Alin Ozinyan
Geçen hafta Hrant Dink’i andık.
Hrant Dink yaşarken Türkiye’de ne yapmak istedi? Dink’in ölümü neyi değiştirdi? Dava sürecini nasıl okumalıyız? Dink neden öldürüldü? Bunları konuştuk, birbirimize fikirlerimizi sorduk, yazdık. Kendi içinde bu “sonuç” ile hala barışamayanların elinde başka bir mücadele aracı yok.
Unutmayarak, unutturmayarak, talep ederek, barışmayarak, barışmayacağımızı yüksek sesle ilan ederek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunları Hrant’ı geri getirir mi? Getirmez.
Yeni Hrantların öldürülmesini, ülkedeki suçların karartılmasının, suçluların kahramanlaştırılmasını engeller mi? Hukukun sağlıkla çalışmasını sağlar mı? Sanmıyorum.
Olsun.
Gücüme giden bir şey var. Aslında uzun süredir ne açıklamalarını, ne iddialarını, ne suçlamalarını ciddiye almıyorum ama Dink konusunda bu tavrımı sürdüremiyorum. Sinirleniyorum.
Hrant’ı çaldıkları yetmiyor, hatırasını da çalmaya çalışıyorlar. Dink’i biz tanımamışız, okumamışız, anlamamışız gibi bize “yeni bir Hrant” pazarlamaya; bizi bu amorf, bu mutant, bu yapay Hrant ile tanıştırmaya çalışıyorlar.
Hop! Gerçekten hop! O kadar uzun boylu değil.
Gazeteci-yazar Tûba Çandar ile konuşurken, bu gidişe “çomak sokmanın” insanları sadece okumaya teşvik ederek başarılabileceğini düşündüm.
“Hrant Dink arkadaşımdı. Onu tanıyor, gazetesi Agos’ta verdiği mücadeleyi biliyordum. 19 Ocak 2007’de hepimizin gözü önünde öldürüldü. Türkiyeli bir Ermeni aydını olduğu için… Türklerle Ermeniler arasında hakiki bir barışma istediği için…
Hakiki bir barışmanın da yüzleşmekten ve birbirine dokunarak şifalanmaktan geçtiğini söylediği için… Onu önce ‘’Ya sev, ya terk et!’’ diyerek ülkesinden kovmaya kalkıştılar, mahkeme kapılarında canından bezdirdiler, ‘’Türk düşmanı’’ olarak yaftaladılar, sonunda da arkadan vurdular. Bunun dehşeti, acısı ve utancıyla yazmaya karar verdim kitabımı.
Hrant Dink nasıl bir insandı bilinsin, diye yazdım. Hayatına ve mücadelesine tanıklık etmiş olanların seslerine Hrant’ın kendi sesini de katarak oluşturduğum kitabımla Hrant’ı yeniden ete kemiğe büründürmek, onu canlı tutmak istedim.” diyen Çandar, çok önemli bir kitap yazmıştı.
Tûba Çandar’ın “Hrant” adıyla kaleme aldığı kitabın Türkçe orijinali 2010 yılının Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’de Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Çandar, Hrant Dink biyografisini üç yılda 125 kişiyle yaptığı görüşmelerle, 200 saate yakın ses kayıtlarıyla oluşturduğu kitap, Dink için yazılmış tek kapsamlı biyografi olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 750 sayfalık kitap, Türkiye’de en çok okunan kitaplar listesinde birinci sırayı almıştı.
Çandar’ın yazdığı Hrant Dink biyografisi, katledilişinin 9. yıl dönümünde Maureen Freely’nin çevirisiyle ABD’de de yayınlandı. “Hrant Dink: An Armenian Voice of the Voiceless in Turkey / Hrant Dink: Türkiye’deki Sessizlerin Ermeni Sesi” adıyla.
Çandar, Hrant’ın Türkiye’nin Ermeni Sorunu’nu gün ışığına çıkardığını, ülkedeki susturulmuş Ermeni azınlığın sesi olduğunu düşünüyor. “Hem Ermenilere saklamak zorunda bırakıldıkları Ermeni kimliğini hatırlattı, hem de Ermenilerin maruz bırakıldıkları baskıları Türklere anlattı. Cumhuriyet döneminde, Anadolu’daki kilise ve okullarının kapatılmasıyla göçe zorlanmalarından İstanbul’daki azınlık vakıflarının mallarına el konulmasına kadar uzanan ayırımcı devlet politikalarını sergiledi.
Hrant’ın esas meselesi 1915’i anlatmaktı. Tarih kitaplarında ‘’tehcir’’ diye geçiştirilen, Osmanlı’nın son döneminde bu toprakların kadim halkı Ermenilere uygulanan soykırımdı. İnkârcı ve yasakçı devlet zihniyeti uyarınca bilinmesi Türkiye insanından gizlenen bu gerçeği anlatarak değiştirdi bizi.
Gazetesi Agos’ta anlatmaya başladığı şeyi, sonraları televizyon kanallarındaki tartışma programlarında ya da ülkenin aydınlarıyla birlikte katıldığı toplantı ve sempozyumlarda da anlattı.
Aslında Ermenilerin derdini Türklere anlatmak için çıkmıştı yola. Giderek kendi kimlik mücadelesinin ötesine geçti. Kürt meselesine de sahip çıktı, başörtüsü yüzünden üniversiteye alınmayan gençlerin eğitim hakkına da… Bu süreçte, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları mücadelesinin aktif bir savunucusu haline geldi.” diyen yazar, Hrant’ın tüm Türkiye’yi değiştiremese bile Türkiye’nin vicdanlı insanlarını değiştirdiğinin altını çiziyor.
Birçoğumuz gibi Çandar’ın da dava sürecinden ümidi yok, olup bitenin “hukuk adına oynanan bir tiyatro” olduğunu söylerken, Hrant Dink Davası’nın devlet içindeki siyasi iktidar kavgasının izdüşümü olarak okunması gerektiğini vurguluyor.
Hala okumadınız ise Çandar’ın Dink biyografisini okuyun, Hrant’ı tanıyın, anlayın. Yapın bunu. Size yeni bir Hrant satılmasına razı gelmeyin.
Bugün cinayeti aydınlatmayanların, dün kimi, nasıl biri insanı katlettiğini görün…
Kaynak: Kronos