Ermeni Edebiyatı ya da Yeni bir Dünya ile Buluşma

[ A+ ] /[ A- ]

Ragıp ZARAKOLU
Evrensel Gazetesi

Bin yıldır bir arada yaşayan iki halk, yani Ermeniler ile Türkler arasındaki kopukluk inanılmaz boyutta. Bunun en somut göstergesi Ermeni edebiyatının Türkiye’de bilinmeyişi diyebiliriz.

Batı dillerinden sayısız çeviriler yapılırken, Ermeni edebiyatı ile ancak son birkaç yıldır tanışmaya başladık. Kopukluk o boyutta ki, bazen Ermeni edebiyatının ürünlerini batı dilleri aracılığı ile okuyabiliyoruz.

Bu kopuşun başlama tarihi ise 1915. Şu uğursuz yıl. Anadolu insanı bir yandan Allahuekber dağlarında, Çanakkale Boğazı’nda ve Arap çöllerinde Alman emperyalizminin yayılmacı çıkarları uğruna kırılırken, Ermeni halkı da tehcir yollarında tüketiliyordu.

Her şeyin başlangıç tarihi ise 24 Nisan, yani Türkiye’nin dört bir yanında aydınların, yazarların, öğretmenlerin, partililerin vd. gözaltına alınıp, sonra kayıplara karıştığı tarih…

Daha sonra tanık olacağımız “Balyoz” tarzı uygulamaların ilk örneği sanki 24 Nisan… Önce bir halkın bilincini yansıtan aydınları ve halk önderlerini zindana at, sonra sıra diğerlerine ve nihayet halka gelsin.

Bugün birçok Ermeni aydın ve yazarının ölüm tarihi aynı tarihi taşımakta. Yani 1915. Her biri kendi alanında son derece yetenekli olan bu insanlar kim bilir ne parlak yapıtlar yaratacaklardı, eğer yaşayabilselerdi. Örneğin 1884 doğumlu olan büyük şair Taniel Varujan, uğursuz 1915 yılında öldüğünde 31 yaşındaydı ve önünde üretkenlikle dolu olarak geçecek uzun yıllar vardı. İttihatçılar Alman emperyalizminin kuyruğunda I. Dünya Savaşı’nın içine savrulmasalardı.

Onun “Deliriyorum” adlı şiiri hâlâ dillerde dolaşır durur: “Tohum derinlerde bir yerlerde / Ürün vermez delirmedikçe / Ve pençe yerli yerinde / Ele benzemez delirmedikçe…”

Yine aynı yıl, sürgün yollarında Çerkes Ahmet adlı, “Teşkilatı Mahsusa” elemanı İttihatçı bir zabit tarafından başı taşla ezilerek öldürülen hikayeci Krikor Zohrab, aynı zamanda parlamento üyesi, birçok hukuk reformunun altına imzasını atmış parlak bir hatipti. Şimdi onun öykülerini, Aras yayınlarınca sunulan bir derleme sayesinde okuyabiliyoruz. Zohrab, öldürüldüğünde 55 yaşında, hayatının en verimli evresindeydi. Bu olay o kadar tepki yaratacaktı ki, Osmanlı Parlamentosu anısına bir saygı duruşunda bulunurken, Çerkes Ahmet tutuklanmak zorunda kalınacak ve hızlı bir yargılamadan sonra idam edilecekti.

Ermeni dilinin en büyük ozanlarından biri olan Siamanto (Adom Yarcanyan) da 1915 kırımının kurbanlarından biri oldu. Ölürüldüğünde 37 yaşındaydı.

Bir başka kurban ise 1874 Siverek doğumlu yazar Rupen Zartanyan’dı. Eğitimini Harput’ta yapan Zartanyan, bu yörenin insanını, doğasını öykülerine yansıttı. Aynı zamanda ünlü “Azadamard” gazetesinin yayıncısı olan Zartanyan, Gorki, Hugo ve Anatole France’dan çeviriler de yapmıştı. Öldürüldüğünde 41 yaşındaydı ve yapacak çok işi vardı daha.

20. yüzyıl başının en iyi yazarlarından biri olan Yervant Sırmakeşhanlıyan da 1915 yılında yaşamını yitirdiğinde, 45 yaşındaydı. Gazetecilik yanında öyküler ve romanlar yayınladı. Yazılarında ise “Yeruhan” takma adını kullanıyordu. “Amira’nın Kızı” adlı romanı ile realizmin bu topraklardaki ilk başarılı örneklerinden biri oldu. İstanbul Ermeni burjuvazisini bu kitabında eleştirel bir yaklaşımla yansıtırken, işçi sınıfına olan sempatisini de hissettirmekten çekinmiyordu. İstanbul balıkçılarını ondan sonra başarıyla bir tek Sait Faik yansıtmıştır herhalde. Onun “Balıkçı Sevdası” adlı öykü kitabını bugün artık okumak mümkün (Aras Yayınları).

Büyük mizah usası ve gazeteci Yervant Odyan ise 1915 tehcirini sağ atlatmayı başaran ender kişilerden biri idi. Onun “Yoldaş Pançuni” adlı kitabı (Türkçesi Aras Yayınları), şabloncu devrimciliğe yönelttiği oklar ile bugün güncelliğini hâlâ korumaktadır. Savaştan sonra Mısır’a yerleşerek gazeteciliğe devam eden Odyan, 1926 yılında Kahire’de öldüğünde 57 yaşında idi. Sürgün yollarında bir Alman subayın çevirmenliğini almayı başararak sağ kalmıştı. 1923 yılında “Yoldaş Pancuni Tehcir Yollarında” adlı kitabını yayınlayarak, en ağır koşullar altında bile mizaha yer olduğunu kanıtlayacaktı. Ermeni edebiyatının Aziz Nesin’i diyebileceğimiz en sevimli kitaplarından biri de “Şerlok Holmes ve Abdülhamit” idi. Bu dönemde karikatürden öyküye Ermeni mizahı tam bir zirvedeydi.

Dönemin en önemli gazetecilerinden biri olan Aram Andonyan ise ancak deli takliti yaparak sağ kalmayı başaracaktı. Ancak büyük Ermeni bestecisi Gomidas, 1915 yılında tehcir yollarından Halide Edib’in Amerikan elçisi Morgentau’nun çabası ile geri çevrilecek ama yitirdiği ruh sağlığına bir daha asla kavuşamayacaktı.

Erzincan/Armıdan doğumlu büyük yazar Hagop Mintzuri de İstanbul’da asker olduğu için sağ kalanlar arasındadır. Ama üsul ve füruğ olarak, yani kendinden önceki ve sonraki kuşaklar olan hiçbir kimse sağ kalmayacak, onu bu evrende yapayalnız bırakacaklardır. 1886 doğumlu olan Mintzuri, 1978 yılında İstanbul’da 92 yaşında ölecekti. Onun kitaplarını da Aras Yayınevi sayesinde okumak mümün artık.

Gazeteci-yazar Levon Larents, tehcir yollarında yaşamını yitirdiğinde 33 yaşında idi. Makalelerinde “Kirişçiyan” adını kullanan Larents, 1908 devriminden sonra, daha önce yerleştiği ABD’den İstanbul’a dönmüştü. Realist edebiyat anlayışını benimseyen Larents, “Beddua”, “Köyün Gururu” gibi romanlarında psikolojik çözümlemelere de yer ayırıyordu.

Dönemin en büyük kadın yazarlarından ve kadın hakları savunucularından biri olan Zabel Esayan da (1878-1943) 1915 fırtınasını atlatmayı başardı, ama bu kez de büyük hayallerle gittiği Sovyetler Birliği’nde gözaltına alındı ve Sibirya’daki kamplardan birinde yaşamını yitirdi 1940’lı yıllarda.

Şiirlerinde Armen Dorian mahlasını kullanan ve yapıtlarını Fransızca kaleme alan Şair Hraçya Surenyan, 1915’te sürgün yollarında yaşamını yitirdiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ermeni şiirinin doruklarından biri sayılan, efsaneleşmiş ozan Bedros Turyan da, 1872 yılında veremden öldüğünde daha 21 yaşında idi. Ama birçok oyunu yanında toplam 30 şiiri ile Ermeni edebiyatına damgasını vuracaktı.

Bugün Kars’ta 1897 yılında doğduğu ev, inşallah bir gün müzeye dönüştürülür diye dua ettiğimiz büyük Ermeni ozanı Yeğişe Çarents, aynı zamanda “Ermenistan’ın Nâzım Hikmet’i” diye anılır. Romanlar da yazan Çarents, 1922 yılında ziyaret ettiği İstanbul için ünlü şiirini kaleme alacaktı. Onun vatanı Hayastan için yazdığı şiir hâlâ dillerdedir: “Güneş tüten bol meyvene Hayastan’ım vurgunum sana ben/Eski sazımızın tınısına vurgunum ben/Kıpkızıl çiçeklere, bembeyaz güllere/Ve Nairili ince belli kızlarına senin vurgunum ben…”

Çarents, 1937 yılında bir muhbirin yalanları ile konulduğu cezaevinin beyaz duvarları arasında yaşama elveda diyerek, “Büyük Temizlik”ten payına düşeni alacaktı.

Bugün modern Ermenicenin iki kolu vardır. 1. Batı Ermenicesi, yani İstanbul ve Anadolu’da yaygın olan Ermeni ağzı. 2. Doğu Ermenicesi, yani Ermenistan’da yaygın olan Ermeni ağzı…

Bugün Batı Ermenicesi, dünyanın birçok köşesinde konuşulmakta. Bu Doğu Ermenicesi için de geçerli. Ancak 1915 olayı, Batı Ermenicesinin kaynağını ne yazık ki kuruttu. Ermeni edebiyatının bundan sonraki gelişimi, daha çok Doğu Ermenicesi üzerinden oldu. Yine de Batı Ermenicesi, İstanbul’da ve Ermeni diasporası içinde, çok yaygın olmasa bile yeniden çiçek verdi. Bu bakımdan Marmara gazetesi ve Jamanak gazetesi, Ermeni dili ve edebiyatının ayakta kalması bakımından çok önemli bir işlev gördüler. Robert Haddeciyan, Ermeni dilinin önemli savunmanlarından biri oldu ve bu dili ustalıkla deneme ve romanlar başta olmak üzere kendi yapıtlarında kullandı.

Agos gazetesinde de Yarvent Gobelyan ve Sarkis Seropyan Ermeni dilinin çağdaş dünyadaki önemli taşıyıcılarından. Zaven Biberyan, ‘40’lı yıllarda Ermenice edebiyat dergileri yayınladı ve romanlar yazdı. Öte yandan İstanbul’da yüzyılın ilk başlarında önemli bir kadın yazarlar grubu da yükseldi. Bunlar arasında Sırpuhi Düsap’ı, Zabel Asadur’u (Sibil), Zaruhi Kalemkaryan’ı, Hayganuş Mark’ı, Anayis’i, Zaruhi Bahri’yi ve daha önce sözünü ettiğimiz büyük yazar Zabel Eseyan’ı özellikle anabiliriz.
Doğduğundan bu yana İstanbul’dan hiç ayrılmayan Ermeni ozanı Zahrad ise günümüz Ermeni şiirinin doruklarından biri oldu. Roman ve Öykü yazarı Şahan Şahnur ise (1903-1874), Paris’te Batı Ermenicesinde yazma geleneğini sürdürdü.

Ermeni dil ve edebiyatını Batı dünyasına tanıtan ise çok yönlü yazar ve gazeteci Arşag Çobanyan (1872-1954) oldu. Onun Ermeni aşıklarının (Aşuğ) Türk aşıklarını etkilediği yolundaki savı canlı tartışmalara yol açtı. Elbette bu geleneğin en önemli ismi, sadece Ermenice değil Gürcüce, Azerice, Farsça da türküler söyleyen 1795 tarihinde İran’ın despot ağaları tarafından öldürülen Sayat Nova’dır.

İstanbul’da, Osmanlı tiyatrosuna da damgasını vuran Ermeni tiyatrosu başlı başına ayrı bir yazının konusudur. Burada da “Ermenilerin Moliere’i diye nitelenen Agop Baronyan’ı (1842-1891) anmadan geçemeyiz

Sovyet devrimi ardından

Sovyet devrimi’nden sonra, Ermenistan’da önemli bir toplumsal gerçekçi edebiyat geleneği yükseldi. Bunların yapıtları da Türkçeye çevrilmek üzere sıra bekliyor. Rus çarlığı dönemine bir geri bakış atacak olursak, Raffi takma adıyla anılan romancı Melik Hagopyan’ı (1835-1888) özellikle anmalıyız. Raffi, yapıtlarında özellikle Kürtlerle Ermeniler arasındaki çelişkiler üzerinde yoğunlaştı. Avetis Aharonyan (1866-1948) ise Hamidiye alayları döneminde, dağa çıkan ilk gerilla kuşağını konu alır “Fedailer” adlı kitabında (Belge Yayınları).

Şair Hovhannes Tumanyan (1869-1923) ise Ermeni mitolojisi, efsaneleri ve folklorundan gelen konular üzerinde yoğunlaştı.

“Sason Yiğitleri” onun bu doğrultudaki çalışmalarından önemli bir örnektir. Modern Ermeni şiirinin ustalarından biri, hiç kuşkusuz Şiraz’dır (1915-1984); kadın şair olarak ise Silva Gabudikyan (Belge Yayınları)… İstanbul doğumlu Keğam Sevan, roman ve hikayelerini yerleştiği Erivan’da da sürdürdü.

Günümüz Ermeni romanının en önemli isimlerinden biri de hiç kuşkusuz Hrand Mateosyan (1935-2002). Bizde “Özlem” adlı romanı (Peri Yayınları) ile tanınan Hraçya Koçar (1910-65), bu başarısını başka yapıtlarla da sürdürdü. Günümüz Ermeni edebiyatının önemli isimlerini ise şöyle sıralayabiliriz: Bursa doğumlu olan ve eğitimini Selanik’deki Anadolu Kolejinde tamamlayan Isdepan Gurdikyan, gazetecilik yanında edebi ürünler de verdi. Rafael Aramyan, Kevork Arşakyan, Apik Avakyan, Viktor Balayan, Vartkes Bedrosyan, Vahe Boğosyan, Khajag Gülnazaryan, Rupen Hovsepyan, Muşeğ Kalşoyan, Zorayr Khalafyan, Hovhannes Melkonyan, Manuk Mnatsaganyan, Berç Zeytuntsyan gibi yazarların adlarını da başarılı yazarlar olarak anabiliriz.

Türkiye ile Ermenistan arasında çok uzun olmayan bir zaman dilimi içinde bir edebiyat köprüsü kurulması dileği ile…