‘Ermeniler belgelerini çıkarsın’ diyenlere en güzel cevap

[ A+ ] /[ A- ]

nm_berge_photo_zakarya_mildanoglu_1542

Ferda BALANCAR
Agos

Zakarya Mildanoğlu’nun ‘Ermenice Süreli Yayınlar 1794-2000’ adlı kitabı Aras Yayıncılık’tan çıktı. Mildanoğlu’nun çalışması, ilk Ermenice gazete Aztarar’ın yayım tarihi olan 1794’ten başlayarak 2000’e dek yayımlanan 3.650’ye yakın Ermenice süreli yayını bir araya getiriyor. Başta Türkiye, Ermenistan, Rusya, Amerika, Gürcistan, Azerbaycan, Suriye, Lübnan, İtalya ve Fransa olmak üzere oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış haldeki Ermenice süreli yayınları okura kronolojik olarak sunan kitapta Mildanoğlu’nun kişisel arşivinin yanı sıra M. A. Paployan’ın ‘Hay Barperagan Mamulı, Madenakidagan Hamahavak Tsutsag 1794-1980’ başlıklı çalışması ana kaynak olarak kullanılmış. 1981-2000 yıllarının süreli yayınları ise farklı çalışmalardan derlenmiş.

Mildanoğlu, yayınlarla ilgili açıklamaları da yine ansiklopedik ve bibliyografik nitelikli kitaplardan derleyerek Türkçeye aktarmış. Kitapta yer alan görsellerin ise bir kısmı yine yazarın kendi arşivinden sağlanmış, bir kısmı ise Ermenice süreli yayın arşivi bulunan çeşitli Ermenistan ve Diaspora kütüphanelerinden bir araya toplanmış.

Zakarya Mildanoğlu ile aşağı yukarı 30 yıllık emeğinin ürünü olan kitabını ve Ermenice süreli yayınların 200 yılı aşkın tarihini konuştuk.

Kitabın sunumundan anladığımız kadarıyla 1980’lerden bu yana Ermenice süreli yayınlarla ilgili araştırma yapıyorsunuz. Mimarsınız ve o dönemde yoğun siyasi faaliyetler içerisindeymişsiniz. Bu konuyu çalışmak nereden aklınıza geldi?

Bu konuyla ilgilenmeme neden olan kişi Sarkis Çerkezyan’dır. Benim siyasi geçmişim de Sarkis Usta’yla çok ilişkilidir. 1974’te onun önerisiyle TKP’ye üye olarak kabul edildim. O her karşılaştığımızda Ermeni edebiyatı, sanatı, kültürü konusunda mutlaka bir şeyler anlatırdı. O kadar pozitif anlatırdı ki insanda merak duygusu uyandırırdı. 1983’te üç yıl kaldığım cezaevinden çıkınca, Ermeni okuluna giden çocuklarıma ders çalıştırmaya başladım. İşte o günlerde, Tıbrevank’ta öğrendiğim ve daha sonra neredeyse hiç konuşmadığım Ermenicemi hatırlamaya başladım.

Ermeniceyi lise yıllarından sonra unutmuş muydunuz?

Unutmuştum çünkü evde de Ermenice konuşulmazdı. Çocukları çalıştırırken süratle Ermenicemi hatırladım. O sıralar elime bir tomar Ermenice eski gazete geçti. Ama o tomarın elime nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Belki de Sarkis Usta vermiştir. O gazetelerden birinde, sanıyorum Püzantion’un bir sayısında, Ermeni basın yayın tarihi üzerine bir makale vardı. O makale çok ilgimi çekti. O makaleyle birlikte basın yayın tarihi konusuna dalmış oldum. Daha sonra Sarkis Usta elindeki gazeteleri verdi bana. Onun en büyük hayali Ermenistan’a gitmekti. Ben de onun bu hayalini gerçekleştirmesine yardımcı oldum. Ona Ermenistan’dan Ermeni basın yayın tarihiyle ilgili belli başlı kitapları sipariş ettim. Sarkis Usta da o kitapları zar zor da olsa bulup getirdi. O kitapların dipnotları, kaynakçaları filan derken, konuyla ilgili arşivim hızla büyüdü. Tabii bunun çok da yüksek bir ekonomik maliyeti oldu. Bu konuda bana anlayış gösteren eşim Jale’ye de teşekkür ederim.

2008’de ilk kez Ermenistan’a gittiğimde, basın yayın tarihiyle ilgili üç bavul kitap getirdim. Bu arada sadece Ermenistan ve Türkiye’yi değil, Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’daki Ermeni basın yayın tarihini de izlemeye başladım. Özellikle Ermenistan Bilimler Akademisi Bülteni’ni yakından izliyorum. Akademiye bağlı enstitülerin yayınladığı bültenler de var. Onları da izliyorum. Ayrıca Viyana’ya gidip Mıhitaryanlar Birliği Merkezi’ni de gezdim. Orası muhteşem bir bilgi-belge hazinesi niteliği taşıyor. Sadece kitap değil, halıdan karikatüre kadar muhteşem bir hazine var orada. Kütüphanesi de öyle…

Bu konuya ilgimin sürekli hale gelmesinde Hrant Dink’in de büyük katkısı var aslında. Süreli yayınlar konusuna merak saldığımın beşinci yılı filandı, bu konuyla ilgilendiğimi duyunca, “Ne duruyorsun ahparik, sana Agos’ta bir köşe verelim Tarihte Bu Hafta diye, sen o gazetelerden oku çıkart” dedi. Ben daha kendimi bu konuda emekleme safhasında görürken Hrant’ın ısrarıyla bu işe giriştim. Bu da konuyla ilgimin yoğunlaşmasına neden oldu.

Kitabınızdan öğrendiğimiz kadarıyla Ermenice süreli yayınların içeriği sadece Ermenileri değil, bu coğrafyadaki bütün halkları ilgilendiriyor aslında. Öyle değil mi?

Evet, kesinlikle. Osmanlı coğrafyası üzerine kurulan her ülkeyi ilgilendiriyor. Bu yayınlarda bu coğrafyayla ilgili çok önemli bilgiler var. Ekonomiden edebiyata, savaştan ticarete kadar her konuda büyük bir bilgi kaynağı bunlar. Hani hükümet diyor ya “Ermeniler belgelerini çıkarsın”. Belge, işte bu süreli yayınlar. Bunlara bakan 1915’ten önce ve sonra bu coğrafyada neler yaşadığını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlayabilir. Bu yayınlara gönderilen şikayet mektuplarından, reform taleplerine kadar pek çok şey Ermenilerin neler yaşadığını gözler önüne seriyor. Anadolu’da yaşanan tüm Ermeni katliamlarını günü gününe bu yayınlardan izleyebilirsiniz. Sadece bugünkü Cumhuriyet sınırları içerisindeki 42 farklı yerleşim biriminde gazete yayımlanmış. Mesela Van’da 20 gazete yayınlanmış. İstanbul, İzmir’i saymıyorum bile. Adapazarı, İzmit, Eskişehir, Sivas, Kayseri vesaire… Ermeni harfli Türkçe yayınlar da başlı başına bir kaynak. Tam 47 adet Ermeni harfli Türkçe süreli yayın yayımlanmış bu ülkede. Ayrıca Osmanlı Resmi Gazetesi de Rumca, Arapça,Sırpça olduğu gibi Ermenice de yayınlanıyordu. Osmanlıdaki çok dilliliği resmi gazetede görüyoruz. Ermeni kültüründe üç ‘vazgeçilmez’ var. Kilise, okul ve gazete. Ermeniler nereye giderlerse, önce bir kilise kurmuşlar, sonra da onun yanına bir okul. Daha sonra da bir yaprak bile olsa bir yayın yapmışlar.

Peki, bu yayın geleneği nereden geliyor?

Bu, el yazmaları geleneğinden geliyor aslında. Yani Ermeniler, Ermeni alfabesinin keşfiyle birlikte Süryaniceden Yunancadan pek çok tercüme yapmışlar. Ayrıca manastır hayatı da bir tür üniversite gibi. Manastırlar el yazmalarının merkezi. Yazı geleneği var, Ermenilerde. Ayrıca el yazmaları da kutsaldır. Erken sayılabilecek tarihlerde global bir millet olmuş Ermeniler. İlk süreli yayın olan Aztarar’ın Hindistan’da yayımlanması, ilk kitabın Venedik’te basılması da bunu gösteriyor zaten. Hindistan’da ticari bir koloni kurmuşlar mesela. Ticaret yaşamı son derece zengin ve geniş ufuklu olduğu için tüccarlar süreli yayınları desteklemişler. Eğitim de sadece ders kitaplarından ibaret değil. Her okulun bir gazetesi var. Kadın derneklerinin, siyasi partilerin, hepsinin gazeteleri var. Ayrıca mizah, edebiyat gibi farklı konularda da pek çok süreli yayın var.

Bu kadar uzun süredir bu konuyla ilgili çalışıyorsunuz. Kitaba koymadığınız pek çok şey de vardır. Öyle değil mi?

Evet. En başta bu kitabın üç dört cilt olacağını düşünüyordum. Elimizdeki kitap, özetin özeti gibi oldu.

Neler koyamadınız kitaba?

Mesela Ermeni matbaacılık tarihiyle ilgili hiçbir şey koyamadık. Yazı işleri müdürleri, yayın yönetmenlerinin biyografilerini koyamadık. Bu tür eksikler var.

Peki, bu kitabın devamı gelecek mi?

Gelecek. En azından gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Önceliği neye vereceksiniz?

Süreli yayınların 1980’e kadar olan kısmını çok yoğun çalıştım ama 1980’den günümüze olan kısmı çok hızlı çıktı. 1980’den günümüze olan döneme çok fazla yoğunlaşamadım. Bu konuda ek bir çalışma yapmamız gerekiyor. Kısa sürede 300 civarında süreli yayını bir araya getirdik ama aslında 1980’den bu yana 600 civarında süreli yayın olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca biyografiler de hazır gibi aslında. Ermeni basın yayın tarihine girmiş yüzlerce insan var.

1915’e kadar ve 1915’ten sonra süreli yayınlarda ne değişmiş?

Bunun istatistiğini de çıkardım. 1910-1920 arasında süreli yayınlar sayı olarak zirve yapmış. 1920’den sonra ise inanılmaz bir düşüş var. 1920’den 1980’lere kadar sürekli bir düşüş var. Bugün baktığımızda ise Türkiye’de sadece üç gazete var.

1915’ten sonraki süreli yayınlarda içerik açısından ciddi farklılaşma var mı?

Öncelikle pek çok yayın zaten varlığını sürdüremiyor. Sürdürebilenlerin hepsinde içerik olarak büyük değişiklik var. Siyasi konulara ya hiç girmiyorlar ya da girseler bile son derece ölçülü bir dil kullanıyorlar. Öte yandan, Türkiye dışındaki ülkelerde ciddi bir süreli yayın faaliyeti 1915’ten sonra göze çarpıyor. Mesela ABD’de, Fransa’da, Suriye’de Mısır’da bu çok açık. Ermenistan’da ise özellikle Sovyet döneminde tam bir süreli yayın patlaması yaşanıyor ama Sovyet rejiminin kontrolünde tabii.

Tirajlarla ilgili bilgi var mı?

Somut bilgi yok ama gazetelerin içeriğinden, tirajlarının yüksek olduğunu anlıyorsun. Mesela gazetenin arkasında diyor ki “Püzantion’u Samsun’da tütüncü Garabet’in dükkanında bulabilirsin”. Haberlerin nerelerden geldiğinden de anlıyorsunuz gazetenin yaygınlığını. Çok geniş bir coğrafyadan okur mektupları ya da haber ve yorumlar geliyor.

Taşra ve İstanbul farkı var mı?

Var. Taşrada misyonerlik yayınları var. Bir de tabii siyasi partilerin yayınları var. Misyonerlerin yayınları toplumun sorunlarıyla ilgilenmiyor. Onların kaygısı kendi mezheplerini Ermeniler arasında yaymak. Ama tabii Taşnak, Hınçak ve Ramgavar gibi partilerin gazeteleri toplumsal sorunlarla yakından ilgili. Tabii İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin arşivine girebilsek, orada taşradaki süreli yayınlarla ilgili çok daha farklı bilgilere de ulaşabiliriz.

ZAKARYA MİLDANOĞLU KİMDİR?

1950 yılında Kayseri’nin Ekrek [Köprübaşı] köyünde doğdu. İlkokulu İstanbul Şişli’deki Karagözyan Yetimhanesi’nde, ortaokul ve liseyi Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Okulu’nda okudu. İTÜ’de mimarlık eğitimi aldı. Üniversite yıllarında gençlik hareketlerinde ve Türkiye İşçi Partisi faaliyetlerinde aktif yer aldı; İlerici Gençler Derneği’nin kurucularından oldu. 1976’da Türkiye Komünist Partisi’ne girdi. 12 Eylül’de TKP İstanbul davasından tutuklanarak üç yıl hapis yattı. TBKP’nin kurucu kadrosunda yer aldı ve İstanbul İl Başkanlığı görevinde bulundu. 1986’da Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği ikinci başkanlığını yaptı. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TUSTAV) ve Sosyalist Birlik Partisi’nin kurucu kadrosunda yer aldı. Mimarlık kariyeri boyunca, Türkiye’nin ilk havagazı fabrikası olan Kuzguncuk Gazhanesi ile Shell Türkiye Genel Müdürlük Binası’nın inşası; Ortaköy Andonyan Birliği Manastırı ve Beşiktaş Meryem Ana Kilisesi restorasyonu gibi projeleri hayata geçirdi. Türkiye Ermenileri Patrikliği gözlemcisi olarak Van Akhtamar Surp Haç Kilisesi’nin restorasyon çalışmalarına katıldı. 2012 Yerevan Bienali’ne sunduğu Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi Restorasyonu projesi ile ödüle layık görüldü. 2008-2011 yılları arasında Agos’ta köşe yazarlığı yaptı. Amerika ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde, İstanbul, İzmir, Van ve Ankara’da Ermeni sanat tarihi, Anadolu Ermeni yerleşimleri, Ermeni basın tarihi üstüne pek çok konuşma yaptı, sempozyumlara katıldı.