Ümit ALAN
BirGün
Geçen cumartesi CMYK Gazete Günleri kapsamında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde çoğunluğu Basın-Yayın öğrencisi olan bir kalabalığa gazeteciliğin bugününü anlatmaya çalıştım. Büyük umutlarla bir mesleğin kapısında olan gencecik ve heyecanlı insanlara “mesleğiniz dibe vurmak üzere”, “mesleğiniz artık rehine” demek zor iş.
Yine de fazla lafı dolandırmadan acı gerçekleri söylemeye çalıştım. Konuşmayı yaparken tamamıyla doğaçlama olarak “bu işin dramatik çatışması bile kalmadı” gibi bir cümle çıktığı ağzımdan. Dönüşte, üzerine düşündükten sonra, bir Köşe Vuruşu’nu da bu temel duruma ayırabilirim diye düşündüm.
Dramatik Çatışma Nedir?
Gazetecilik anlatı işidir. Örneğin; Ece Temelkuran pazartesi günkü BirGün yazısında gazeteciliğin gerçeklik değil, gerçekliğin bir formu olduğunu yazıyordu. İsabetli bir saptama. Buna kolaylıkla gerçekliğin hikâyesi diyebiliriz. Hikâye de ancak içindeki güçlerin karşı karşıya gelmesi yani çatışmasıyla oluşur. Edebiyat eleştirmeni Arthur Coulier Couch’a göre 7 dramatik çatışma konusu var. Bunlar, insan ile insan, insan ile doğa, insan ile kendisi, insan ile doğa, insan ile toplum, arada kalan insan ve erkek ile kadın arasındaki çatışmalar. Yani sizin gerçekliğin formu diye sunduğunuz şeyin okunabilir olması için bu olmazsa olmaz çatışmalara ihtiyaç var.
Bugünkü Gazeteciliğin Çatışması Kaldı Mı?
Bugünkü ana-akım medyaya bakarsanız, gazeteciliğin ihtiyacı olan en büyük çatışma kaynağı olan iktidarla son derece barışık. En ufak bir eleştiriye bile tahammül yok. Gazeteciliğin temel kaygıları, yerini “iktidarı nasıl rahatsız etmeyiz” kaygısına bırakmış. Zaten diğer taraf, yani iktidarın kendi eliyle kurdurduğu ya da bir şekilde desteklediği medya için rahatsız etmeme gibi bir kaygı da yok. Elbette hem ekonomik, hem de dağıtım gücünü elinde tutan ana-akım medya için konuşuyorum. Hâl böyle olunca herhangi bir çatışma kalmıyor. Her şey o kadar eşite yakın ki, eskiden aynı gazetenin yazarları arasında bile çıkabilen polemiklere iki farklı gazetenin yazarları arasında bile çok zor rastlanıyor artık. İnternetin ilk yıllarında biraz da bu polemikleri aktararak büyüyen medya sitelerinin işinin hayli zorlaşmasından anlayabiliriz bunu.
Gazeteciliğin Yerine Ne Kondu?
Basın dışı sermayenin gazeteciliğe girmesiyle birlikte gerçekten gazetecilik yapma gibi bir kaygısı olanların öyle ya da böyle tasfiye ya da pasifize edildiği 90’larda yeni dönemi gönüllü karşılayanlar da vardı. Ertuğrul Özkök bu dönemi “Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi tipi gazetecilik demode oldu” sözleriyle müjdeledi. Bu dönemde yapılamayan gazeteciliğin adı “sit-com” gazeteciliği koyuldu. Haber yerine magazinin ve suni bir takım çatışmaların pompalandığı life-style adı altında yeni bir gazeteciliğin doğduğu bir dönemdi. Umur Talu’nun isabetli saptamasıyla bu Özkök’ün kendi zaaflarının bir teorisiydi. Başka bir açıdan bakacak olursak bu teori, gazetecilik yapmayan gazeteleri ayakta tutmak adına başarılı oldu. Henüz internetin de olmadığı ortamda bir karşılık buldu.
Diğerleri Onu Da Yapamadı
Hükümet eliyle hatta başlangıçta öteki kirli gazeteciliği temizlemek gibi emellerle kurulan medya, Özkök’ün “sit-com gazeteciliği” dediği uydurma teori gibi bir teori bile kuramadı. Bunu en çok geçenlerde Star gazetesi yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun “büyük markalar bize niye reklam vermiyor?” diye yakınmasından anlayabiliriz. Eğer üzerlerinde çıkarlarını tehdit eden başka bir baskı yoksa, hiçbir marka ticari dönüşü olmayan bir mecraya reklam vermez. O kadar çok araştırma yaptırırlar ki, danışıklı tiraj oyunlarıyla yaratılan suni ortam kendini hemen ele verir.
Bunlar Bir Tiyatro Bile Diyemezsiniz
Biraz sıkıcı bir yazı oldu, farkındayım ama tüm bunlardan şuraya geleceğim. Bugünkü medyanın düzenle bu kadar barışık, hayatın doğasındaki dramatik çatışmayı bile kuramayan halinin ticari işlerlik açısından da bir karşılığı yok. Ancak bir takım dış destekler yardımıyla varlığını sürdürebilir. Bu haldeki bir gazeteciliği ortada bir “tiyatro dönüyor” diye bile tanımlayamazsınız. Çünkü en basit bir tiyatro oyununda bile temel dramatik çatışmaya ihtiyaç vardır.