Ermeni Soykırımı’nın Yaşayan Delili

[ A+ ] /[ A- ]

Robert Fisk
Independent

Ucuz beton bir dikdörtgen, sadece küçük bir mezar görülüyor, sarı vahşi liliumlarla kutsal kılınmış. İçinde 300 den fazla çocuğun toz kemik ve kafatasları ve kalça kemiği kırıntıları, koleradan ve açlıktan ölmüş 1915lerin büyük soykırımın Ermeni öksüzleri ki Türk makamları Beyrut sırtlarındaki dönme bir Katolik kolejinde onları ‘Türkleştirmeye’ uğraştılar. Ancak, o kesme taş yapılı ironik güzel okulun dar yatakhanesinde hayatta kalan üç ve 15 yaş arasındaki 1.200 çocuğun bilinmeyen hikayesidir ki Türklerin 1915lerde gerçekten Ermenilere karşı soykırım uyguladıklarını kanıtlamaktadır.

Barack Obama ve onun uysal Dışişleri Bakanı Hillary Clinton – ki şimdi ABD Kongresinin 1,5 milyon Ermeninin Osmanlı Türk katliamını soykırım olarak kabulünü önlemek için acınacak şekilde kampanya yapıyorlar – burada Lübnan tepesideki köye gelip utançla kafalarını asmaları lazımdır. Bunun içindir ki Türk kuvvetleri tarafından Birinci Dünya Savaşı zirvesinde aileleri zaten öldürülmüş olan ufak ve savunmasız çocuklara karşı şiddetin korkunç hikayesi bir trajedidir, bazıları ne kadar eziyet çektiklerini ve açlıktan ölmemek için kendi akranları yetimlerin iskeletlerini yemek zorunda kaldıklarını hatırlamakta idiler.

Cemal Paşa, 1915 soykırımının mimarlarından biri, ve – ne yazık ki – Türkiye’nin ilk feministi Halide Edip Adıvar, sistematik olarak Ermeni kimliğinden mahrum etmekle ve kendilerine yeni Türk isimleri verip onları müslümanlığa döndürmekle ve ermenice konuştukları taktirde vahşice dövülmekle bu terör yetimhanesini çalıştırmakta yardımcı olmuşlardır. Antoura Lazarist koleji rahipleri, orijinal Lazarist öğretmenlerin Türkler tarafından nasıl ihraç edildiklerini ve Cemal Paşanın kendi Alman muhafızı ile ön kapıya gelip te müezzinin müslümanları dua çağrısına başladığında nasıl Meryemana heykelini çan kulesinden indirdiklerini kaydetmişlerdir.

Şimdiye kadar, Ermenilerin bir soykırıma maruz kalmış oldugu konusu bir kasıtlı katliam niteliğinde kalmıştır. Fakat, BM Sözleşmesi’nin Soykırım Önleme ve Suçun Cezalandırılması ile ilgili 1951 senesinin II nci Maddesindeki özel soykırım tanımı şudur – “tamamen veya kısmen, bir ulusal, etnik, ırksal veya dini grubu imha etmek” – ve şunu içerir “bir grubun çocuklarını zorla başka bir gruba nakletmek”. Bu tam olarak Türklerin Lübnanda yaptıkları şeydir. Kolejin mevkiinde fiziksel egzersizler yapan çıplak Ermeni çocuklarına ait yüzlerce fotoğraf halen mevcuttur. Hatta bunlardan birinde 1916 yılında Cemal Paşanın basamaklarda genç ve güzel Halide Adıvarın, ki bazı isteksizliklerinden sonra yetimhaneyi çalıştırmayı kabul etmiştir, yanında duran resmidir.

1989 yılında vefatından evvel Karnig Panian – ki 1916 yılında Antouraya geldiğinde altı yaşında idi – kendi isminin nasıl değiştirildiğini ve kendisine nasıl 551 kimlik numarasının verildiğini ermenice olarak kaydetmişti. “Her gün batımında 1.000 ‘den fazla öksüz huzurunda Türk bayrağı indirildiğinde “General Paşaya Uzun Hayat” diye okumaları lazımdı. Bu törenin ilk parçasıydı. Sonra günün günahkârları için ceza zamanı vardı. Onlar bize falaka [ayak tabanlarını sopa ile dövmek ] çekerlerdi ve en üst derecedeki ceza ise Ermenice konuşmak idi. ”

Panian, kötü muamele ya da fiziksel güçsüzlük yüzünden nasıl birsürü çocuğun öldüğünü tarif etmişti. Onlar kolejin eski şapeli arkasında gömülmüşlerdi. “Geceleri, çakal ve azgın köpekler mezarları kazıp kemikleri şuraya buraya serperlerdi … gece, çocuklar yakındaki ormana koşar elma ya da bulabilecekleri her türlü meyve ararlardı – ve ayakları kemiklere takılırdı. Kemikleri odalarına götürür ve gizlice öğürdükten [havanda dövmek] sonra çorba pişirirlerdi veya buğdaya karıştırırlardı, böylece, yetimhanede yeteri kadar gıda olmadığından bunları yiyebilirlerdi. Onlar ölü arkadaşlarının kemiklerini yemişlerdi. ”

Kolej kayıtlarına göre, Emile Joppin, Antoura Lazarit Koleji baş rahibi, okul dergisinde 1947 senesinde şunları yazdı “Ermeni yetimleri islama dönüştürüldüler, sünnet edildiler ve kendilerine Arap veya Türk yeni isimler koydular. Onların yeni isimleri vaftiz isimlerinin ilk baş harflerini muhafaza ederek verildi. Dolaysiyle, Haroutioun Nadjarian’a Hamed Nazih adı verildi, Boghos Merdanian Bekir Mohamed oldu, Sarkis Safarian’a Safouad Sulieman adı verildi. ”

Lübnan doğumlu Ermeni-Amerikan elektrik mühendisi Misak Kelechian bir hobi olarak Ermeni tarihini araştırdı ve 1918 senesine ait, İngiliz ve Fransız ordularından kurtulduktan sonra Antoura Kolejine varan ve hayatta kalmış yetimlerle konuşmuş olan bir Amerikan Kızıl Haç görevlisi Stephen Trowbridge tarafından hazırlanmış özel baskılı ve çok nadir bir rapor ele geçirdi. Onun [Misak Kelechian] daha yeni açıklaması, Rahip Joppin’in 1949 incelemelerini tamamen desteklemektedir.

“Çocukların Ermeni ya da Kürt kökeni ile ilgili beher iz ve imkân dahilinde beher hatıra yok edilmeli idi. Türk adları tahsis edildi ve çocuklar İslam kanunlarının ve geleneklerinin tayin ettiği yöntemlere katlanmağa zorlandırıldılar… Ermenice ya da Kürtçe bir kelimeye dahi izin verilmedi. Öğretmenler ve nezaretçiler çocukların hayatları üzerine Türk inançlarını ve geleneklerini damgalamak amacıyla ve Türk ırkının şöhretini prestijini muntazaman akıllarına sokmak için dikkatlice eğitildiler. ”

Halide Adıvar, daha sonra New York Times tarafından “Türk Jean d’Arc” ‘ ı olarak övüldü – bu vasıflandırmaya Ermeniler elbette karşı çıktılar – İstanbul’da 1884 yılında doğdu ve Osmanlı başkentinde bir Amerikan kolejine gitti. İki kez evlendi ve dokuz roman yazdı – Trowbridge bile onun “olağanüstü edebi yetenekli bir bayan” olduğunu kabul etmişti – ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Mustafa Atatürkün Türk Kurtuluş Ordusunda bir kadın subay olarak görev aldı. Daha sonra hem İngilterede hem de Fransa’da yaşadı.

Ve yine Kelechian, 1926 senesinde New Yorkta yayımlanan Adıvarın uzun zamandan beri unutulan ve kendine has anılarını buldu, anılarında Adıvar Şamdaki Türk 4ncü Ordu komutanı Cemal Paşanın eşliğinde nasıl Antoura yetimhanesine döndügünü hatırlar. “Dedim ki: Bu zor günlerde ne kadar mümkün olabildiyse, siz de Ermenilere o derece iyi davrandınız. Neden siz Ermeni çocuklarına Müslüman isimleri verilmesine izin veriyorsunuz ? Bu Ermenileri müslümanlığa çevirmeye benziyor ve bir gün, Türklerin gelecek nesilinde, tarih bunun intikamını alacak.” “Sen idealistsin” diye vahimce cevap verdi, “ve tüm idealistsler gibi gerçeklik duygusu eksikliği var sende … Bu, bir Müslüman yetimhanesidir ve sadece Müslüman yetimlerine tahsis edilmiştir.” Adıvara göre, Cemal Paşa “onların sokakta ölmelerine dayanamam” demiştir ve savaştan sonra “kendi halklarına” döneceklerine söz vermiştir.

Adıvar Generale der ki : “Benim böyle bir yetimhane ile hiçbir ilişkim olmamasını istiyeceğim ” fakat iddia eder ki Cemal Paşa şu şekilde cevaplandırmıştır: “İstiyeceksin, onları sefalet ve acı içinde gördüğün taktirde onlara gideceksin ve bir an bile onların adları ya da dini hakkında düşünmiyeceksin.” Onun [Adıvarın] tam olarak yaptığı da budur.

Her halukarda, Adıvar, daha sonra savaş zamanı, 20nci yüzyılın ilk soykırım mimarı Talat Paşa ile konuşmuş ve Ermeni “tehcirini” tartışırken nasıl adeta öfkelendiğini ve şunu söylediğini anımsamıştır: “Bana bak, Halide … Benim kalbim de seninki kadar iyi, ve gece beni uyanık tutup ızdırap çeken insanı düşündürür. Ama bu kişisel bir şey, ben burada, bu dünyada halkımı düşünüyorum, duyarlılıklarımı değil … Balkan Savaşında [1912] eşit sayıda Türkler ve Müslümanlar katledildi, henüz dünya ses çıkarmadı. Ben kaniyim ki bir ulus kendi çıkarları için en iyisini yapsa ve başarılı olsa , dünya hayran kalır ona ve prensip sahibi diye düşünür. Ben yaptığım için ölmeye hazırım ve bunun için öleceğimi biliyorum. ”

Trowbridge Antoura yetimleri ile karşılaştığında Talat Paşanın öylesine ürpertici konuşmasının ızdırabı Trowbridge’ye aşikâr oldu. Çoğu ailelerinin öldürüldüğünü ve kızkardeşlerine tecavüz edildiğini görmüştü. Malgaradan gelmiş olan Levon 12 ve 14 yaşlarındaki kız kardeşleri ile evinden sürülmüştü. Kızları Kürtler almıştı – Türklere müttefik – “cariye” olarak ve çocuk da aç kalmış ve işkence görmüştü, Trowbridge kaydetmistir. Sonunda onu ele geçirenler onu Antoura yetimhanesine vermişlerdir.

On yaşındaki Takhouhi – adı Ermenice “kraliçe” anlamına gelir ve o zengin bir zeminden idi – Tekirdağdan Marmara Denizi üzerinden ailesiyle birlikte Konyaya giden bir yük trenine konuldu. İki kardeşinden ikisi de kamyonda öldü, anne ve babası tifoya yakalandılar – Takhouhinin ve Halep’teki ağabeyinin [büyük kardeşi] kollarında öldüler – ve sonunda onu bir Türk subayı almış ve Muzeyyan müslüman adı ile Antouraya gelmiştir. Trowbridge, Tekirdağda birini bulmayi ve ailesinin mülkünü geri almayı yanıtladığında Takhouhi: “Eğer ağabeyimi tekrar bulamıyorsam ben herhangi başka bir şey istemiyorum.” Kardeşinin daha sonra Şam’da öldüğü bildirildi.

Trowbridge Altourada bulduğu çocukların daha birsürü trajedilerini kaydeder, Halidenin ve Cemal Paşanın yetimhane basamaklarında çektirdikleri fotoğrafları acıyla eleştirir …Sanki Osmanlı modernizm liderleri olarak poz verenler diye. Onlar farkında mı dış dünya bu fotoğraflar için ne düşünür? ” Trowbridge’in açıklamasına göre, sonunda sadece 669 çocuk hayatta kalmıştır, bunlardan 456 tanesi Ermeni, 184 ü Kürt ve 29 u Suriyeli. Talat Paşa aslında kendi günahları için öldü. Berlin’de 1922 yılında bir Ermeni tarafından öldürüldü – vücudu daha sonra Türkiye’ye Adolf Hitler’in kesin emriyle iade edildi. Cemal Paşa, Tiflis’te bir türk kasabasında öldürüldü. Halide Edip Adıvar 1939 yılına kadar İngiltere’de yaşadı ve sonra Türkiye’ye döndü, İngiliz edebiyatı profesörü oldu, Türk meclisine seçildi ve 1964 yılında 80 yaşında öldü.

Çocukların kemikleri, Lazarit Rahiplerinin yeni sınıflar inşası için temel kazdırırken ancak 1993’te meydana çıktı. Kalıntılardan geriye kalan kemikler, Kolej ruhanilerinin defnedildiği küçük mezarlığa saygıyla taşındı ve tek ve derin bir mezara kondu. Kelechian , 5 feet yüksekliğinde bir duvarın üzerinden uzun ağaçların gölgelediği bu üzüntü yerini görmem için bana yardımcı oldu. Onların toplu mezarı ne isim ne de mezartaşı ile belirtilmiştir.


Tercüme: Ari Armen

İngilizce Orijinal Metin:
Living proof of the Armenian genocide
By Robert Fisk
http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/living-proof-of-the-armenian-genocide-1918367.html