Bu Köşedeki Adam

[ A+ ] /[ A- ]

Hrant Dink
Agos Gazetesi

Bu köşedeki adam 5 Nisan 1996’da bu köşedeki logosundan “Birdirbir” diyerek başladı yanmaya. İkinci yıl “İkidiriki” deyip, üçüncü yılını da “Üçdürüç” ile tamamladı sonunda. Sırada “Dörtte dört” demek vardı lakin “Allahın hakkı üçtür” deyip bu diziyi bu noktada kesti işte. Niye kesti? Anlatayım.

Başlangıçta AGOS’a 3 ay, olmadı 6 ay, daha sonra bir yıl gibi ömür biçenler herhalde hayal kırıklığına uğramışlardır. Bu köşedeki adam hiç unutmuyor, hakkında olumsuz yazı yandığı kişinin telefonda kendisine, “Ben sizin altı ay sonra boyunuzun Ölçüsünü görürüm, kapatıldığınızda kaçacak delik arayacaksınız” dediği günü. Umursamadı bu gevezeleri. Doğru bildiği yolda gitti. O gün bugündür gazetenin yayın hayatını da kazasız belasız sürdürdü. Son olarak da bildiğiniz gibi AGOS DGM’de yargılandı ve beraat etti. Bu köşedeki adam der ki “DGM beraatı AGOS’un rüştünü ispat ettiği, diğer bir ifadeyle de iradesinin test edildiği en ciddi deneyimi oldu.”

Bu köşedeki adam aslında bir yazar değil. Hele hele gazetecilikle üç yıl öncesine kadar uzaktan yakından bir ilgisi olmamıştır. Çok okumayı sevmekten başkaca bir iddiası yoktur Dilbilgisi kurallarının ihlali, bozuk cümleler, en fazla tashih hataları hep onun yazısında olur. Genellikle konuştuğu gibi yazar, edebiyatçı yanı güçlü değildir. Ne yazarlığın tekniğini bilir, ne de bu mesleğin okulunu okumuştur. Kaptığı köşeye dikkat etmek bile bu konudaki iddiasızlığının bir ölçüsüdür; “Devam sayfasının köşe yazan”. Devam sayfası dediğiniz ana sayfalardan artakalmış fazla yazıların sıkıştırıldığı sayfa değil midir? Her hafta yaptığı şey, sayfa sekreterinin yazı fazlalarını ve ilanları sayfaya yerleştirdikten sonra kendisine bıraktığı boş alanı kadar bir şeyler karalayarak doldurmaktan ibarettir. Sayfa sekreteri “İşte bu kadar yazacaksın” der, o da o hafta o kadarcık yarenleşir okurlarıyla. Yer kalmadığında yazı yazmadığı çok olmuştur.

Bu köşedeki adamın hali böyleyken logosunda kâh “Birdirbir” oynaması, kafasına esince de logosuna “Şapparig” oturtması normal karşılanmalıdır. Hani bir laf var ya “Delidir ne yapsa yendir” diye… E vallahi o laf bu köşedeki adam için edilmiştir. Oysa yazarlık ciddi iştir. Önce oturaklı bir köşe adı gerektirir. Şimdi de tutmuş “Şapparig” diye anlamı belirsiz bir kelime türetmiş, getirip hinine oturtmuştur. Ama ne yapsın ki bu garip lafı bu garip kul kendi üretmemiştir. Ümit Kıvanç denen usta yakıştırmıştır. Onun da kabulüdür. “Şapparig” ne midir?

Bu köşedeki adamı yakından tanıyanlar bilir Pervasızın tekidir. İnsanlarla ilişkisinde ölçüsüzdür. Sevdi mi kötü sever, sövdü mü kötü söver. Özellikle “Can” bildiği dostlarıyla karşılaşmasın, “Canı karpuz çekmiş Diyarbakırlı” gibi onlara sarılıp “Şapur şupur” öpmesi pervasızlığının çok önemli bir işaretidir. Orada birileri varmış, orası ciddi bir yermiş, ırgalamaz. Tüm köylülüğü ve “Celloluğu”yla “Hemcins- karşı-cins” demez şapur şupur öper Bastırır göğsüne canlarını doyasıya… Hesapsızca.

Yaşça küçükleri ona “Ahparig” (Ağabey) diye hitap ederken, Ümit Kıvanç bu pervasızlığından ötürü “Şapparig” der kendisine. İşte bu adam bundan böyle yine bildiğince, yine hesapsızca, sevdiklerini şap şap öpecek, dövüşeceklerine de şap şap sövecektir köşesinde… Şapparigce…