Erdoğan’ın taziye açıklaması: Yeni ama hâlâ inkârcı

[ A+ ] /[ A- ]

nm_aretgicir_1230

Rober KOPTAŞ
Agos

Başbakan’ın hafızalara ‘taziye’ sözüyle kazınan açıklamasının ardından iki Agos çıkardık. Bu, üçüncü sayı. Üç haftadır konuşuyor, yazıp çiziyoruz. Söylenebilecek lafların tümü edildi; ama gelin bu hafta, açıklamayı ve sonrasını daha soğukkanlı bir şekilde, artıları ve eksileriyle bir daha değerlendirelim.

Öncelikle, hemen herkesin hemfikir olduğu gerçek: Bu açıklama metni, bugüne kadar üst düzey bir devlet görevlisinin 1915’teki Ermeni kayıplarıyla ilgili en ileri, en olumlu, yaşanan acılara en saygılı beyanıdır. Bu beyanın Tayyip Erdoğan gibi büyük halk desteğine sahip bir lidere ait olması, önemini iyice artırıyor.

İkinci olarak: Bu, herhalde kimsenin beklemediği bir açıklamaydı. Başbakan’ın son yıllardaki genel üslubu ve ceberrutlaşan hal u tavrı; ayrıca Ermenilerle, Ermenistan’la, Diaspora’yla ilgili olarak bugüne kadar ettiği (ve etmediği) sözler dikkate alınırsa, ondan bu tip ılımlı bir açıklama gelmesi, şüphesiz bir sürprizdi.

Açıklamanın olumlu yanı, 1915’te Ermenilerin insani kayıplar verdiğini ve bu insanların torunlarının dünyanın dört bir tarafında yaşadığını kabul ederek, bu acıya dair üzüntü beyan etmesiydi. Aslında son derece normal, vicdani, ve bu yönleriyle de sıradan olması gereken bu ‘incelik’, Türkiye’de bugüne kadarki resmi söylemin korkunçluğu nedeniyle, tarihi bir dönüşümün işareti olarak algılandı.

İsa’ya kulak verip Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya, Erdoğan’ınkini de Erdoğan’a teslim edelim ve açıklamanın öneminin, ilkliğinin, yeniliğinin altını çizelim. Her vesileyle çizdik de zaten. Ama söz bu kadar değil. Hatta, söylenecek sözler, bu yazıda şimdiye dek söylenenlerin reddiyesi anlamına gelecek. Çünkü gerçeğin tek bir yüzü yoktur.
Bu açıklama, resmi söylemde büyük bir değişikliği ima ediyor dahi olsa, hâlâ ve hâlâ, 1915’te yaşanan ölümlerin asıl sebeplerini ve sorumlularını bulanıklaştırarak, hakikati inkâr eden bir zemine basıyor ayaklarını.

Sözünü ettiğim ‘inkârcı’lığın, yaşananları soykırım olarak adlandırıp adlandırmamakla bir ilgisi olmadığını gösterebilmek adına, bu yazıda o kelimeyi kullanmayacağım.

Ama yine de, altını çizerek söylüyorum, Erdoğan’ın açıklaması, Batılıların, özellikle Yahudi Soykırımı’nı inkâr edenler için kullandığı anlamıyla ‘negationist’, yani inkârcı bir metindir.

İnkârcıdır, çünkü 1915’te öldürülen Ermenileri, savaş koşullarının kaçınılmaz kurbanları olarak kabul etmekte, hatta onlara âdeta bir doğa felaketinde, depremde ya da selde hayatını kaybeden insanlar muamelesi yapmaktadır. Bunu yaparken de, tehcir ve katliamlar sonucunda hayatlarını kaybeden, tecavüze uğrayan, din değiştirmeye zorlanan, çocukları ellerinden alınan, malını mülkünü yitiren ve bütün bunlara kendi hükümetlerinin karar ve uygulamaları sonucu maruz kalan insanları, gerçekten savaş nedeniyle hayatını kaybeden ve elbette ki her birinin kaybı ayrı ayrı üzücü olan başka insanların ölümleriyle bir tutmaktadır.

Edirne’den, Bursa’dan, Kütahya’dan, Konya’dan, Sivas’tan, Malatya’dan, Maraş’tan, Diyarbakır’dan, Urfa’dan ve daha pek çok yerleşim yerinden zorla koparılıp silinen, kökleri kazınan Ermenileri, I. Dünya Savaşı’nın diğer kurbanlarıyla birlikte, “20. Yüzyıl başının koşulları”nın öldürdüğü insanlar olarak anmak, insanlığa karşı işlenmiş bir suçu normalleştirmek, basitleştirmek anlamına gelir.

Bu ölümlerin faillerini, dönemin hükümetini, İttihat ve Terakki’yi anmaksızın, onların kararlarını, uygulamalarını zikretmeksizin taziye dilemek ise, yine aynı inkârcı zeminde kalmayı tercih etmek anlamına gelir.

Açıklamanın zamanlaması ve arkasındaki strateji üzerine tonla şey söylenebilir. Bütün bunlar metnin önemini azaltmaz. 1915’in kurbanlarını anan ve onları anmanın meşruiyetini tanıyan bir resmi açıklama, Ermeni meselesinde geri dönülemez bir yol aldığımızın onayıdır ve değerlidir. Asıl tehlikeli olansa, zamanlama veya taktik oyunlar değil, bu açıklamanın, büyük bir değişim yarattığı izlenimi verirken, inkârı kalıcılaştırıcı bir kale duvarına dönüşme ihtimalidir.

Açıklamaların satır aralarında ve sonraki açıklamalarda dile getirilen “Biz taziyemizi diledik, sıra karşı tarafta” çıkışı, tam da bir pazarlık masası hazırlığına işaret ediyor. AK Parti iktidarının Ermeni meselesindeki tavrı zaten tam da “En az ne vererek en çok ne alabiliriz?”, “En az zararla nasıl kurtuluruz?” hesapları üzerine oturuyor. Türkiye’nin ekonomik gücü, bölge denklemlerinde kapladığı yüzey, Batı için vazgeçilmez bir partner olma niteliği, bu tüccar hesabında elini, hakikat ve adalet karşısında güçlü kılıyor.

Şunu hiç şaşmadan söyleyebiliriz: Taziye mesajının duyurulduğu gün ve günlerde Türkiye’de hâkim ortam, inkâr ortamıdır. Sırf şu son üç haftada bizim gazetede yer alan haberlere bakmak yeter. İnşaat kazısında ortaya çıkan ve kemikleri yoğurt kovalarına tıkıştırılan toplu mezarlar, otoparka dönüştürülen kiliseler, Türk Tarih Kurumu’nun malum tutumunu pekiştiren “uluslararası” konferanslar, kadim Ani şehrinin tarihi anlatılırken bir kez bile anılmayan Ermeni adı…

Ders kitaplarındaki ayrımcı ifadeleri, devlet televizyonunda yayımlanan Ermeni karşıtı propaganda programlarını saymıyorum. Vakıfların iade edilen mülklerini, Ahtamar Kilisesi’nin restorasyonunu ise sayıyorum. Ancak, iade edilen mülklerin, el konulanların sadece dörtte biri olduğunu (Anadolu’daki on binlerce mülkü hesaba katmadan), 1100 yıllık Ahtamar Surp Haç Kilisesi’nin ise halen Kültür Bakanlığı mülkiyetinde olduğunu ve orada yılda sadece bir gün, özel izinle ibadet edilebildiğini anımsatarak…

Bu ortam içinde, bizlere, Agos’a ve yazarlarına, Başbakan’ın taziyesinden ötürü ne düşünmemiz, ne hissetmemiz, nasıl davranmamız gerektiğini bildiren, kendine demokrat, liberal, özgürlükçü diyen yazarlar, akademisyenler de oldu. Acıyı nasıl yaşayacağımıza, ne ile mutlu ve kime müteşekkir olmamız gerektiğine bizim adımıza karar veren; hükümetin şu ya da bu icraatını eleştirdiğimiz için bizleri İttihatçı, Talat Paşa Komitesi yanlısı, nankör ilan eden bu pusulası şaşmışları akla ve izana davet etmenin, bir faydası olmadığını biliyoruz.

Son söz niyetine: Başbakan’ın açıklaması önemlidir. Stop. Ancak bu açıklama, bütün yenilikçi ambalajına karşın, hâlâ, 1915’teki Ermeni kayıpları ve bu kayıpların sonuçları konusunda inkârcıdır. Stop. İnkârın son bulması, bu açıklamanın çok daha ötesine geçecek açıklamalar, bir zihniyet dönüşümü, ikrar ve bu doğrultudaki uygulamalara bağlı olacaktır. Stop. O günlerin geleceğine ve Türkiye’nin geçmişini hakkıyla anımsayarak iyileşme yolunda adım atacağına; bu coğrafyada daha barışçı bir geleceği el birliğiyle inşa edebileceğimize inancımız devam etmektedir. Stop.