniğin oluşmadığını dile getirdim. Bir kilometre bu taraf, o taraf, bunlar ortaya çıkacaktı, konuşulacaktı ama bundan halk arasında panik yaratmaya da lüzum yoktu. Özellikle de bu manipülasyonun hangi siyasî cepheden ortaya atıldığı çok belliyken. Entelektüellerden biri, beni kastederek “Bu kişinin Madenataran’da ne işi var? Nasıl halen orada çalışıyor?” dedi. Bundan sonra toplumsal gerginlik çok arttı. Bunun altına yorum yapanlar ailemi, beni tehdit ediyor, özel mesajlarla gelen ölüm tehditlerinin sayısı artıyor.
Karabağ konusunda düşüncelerinizden dolayı uğradığınız saldırılara çalıştığınız kurum nasıl yaklaştı?
Bu lince Madenataran da katıldı. Bunun sebebiyse Madenataran’da sendika kurucusu ve başkanı olmam ve müdüre karşı dava açmış olmam. Bütün gelişmeleri fırsat bilip benden kurtulmaya çalıştılar. Bu yetmezmiş gibi Ermeni Devrimci Federasyonu da beni hedef gösterdi ve Ermenistan Millî Güvenlik Servisi’ne beni vatan hainliğiyle cezalandırmaları için başvuru yaptı. Bunların derdi de başka. 2020 yazında devletin Armenoloji konsepti üzerine bir makale yayınlamıştım. Makalede Armenolojiyi geliştirme politikasının, bir Taşnak’ın ‘21. yüzyıl Armenoloji’ adlı makalesinden ibaret olduğunu yazmıştım. Bu konseptin faşist unsurlar içerdiğini kanıtlamıştım. İşten çıkarmayı, ardından Millî Güvenlik güçlerine teslim etmeyi ve beni hapse atmayı hedefliyorlar
Size yapılan saldırılar çok farklı yerlerden gelmiş. Bu kadar kabul edilmesi zor, ‘sindirilemez’ neler yazıyorsunuz?
Aşırı radikal şeyler yazmıyordum. Ben Karabağ halkının tayin hakkını tartışmıyordum. Bunun, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının hakkı olarak kabul ederek bu konuda yorum yapmaya hakkım olmadığını düşünüyordum. Benim yaptığım şey sorunun çözümünde Ermeni aşırılığına yer olmadığını yazmaktı. Ben bu çözüm senaryosundan bahsettim, Ermenistan’ın bütün hükümetlerinin kabul edip masaya oturdukları fakat halkı bilgilendirmedikleri, eksik bilgilendirdikleri senaryodan bahsediyordum kısaca. Bu çatışmanın tek çözümü uzlaşmaydı, bunun da ilk adımı, gaspedilmiş yedi bölgenin iadesiydi. Evet, bunlar özgürleştirilmiş bölgeler değil, işgal edilmiş bölgelerdi. Bu basit gerçeği kabul etmek lazım. Bir tarafta tayin hakkını savunan ve hakları ihlal edilmiş Ermeni halkı varken, diğer tarafta da Azerbaycan halkı var ve onların hakları da ihlal edilmişti. İki hakları ihlal edilmiş halk sonuç olarak bir barışa gitmeli. Bunun hakkında yazdıklarımın hiçbiri devrim yaratacak metinler değildi.
Hem toplum hem belli siyasî güçler tarafından bu kadar hedef haline gelmeniz, ciddi tehditler almanız, buna rağmen ülkeyi terketmemenizi Ermenistan’daki insan hakları, ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirir misiniz?
Her şey bitmedi. Her an, herhangi bir yazı, devletin güvenliğine tehdit olarak görülebilir. Ancak günümüzde Ermenistan’da ifade özgürlüğü ve insan hakları çok daha iyi durumda. Bu da 2018’deki iktidar değişikliğiyle sonuçlanan halk hareketiyle bağlantılı. Bu seçimlerden sonra bu çizginin devam edeceğini ve güçleneceğini umuyorum. Buna rağmen demokrasi kazandı diyemem. Demokrasi kurumu mevcut değil Ermenistan’da ve insan hakları, ifade özgürlüğü liberal çerçevede değerlendirilmeli. Varsa da bu çerçevede var. İfade özgürlüğü var, son üç yılda iktidar kimseyi ‘cezalandırma’ gibi bir yere yönelmedi. Ancak medyanın büyük çoğunluğu eski oligarşik rejimin elinde ve istedikleri insanı hedefe alıyor, saldırıyorlar. Buna karşı da alternatif medya, çevrimiçi platformlar çok az. Bir de sansürden/otosansürden bahsetmemek mümkün değil. Totaliter düşünce yapısı öyle bir boyut aldı ki Facebook arkadaşları listende bulunan insanlar seni linç etmeye karar verebilir, etiket yapıştırabilir. Bunu arkadaşların ve çevrendeki insanlar da yapabilir. Bu, bu açıdan ifade özgürlüğüne bir tehdittir. Mahkemeler, haklarımızı korumak için varken, aslında bu işlevi görmüyorlar. Bana ölüm tehditleri, şiddet mesajları gönderenleri mahkemeye vermeyi düşünmüyordum da. İnsan hakları var gibi duruyor, iktidar en azından bunu halkın elinden almıyor ama bunu yapan ve güçlü olan gruplar var.
Kaynak: Agos