Başepiskopos Ateşyan “Komisyon hakkım” Diyor

[ A+ ] /[ A- ]

Rober KOPTAŞ / Aris NALCI
Agos Gazetesi

Agos’un geçen haftaki ‘Patrikhane’de Komisyon Pazarlığı’ haberi, beklendiği üzere büyük yankı uyandırdı.

Ruhani Kurul Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyan, haberin yayımlanmasının ardından, 5 Şubat Cuma günü Patrikhane’de, Ermenistan Savunma Bakanı Seyran Ohanyan’ın Patrikliği ziyareti sonrasında, Ermeni toplumunun üç gazetesi Jamanak, Marmara ve Agos’un temsilcilerini önceden duyurulmamış bir toplantıya çağırarak, bazı açıklamalarda bulundu. Başepiskopos Ateşyan, daha sonra da, Marmara’ya gönderdiği Türkçe bir açıklamayla, konuyla ilgili görüşlerini yazılı olarak aktardı.

Bu haftaki haberimizde, Ateşyan’ın söz konusu açıklamalarına ve bu açıklamalara dair değerlendirme ve sorularımıza yer verirken, geçtiğimiz yıllarda Patrikhane’de basın sözcüsü olarak görev yapan Luiz Bakar, Patriklik danışmanları Yervant Özuzun ve Anna Turay ile Patrikliğe bağlı ruhanilerden Başrahip Tatul Anuşyan’ın konuyla ilgili görüşlerini yayımlıyoruz.

Agos’un haberi üzerine

Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz hafta, Başepiskopos Ateşyan’ın Agopyan ailesinden, Tarabya’da sahip oldukları mülkün satışından gelecek para karşılığında komisyon talep ettiğini yazmış, konunun taraflarından Agnes Agopyan, Başepiskopos Aram Ateşyan ve Avukat Cafer Gül’ün konuyla ilgili görüşlerine yer vermiştik. Taraflar komisyon ilişkisinin varlığını reddetmemiş, Başepiskopos Ateşyan, ailenin bulunması için gösterdiği çabaya karşılık kendisine böyle bir ödeme yapılmasının doğal olduğunu dile getirmişti.

Haberde, bir ruhaninin, yardım karşılığında böylesine yüksek bir maddi karşılık beklemesinin doğallığını sorgulamış, din adamlarının komisyonculuk yapmasının doğru olup olmadığını, bunun o ruhaninin din adamı niteliğini etkileyip etkilemeyeceğini, Ermeni Kilisesi içinde bu tür uygulamaların yerini irdelemiş, bütün bunların diğer ruhanilerin bilgisi dahilinde olup olmadığını sormuştuk.

Başepiskopos Ateşyan, 5 Şubat’ta, Ermenistan Savunma Bakanı Seyran Ohanyan’ın ziyareti sonrasında, o sırada Patriklik binasında bulunan, Ara Koçunyan (Jamanak), Makruhi Büyükhagopyan ve Garo Hamamcıyan (Marmara), Hrant Kasparyan ve Sarkis Güreh’i (Agos) bir toplantıya çağırdı ve gazetemizde yer alan haberde “gerçeği yansıtmayan ve iftiraya varan ifadeler” bulunduğunu dile getirdi.

Başepiskopos Ateşyan, bu toplantı sırasında, geçtiğimiz sayıdaki haberi yapan bizlere ulaşmaya çalıştığını, ancak bizim kendisiyle görüşmekten kaçındığımızı söyledi. Bu beyanat üzerine, hafta başından bu yana kendisine ulaşmak için Patrikhane’yi aramamıza ve Patriklik sekretaryasındaki görevlilerin, aramalarımızın not edildiğini ve bize geri dönüleceği söylemesine rağmen, gazetemizin baskıya hazırlandığı Çarşamba akşamına kadar herhangi bir telefon almadık.

Ateşyan komisyonu hak olarak görüyor

Başepiskopos Ateşyan’ın toplantıdaki anlatımına göre, ailece görüştüğü Ani Şehranyan, avukatı Cafer Gül’le birlikte 1992 yılında kendisini ziyaret edip, Tarabya’da Agopyan ailesine ait olan çok geniş bir arazi bulunduğunu ve bütün aramalarına rağmen bu aileye ulaşamadığını belirterek kendisinden yardım istemişti. “Bir aileye bundan daha büyük bir iyilik yapılamaz, yıllar sonra kendilerine ait olan bir araziye yeniden sahip olacaklar” diye düşünen Başepiskopos Ateşyan, harekete geçerek, Amerika, İngiltere ve Fransa’daki tanıdıklarıyla irtibata geçmiş ve buralardaki kiliseleri telefonla aramıştı: “Ancak kiliselerden kayda değer bir veri elde edilemedi. Evet, kayıtlarda Agopyan’ların adı geçiyordu, ancak kendilerine ulaşmak için adres veya telefon numarası bulunmuyordu. Bunun üzerine, kendi yakınlarım ve tanıdıklarımla irtibata geçtim ve nihayet Fransa’daki bir tanıdığım Agopyan ailesini bildiğini söyledi, Bedros Agopyan’ın telefon numarasını bana iletti. Agopyan’ı telefonla arayarak kendisine durumu anlattım.”

Bedros Agopyan’ın durumu sevinçle karşıladığını ve Yunanistan’da yaşamakta olan kızı Agnes Agopyan’ı vekil olarak İstanbul’a gönderdiğini söyleyen Başepiskopos Ateşyan, Agopyan’ı Avukat Cafer Gül ile görüştürmüş: “Birkaç kez birlikte yemeğe çıktık. Daha sonra onlar kendi aralarında bir mutabakata varmışlar. Geçtiğimiz hafta, Agos’ta yazdığı gibi, Avukat Gül, kendiliğinden Agnes Agopyan’a bir öneride bulunmuş ve ‘Aram Bey olmasaydı, size ulaşamazdım ve araziyle ilgili gereken işlemleri de yapamazdık. Aram Bey dünyayı alt üst etti ve sizi buldu’ diyerek bana da bir pay verilmesini teklif etmiş. Agnes hanımın babası Bedros Agopyan da vasiyet olarak, arazinin kazanılması halinde, kiliselere, Surp Pırgiç Hastanesi’ne bağışta bulunulmasını ve süreçte emeği geçenlere de hediye verilmesini istemiş. Agnes Agopyan, teklifi olumlu yanıtlayarak, bana %13’lük, Ani Şehranyan’a da %7’lik bir pay verilmesini kabul etmiş. Bununla ilgili belgeyi de kendileri hazırlamışlar. Agnes Hanım’ın imzalamış olduğu belgeyi daha sonra da ben de imzaladım. Ben, kendisini bulduğum için Agnes Hanım’dan kesinlikle bir talepte bulunmadım. Şimdi ödeme yapmak istemediği için gerekçeler arıyor ve yalan konuşuyor.”

İkinci sözleşmeyi avukatıyla hazırlamış

Yine kendi anlatımına göre, Agopyan’dan ödeme için herhangi bir talepte bulunmayan Başepiskopos Ateşyan, 17 yıllık süreçte, zaman zaman Agopyan’ı arayarak arazinin durumunu sormuş ve geçtiğimiz yıl da, Tarabya’daki mülkün bir kısmının satılmış olduğunu öğrendiğinde harekete geçmiş: “Kendisini çağırdım ve arazinin bir kısmının Cevahir’lere satıldığını duyduğumu belirttim. Bu bilgiyi yalanladı. Sürecin devam ettiğini söyleyerek davadan pek de ümitli olmadıklarını belirtti. 17 yıl sonra ilk kez konuya ilişkin olarak bir avukata başvurdum.

Avukatım incelemeler yaptı ve arsanın bir bölümünün Cevahir’lere satılmış olduğunu tespit ettik. Onu Patrikhane’ye çağırdım. Bu arada, avukatım, daha önce imzaladığımız belgenin noter onayı ve tarih gibi eksiklikleri olduğunu, bunun da resmi açıdan sorunlu olabileceğini belirterek, ‘Madem size de bir pay verileceğini inkâr etmiyor, öyleyse daha resmi bir anlaşma hazırlayalım’ dedi. Hanımı çağırdığımda, arsanın bir kısmının Cevahir’lere satılmış olduğuna dair ulaştığımız verileri kendisine gösterdim, ancak satışı inkâr etmeyi sürdürdü. Avukatımın tavsiyesi üzerine hazırladığımız evrakı imzalamasını istedim. Bunu da reddetti. Bunun üzerine, daha önceki evrakta ve şimdiki evrakta belirtilen oranda hiçbir değişiklik olmadığını, kendisinin belirlediği oranın aynen sürdürüldüğünü, 17 yıldır sabrederek kendisinden hiçbir talepte bulunmadığımı ve hiç para almadığımı hatırlatarak evrakı okumasını istedim. Evrakı imzalamadı ve avukatına danışmak istediğini söyledi.”

“Hangi vicdan onca milyonu tek başına cebe atmasına müsaade eder?”

Agnes Agopyan’ın, Aram Sırpazan ve avukatı tarafından hazırlanan ikinci sözleşmeyi imzalamayı reddetmesinin ardından, taraflar arasındaki ilişki kopmuş: “Evrakı alıp gitti, bugüne dek ses çıkmadı, ben de herhangi bir girişimde bulunmadım. Bu kadar emek vermeme rağmen, kendisiyle benim sayemde bağlantı kurulmasına rağmen, kendisini burada evlendirmeme ve böylelikle burada kalmasına imkân sağlamama ve masraf yapmama rağmen kendisinden hiçbir zaman bir talepte bulunmadım ve tek kuruş para almadım. Ancak emeklerimin karşılığı olarak kendilerinin belirlediği bir pay var ise bugün bunu talep etmek de hakkım diye düşünüyorum.”

Başepiskopos Ateşyan, hakkı olduğunu söylediği komisyonun kendisine ödenmemesiyle ilgili şikâyetlerini şu sözlerle dile getirdi: “Bugün bu hakkı inkâr etmek adaletsizlik değil midir? O kadar trilyonların üstüne oturdu. Agos’ta yer alan avukatın ifadesinde, iki milyon TL gibi bir rakam alabildiğinden söz ediliyor. O bölgede, sadece bir villanın fiyatı üç-dört milyon liradır. Kaldı ki, tüm avukatların bildiği üzere, bu tür arazi alım satımlarında, satış işleminin sadece yüzde 10’u resmiyete yansıtılır, ki vergi ödemesi de aynı oranda az olsun. Asıl rakam elden teslim alınır. Orada iki milyon TL deniyorsa, o en az 200 milyon TL demektir. Tarabya’da koskoca bir arazinin ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Bugün orada bir villanın fiyatı zaten milyonlarca lira değerindedir. Ben hakkımı almak için gereken müracaatları yapacağım. Ancak, ‘Patrikhanede komisyon pazarlığı’ başlığı altında bu yazılanlar beni üzmüştür. Her şeyden önce, bu olaylar Patrikhane’de olmamıştır. Ben kendilerinden herhangi bir talepte bulunmadım, kendileri bana böyle bir oranı uygun gördüler. Bugün para tatlı geldiğinden tek bir kuruş vermek istemiyorlar.”

Bu açıklamalar üzerine, gazetecilerin, “Yani hakkınızı savunuyorsunuz ve hakkınızı talep etmeye de devam mı edeceksiniz?” şeklindeki sorusuna Ateşyan’ın verdiği yanıt ise şöyleydi: “Hangi vicdan, o araziye yeniden sahip olabilmesi için kendisini bulan kişiyi hiç düşünmeyen birinin onca milyonu tek başına cebe atmasına müsaade edebilir ki? Bu mümkün değil. Aldığı paradan kiliseye de hiç vermedi. Hiç olmazsa babasının vasiyetine saygı göstermeli ve babasının belirttiği üzere kiliseye ve Surp Pırgiç Hastanesi’ne bağışta bulunmalıdır.”

Agos’un haberinin, seçim sürecinde kendisini “ayaklar altına almak” amacıyla hazırlandığını beliren Ateşyan, konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “Akşamları uyku uyuyamıyorum. Bu seçim sürecinde bu tür bir haberin yayımlanması beni çok üzdü. Bir episkoposun bu şekilde ayaklar altına alınması, hele de iftiraya maruz kalması olacak şey değil.”

Açıklamalar haberimizi doğruluyor

Başepiskopos Ateşyan’ın sözlü ve yazılı açıklamalarını incelediğimizde, anlatılan olayın genel hatlarının, geçen haftaki haberimizle büyük bir uyum içerisinde olduğu görülüyor.

Buna göre, Avukat Cafer Gül, araştırmaları sonucunda ulaşamadığı Agopyan ailesine, Ani Şehranyan’ın aracılığıyla bağlantı kurduğu Aram Ateşyan’ın aramaları sonucunda ulaşıyor ve bu sayede dava açılabiliyor. Başepiskopos Ateşyan, Agnes Agopyan’la, satış üzerinden %20 pay (% 13 kendisine, %7 Ani Şehranyan’a ödenmek üzere) almak için bir anlaşma imzalıyor. Ancak, Aram Ateşyan bu sözleşmenin Agnes Agopyan tarafından hazırlandığını ve kendisinin sadece imzaladığını söylerken, Agopyan, yapılan pazarlık sonucunda %30’dan, %20’ye düşüldüğünü ifade ediyor. Hatırlanacağı üzere, Avukat Cafer Gül de, Ateşyan ve Şehranyan’a hizmetleri karşılığında bir pay verilmesini Agopyan’a önermekle birlikte, anlaşmanın ayrıntılarıyla kendisinin ilgilenmediğini, iki tarafın kendi aralarında anlaştıklarını belirtiyordu.

İfadesine göre, aradan yıllar geçip herhangi bir pay alamaması üzerine Başepiskopos Ateşyan, kendi avukatının önerisiyle yeni ve daha ayrıntılı bir sözleşme hazırlamış ve Agopyan’ı Patrikhaneye çağırıp, tam metnini yan sayfada bulacağınız bu sözleşmeyi imzalamasını istemişti. Agopyan bu sözleşmeyi imzalamayı reddedince, taraflar arasındaki ilişki kopmuştu.

İkinci sözleşmede Ateşyan’ın unvanı: “Komisyoncu”

Başepiskopos Ateşyan’ın özellikle bu ikinci sözleşme çerçevesinde söyledikleriyle haberde yer alan bilgilerin tutarlılığı, Agos’un “Patrikhane’de Komisyon Pazarlığı” başlığının isabetli olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü, yine Ateşyan’ın ifadesine göre, bizzat kendisi ve avukatı tarafından hazırlanan bu sözleşme üzerindeki görüşme Patrikhane’de yapılıyor ve burada, sözleşmenin içeriğine ilişkin bir anlaşmazlık doğuyor.

Başepiskopos Ateşyan’ın varlığını doğruladığı, hatta ikinci sayfa üzerinde kendi el yazısıyla geçmişe dönük bir tarih notu taşıyan bu sözleşmenin içeriğine bakıldığında, Agopyan’ın satış sonucunda kiliseye bağış yapmasıyla ilgili bir koşulun olmadığı, yani Patriklik’le ilgili bir hüküm içermediği, konunun bütünüyle, üç gerçek kişi, (Agnes Agopyan’a karşı Artin Ateş ve Ani Kınar Şehranyan) arasındaki ticari ilişki olarak Borçlar Kanunu çerçevesinde düzenlendiği görülüyor. ‘Tellallık, komisyon ve vekalet sözleşmesi’ olarak düzenlenen metinde, Ateşyan ve ?ehranyan ‘Komisyoncu’ olarak anılırken, Agopyan’ın adı ‘vekil’ olarak geçiyor.

Sonuç yerine: Sorularımız hâlâ bâki

Bütün bu bilgiler ışığında, geçen hafta sorduğumuz geçerliliği korurken, Ateşyan’ın açıklamaları, onlara yeni sorular eklememizi sağlıyor.

• Bir din adamının, bir başepiskoposun bu tip dünyevi meselelerle ilgili olması onun din adamı kimliğiyle bağdaşır mı?

• Bu tip sözleşmelere Ermeni Kilisesi’nde sıkça rastlanır mı?

• Agopyan ailesinin kiliseye yapmayı vaat ettiği “bağış”, bu tip bir sözleşme gerektirir mi? Kiliseyle cemaat üyeleri arasında, bağış çerçevesinde bu tip sözleşmeler yapılması âdetten midir?

• Eğer bu paralar, Ateşyan’ın bir internet sitesinde açıkladığı gibi kilise ve hayır işlerine vakfedilecekse, bizzat Ateşyan ve avukatı tarafından hazırlanan ikinci sözleşmede bunun açıkça belirtilmesi gerekmez miydi?

• Ateşyan, aynı açıklamasında, konudan müteveffa Patrik II. Karekin’in ve bugün zihinsel bir hastalıktan mustarip olan Patrik II. Mesrob’un haberdar olduğunu iddia etti. Acaba, bugün fikrine başvurma şansına sahip olmadığımız bu ruhaniler dışında, söz konusu sözleşmeden haberdar olan başka din adamları da var mıydı? Eğer öyleyse, onlar bugün bu konuda ne düşünüyorlar?

Başepiskopos Ateşyan’ın yazılı açıklaması

Başepiskopos Aram Ateşyan’ın Agos’a göndermeyi tercih etmediği yazılı açıklamayı Marmara gazetesinden alıntılayarak, yayımlıyoruz.

Agos gazetesinin 5 Şubat 2010 tarih ve sayısının başsayfasında PATRİKHANEDE KOMİSYON PAZARLIĞI başlıklı yazıyı üzülerek okudum. Çarpıtılarak basına aktarılan konuyu tüm gerçeğiyle sevgili cemaatimin bilgisine aktarıyorum.

1992 yılında ailece tanıştığımız Ani Şehranyan, Cafer Gül isminde bir avukatla bana geldiler. Avukat bey bana Tarabyada bir arazi olduğunu ve bu arazinin gerçek sahiplerinin Agopyan ailesi olduğunu ve bu arazinin gerçek sahiplerine iade edilmesi için senelerce yurtdışında onları aradığını, ancak bulamadığını ve bu konuda benden yardım istediklerini belirttiler. Kendilerine yardımcı olmak amacıyla yurtdışındaki kilise yetkilileriyle irtibata geçtim ama bir sonuç alamadım. Daha sonra tanıdıklarımla irtibata geçtim ve nihayet onların sayesinde Paris’te yaşıyan ve mirascı olan Bay Bedros Agopyan’ın izine rastladım. Konuyu kendisine aktardım, çok mutlu oldu ve minnettarlığını ifade etti. Akabinde Bedros Bey Yunanistan’da yaşayan kızı Agnes Hagopyan’ı vekil olarak İstanbul’a gönderdi. O günden sonra avukat ile Agnes Hanım hep irtibatta oldular. Yazılanın aksine ne patrikhanede ne de kiliselerde kimin hangi ülkede yaşadığına dair bir kayıt vardır, zaten olamaz. Sanırım bu durumda olan birine herkes imkanlarının elverdiği ölçüde yardımcı olur.

Yaptığım telefon masraflarıma karşılık bu güne kadar kendilerinden ne bir tek kuruş aldım, ne de bu konuda bir talebim oldu. Gazetede Av. Cafer Bey’in de söylediği gibi, benim hiçbir talebim olmadığı halde kendisi ile Agnes Hanım’ın karşılıklı anlaşmaları sonucunda, kazanılacak paranın %13’ü bana, %7’si ise Ani Hanım’a verilmesini kararlaştırmışlar. Bu vaadini yerine getireceğine dair imzaladığı yazıyı resmi geçerliliği olup olmadığına bakmaksızın teşekkür ederek kendisinden aldım.

Agnes Hanım’ın belirtmediği bir konu daha var. Kendisi yabancı uyrukluydu. Dolayısıyla ikamet problemi vardı. Evlenerek Türk vatandaşlığını kazandı. Kendisinin resmi nikahı evimde kıyıldı ve nikah şahidi oldum. Burda da benim masrafım oldu ama hiç taleb etmedim. Birkaç yıl sonra da eşi vefat etti. Evli kaldığı süre içinde eşiyle ilgilenmeyerek vefasızlığını ona da gösterdi.

Yıllarca evime ve Ani Hanım’ın evine yemeğe gelen Agnes Hanım, son dönemlerde evime gelmez ve telefonuma çıkmaz oldu.

Yaklaşık on yedi yıl geçti. Ben onun imzaladığı belgeyi bir tarafa atmıştım. Nasıl olsa dava sonuçlandıktan ve parasını aldıktan sonra, babasının bir nevi vasiyeti olan vaadini yerine getireceğinden, hem bize vaat ettiği payı, hem de kiliselere yapması gereken yardımı yapacağına inanıyordum.

5-6 ay önce davayı kazandığını ve arsayı sattığını duydum. Kendisini arayarak, görüşmek istediğimi söyledim. Zaten bir akrabasının bir sorunu olduğu için kendileri de benimle görüşmek istediklerini belirttiler. Patrikhanede tekrar davanın ne durumda olduğunu sorduğumda, tekrar yalan konuşarak henüz bir netice elde edilmediğini ve bu davanın daha çok uzun süreceğini belirttiler. Akrabasının yanında bir şey söylemek istemedim ve fikir edinmek için bir avukata müracaat ettim. Sayın avukat bir anlaşma hazırladı. Buna göre mirasçı bir önceki imzaladığı belgeyi kabul ettiğinden dolayı, bu yeni belgeyi yüzdelik miktarların aynı kalması koşuluyla imzalaması gerekiyordu. Ben de tekrar Agnes Hanım’ı arayıp patrikhaneye davet ettim ve yeni hazırlanan anlaşmayı imzalamasını rica ettim. Ancak sinirlendi ve bir kez imzaladım inkar etmiyorum, bu ikincisini şimdi imzalamam, ancak avukatımla görüştükten sonra imzalayıp imzalamayacağımı bildireceğini söyledi ve anlaşma belgesini alarak gitti. Bu görüşmeye Ani Hanım’ı da davet etmiştim.

İşte kısaca olay bu. Denildiği gibi ne patrikhanede oluşan bir pazarlık var ne de %30 dan %20ye inen bir komisyon. Agnes Hanım’ın hiç kimseye beş kuruş vermeye niyeti olmadığından ve başkalarının da bu olayı çarpıtarak gündeme getirmiş olmalarından ötürü bu açıklamayı yapmayı gerekli gördüm.

Ancak insanların bu denli insafsızca davranmış olmalarına inanamıyorum. Ruhani bir önder seçilecek. Bu aşamada adaylardan birisini hak etmediği halde yerden yere vuranların bu davranışını saygıdeğer cemaatimin takdirine bırakıyorum.

Davut Peygamber Mezmurlar Kitabında şöyle diyor: “Ya RAB, benimle uğraşanlarla sen uğraş, Benimle savaşanlarla sen savaş!” (Mezmurlar 35.1). “Bilgeliğin temeli RAB korkusudur” diyor Süleyman Peygamber. Şahsıma karşı haksız davranışta bulunanlar için sevgiyle dua ediyor, onların Rabb’in nuruyla aydınlanmalarını diliyorum.

Dualarımla

Başepiskopos Aram Ateşyan

Başepiskopos Ateşyan’ın avukatıyla birlikte hazırladığı sözleşme*

Bir tarafta Artin ATEŞ ile Ani Kınar ŞEHRANYAN (bundan sonra anlaşmada komisyoncu olarak anılacaklardır) diğer tarafta mal sahiplerinin mirasçısı, vekili ve 3. şahsın fiilini taahhüt eden sıfatıyla Agnes İsabelle Marie Agopian (bundan sonra anlaşmada vekil olarak anılacaktır) arasında aşağıdaki şart ve şekilde tellallık, komisyon ve vekalet sözleşmesi akdolunmuştur. Vekil mirasçıların tümünün yasal vekili bulunduğunu beyan ve taahhüt etmiştir.

1 – ANLAŞMANIN KONUSU;

1a. İşbu anlaşma; İstanbul Hudutları dahilinde Bay Peter Agopin’andan veraseten intikal eden ve/veya intikali lazım gelen (kimisi hazine adına tesil olunmuş) tüm gayrimenkulleri içermektedir. (Evvelemirde komisyoncuların tespit edebildiği taşınmazlar: Tarabya, Arabayolu Mevkii, 498 ada 60 parsel ve 508 ada 11 parsel sayılı tarla vasıflı gayrimenkullerdir.) Peter Agopinan’(Agopyan)’ın mirasçıları: İbrakse Agopian (Agopyan) – Marie Agopian (Agopyan) – Bedros Mardiros Agopian (Agopyan) – Nobar Agopian (Agopyan)’dır.

1b. Esasen komisyoncular uzun bir çalışma ve araştırma sonucu bu gayrimenkullerin bir kısmını ve varisleri tespit etmişler, yurt dışında bulunan varislere ulaşmışlar ve onları temsilen Bayan Agnes İsabelle Marie Agopian (Agopyan) işbu anlaşmayı yapmak üzere Türkiye’ye gelmiştir.

1c. Taraflar işbu gayrimenkullerle ilgili olarak komisyoncuların yaptığı arastırma ve çalışmalar sonucu elde edilen bilgiler ışığında Av. Cafer Gül’ün tescil, ecrimisil, tapu iptali, meni müdahale vs. tüm davaları açması ve sonuçlandırılması hususunda mutabıktırlar. Tüm bu davalar sonucu elde edilecek tüm gelirlerin (avukat vekalet ücretleri düştükten sonra kalan kısmının) %20si komisyonculara derhal ve defaten ödenecektir.

1d. Vekil, işbu gayrimenkullerin satışında münhasıran komisyoncuların aracılık edeceğini, onların bulup getirdiği alıcılara gayrimenkullerin satılacağını ve satış parasının %20sinin komisyonculara ödeneceğini kabul etmiş ve ayrıca 3. şahsın fiilini taahhüt eden sıfatıyla da gayrikabili rücu olmak üzere tekrar beyan ve taahhüt etmiştir. Vekil kendisinin ve mirasçıların (mal sahiplerinin) komisyonculara haber vermeksizin satış yapmayacağını, yapılması halinde ise gayrimenkullerin rayiç bedellerinin %20sini komisyonculara derhal ödeneceğini, ödeteceğini ve ödeyeceğini keza kabul, beyan ve taahhüt etmiştir. (İşbu %20nin %13 Artin ATEŞ’e ve %7 si Ani Kınar ŞEHRANYAN’a ait olacaktır)

2 – ANLAŞMANIN GAYRİ KABİLİ RÜCU BULUNDUĞU;

Komisyoncular, mirasçıları bulmak, gayrimenkulleri tespit edebilmek için bu güne kadar çok uzun süre çalışmışlar, büyük zaman ve emek sarfetmişlerdir. Mirasçıların yıllardır yurt dışında çeşitli ülkelerde yaşamaları sebebiyle Türkiye ile irtibatları kesilmiş ve arazilerin büyük kısmı Hazine adına tescil görmüştür. Bu uzun ve meşakkatli çalışmayı vekil ve temsil ettiği mirasçılar takdir etmektedirler. Bundan sonra da herhangibir yardım ve araştırma gerektiği takdirde vekil komisyonculara başvurabilecektir. Bu nedenle hiçbir şekilde işbu anlaşma konusu bedel ile ilgili olarak bedelin tenzili de dahil olmak üzere başkaca bir talep ve dava açmayacaklarını, dava haklarından feraggat ettiklerini ve aynen anlaşmada yazılı olduğu şekilde mirasçıların bu gayrimenkullerle ilgili olarak elde ettikleri her bedelden %20 ücret-komisyonu derhal ödeyeceklerini gayrikabili rücu olarak vekil kendi adına asaleten (3. şahsın fiilini taahhüt eden sıfatıyla) mirasçılar adına vekaleten beyan ve taahhüt etmiştir.

Vekil işbu anlaşmayı yapmaya yetkili olduğunu, mirasçılar ile komisyoncular arasında herhangibir anlaşmazlık çıkması halinde yukarıda yazılı %20 bedelin kendisi tarafından aynı zamanda müşterek borçlu ve mütüsülsil kefil sıfatıyla dahi ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.

3 – BİLDİRİMLER;

Vekil alınan her bedeli derhal komisyonculara bildirecek ve yukarıda yazılı oranda ödemeyi yapacaktır.

4 – İşbu (BK.nun vekalet-tellallık-komisyon ücretlerini içeren karma) anlaşma 14/6/1992 [Bu tarih, Başepiskopos Ateşyan’ın elyazısıyla not düşülmüş – Agos] tarihinde taraflarca okunmuş, 2 nüsha olarak tanzim edilerek imzalanmıştır.

AGNES İSABELLE MARİE AGOPİAN

ARTİN ATEŞ

ANİ KINAR ŞAHRANYAN

(* Sözleşme metnini, imla hatalarına dokunmadan yayımlıyoruz)

“Bu nasıl normal karşılanır?”

Başepiskopos Ateşyan’ın, girdiği komisyon ilişkisinden Patrik II. Karekin ve Patrik II. Mesrob’un haberdar olduğunu iddia etmesi üzerine, geçtiğimiz yıllarda Patrikhane içerisinde önemli görevler üstlenen Bakar, Özuzun ve Turay’a, bu durumdan haberdar olup olmadıklarını sorduk.

YERVANT ÖZUZUN

• Uzun süre Patrikhane’de danışmanlık yaptınız. Agopyan arsasıyla ilgili gelişmelerden haberdar mısınız?

Bu konu 1992-93 yılından önce yaşanmış bir durum. Sanırım ondan önce ortaya çıkan bir durum. Srpazan Aram Ateşyan’ın açıklamalarını da okudum. Kendisi hayır amaçlı kullanacağını söylüyor. Onun dışında bu konuyla ilgili bilgim yok.

• Danışmanlık göreviniz halen devam ediyor mu?

Seçim Müteşebbis Heyeti kurulduğu tarihten itibaren biz ayrıldık. Doğru olan da buydu.

• 2009 tarihli ikinci bir sözleşme de var ortada. O dönemde görevdeydiniz.

Bu konuda hiçbir bilgim yok. Ben de konuyu basından öğrendim.

• Patrikhane’de bu tarz olayların yaşanması normal mi? Bu tür toplantıların Patrikhane’de yapılması gibi bir gelenek var mı?

Hayır, yok. Bizim zamanımızda olmadı. Ama sonuçta gerçekten o para cemaate bağışlanacak ise ben bir sakınca görmüyorum. Sonuçta hiç yokken var olmuş bir şey. Mirasçısı da parayı almış ve oradan benim hayır kurumlarıma da bir pay çıkaracaksa, ben buna sevinirim. Bunun bir kişiselliği yoksa, benim veya herhangi bir kimse için suç değil. Rüşvet de değil bu sonuçta. Bunu din adamı yapmaz. Ama din adamı da oradaki parayı dini kurumlar ve hayır için kullanacaksa problem değil.

LUİZ BAKAR

• Ruhani Kurul Başkanı Aram Ateşyan, bir açıklamasında, Agopyan arsası ile ilgili durumdan Patrik Mesrob’un ve Patrik Karekin’in haberi olduğunu belirtti.

O bunu diyebilir ama biz doğru olduğunu nereden bilebiliriz ki? Sanmıyorum böyle olduğunu. Ayrıca böyle bir şey yapıp para almak da zul değil. Kişilerin bağış yapması normal bir şey.

• Burada kiliseye yapılacak bağış dışında bir komisyondan bahsediliyor. Anlaşılan Patrik Mesrob bu konuyu danışmanlarıyla paylaşmamış.

Bunu ancak kendileri bilebilir. Ama aramızda hiçbir zaman böyle bir konu konuşulmadı.

ANNA TURAY

• Agopyan arazisi ve Ruhani Kurul Başkanı Aram Ateşyan’a verilecek olan komisyon ile ilgili haberi okudunuz mu? Patriklik danışmanı olarak bugüne kadar böyle bir konuyla ilgili olarak bilgilendirilmiş miydiniz?

Benim böyle bir olaydan hiç haberim yok. Patrikhane bünyesinde Danışmanlar Kurulu kurulduğundan bu yana ben de varım, ama bugüne kadar böyle bir olaydan haberdar değilim.

• Bu tip toplantıların ve işlerin Patrikhane’de veya kilisede yapılması gibi bir gelenek var mı?

Yok, nasıl olabilir ki. Bu tamamen özel işletme mantığıdır.

• Ancak bu durumu normal karşılayanlar da var.

Bu nasıl normal karşılanır? Tamamen manevi bir konumdaki insan böyle bir komisyonla ilişkilenmemeli. Bunu normal karşılayanların düşünceleri sorgulanmalı.

BAŞRAHİP ANUŞYAN “Bütün sorun bunların ilanen yapılmamasından kaynaklanıyor”


• Başepiskopos Ateşyan, bir açıklamasında Patrik Mesrob’un ve Patrik Karekin’in Agopyan arazisiyle ilgili davadan ve verilecek olan komisyondan haberdar olduğunu söylüyor. Patrikhane’de görevli diğer din adamlarının bundan haberdar mıydı?

Her şeyden önce belirtmek isterim ki, günümüzde, Patrikhane bünyesinde, din adamı kimliğim dışında herhangi bir idari görevim bulunmamaktadır. Agopyan davası ile ilgili yapılan açıklamalarda Patrik II. Karekin ve Patrik II. Mesrob’un dava ile ilgili bilgisini sormuşsunuz. Öncelikle, belirtmek gerekir ki Patrikhane çatısı altındaki idari ve hele cemaatle ilgili görüşmeler idari ve etik olarak Patrik Hazretleri’ne iletilir ve onayı istenir. Patriklik teamülleri bu yöndedir. 2002 yılında kilise hizmetine girdiğim için Patrik II. Karekin döneminde ben din adamı değildim. Patrik II. Mesrob döneminde ise ortalama üç yıl kadar Patrik Hazretleri’nin özel kalem müdürlüğü ve özel sekreterliği görevlerini yürüttüm. Patrikliğin idaresi, cemaat sorunları ve sair konuları herhangi biriyle paylaşmak Patrik Hazretleri’nin tasarrufunda olan bir konudur. Dolayısıyla Sayın Patriğin özel sekreteri olarak dahi, kendisi bilgilendirmedikçe bir konuyu bilmem mümkün değildir. Yani, din adamı kimliği Patrikhane’deki idari işleri veya Sayın Patriğe iletilmiş olan cemaat sorunlarını bilmek için yeterli değildir ve bilgilendirme ancak Patrik Hazretleri tarafından yapılır. Ayrıca, tüm işyerlerinde görüldüğü üzere idari açıdan böyle bir sistem de yoktur. Bu konuda bir gelenek arayışı veya beklentisi içinde olmak da gerekmez.

• Din adamlarının bu tip dünyevi işlerle uğraşmaları ve bu tip toplantıların Patrikhane veya kilise çatısı altında olması normal karşılanabilir mi?

Patrik Hazretleri Cemaatimizin başıdır ve bilindiği üzere sadece dini kisvesiyle hizmet vermez. Yani, cemaatin genel, özel ve kişisel tüm sorunları için cemaat üyeleri Patrikliğe müracaat ederek danışır, fikir veya yardım isterler. Bu taleplere cevap verenler de, Sayın Patrik başta olmak üzere idari sistem içindeki din adamlarıdır. Diğer yandan, Patriklik idari kadrosunda bulunmamalarına rağmen kiliselerimizde cemaate hizmet eden din adamları da aynı şekilde kendilerine gelen talepleri karşılamaktadırlar. Hiç bir kademedeki din görevlisi kendisinden talep edilen yardımı ruhani veya cismani ayrımı yaparak değerlendirmez. Bu hizmet etiğine aykırıdır. Manastırda yaşamadığımızı dikkate alarak, cemaate hizmet için görev edindiğimizi de göz önünde bulundurursak ve Rab İsa Mesih’in kendisine ihtiyaç duyanların yanında olduğunu da hatırlarsak dünyevi işler veya ruhani işler ayrımı yapmadan hizmet etmek her şeyden önce bir görevdir. Ancak, sizin sormak istediğiniz asıl sorunun, karşılık edinmekle ilgili olduğunu düşündüğümden, şunu söylemek isterim; karşılık veya ödül talep edilmez, bunlar hizmeti talep eden kişinin kendi tasarrufundadır. Ayrıca, vicdan sahibi bir din adamı da bu tür teşekkür ürünlerinden edindiğini yine bir şekilde cemaatine iade eder. Çoğu kimse bu hayri kullanımlardan haberdar olmaz. Ancak, kanaatimce, bütün sorun bunların ilanen yapılmamasından kaynaklanmakta. Patriklik bünyesindeki görev yıllarımdan edindiğim izlenim de şudur. Önemli bir sorununun çözümü için Patrikliğimize müracaat eden cemaat mensupları, talebimiz olmamasına rağmen, bir bağışta bulunmayı taahhüt etmişler, işleri görüldükten sonra ise vaatlerini unutmuşlardır.

Herhangi bir sorunumuzda, son derece haklı olarak, yardım için danıştığımız ve çözüm beklediğimiz, ayrıca Cemaatin Merkezi olarak kabul ettiğimiz Patrikhane ve Kiliselerin çatısından ziyade daha doğal bir çatının mevcut olmadığını düşünüyorum.

Agopyan’ın evliliği

Başepiskopos Ateşyan, Patrikhane’de yaptığı açıklamalar sırasında, Yunanistan’dan Türkiye’ye geldiği dönemde, Agnes Agopyan’ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmesi için anlaşmalı bir evlilik yapmasına yardımcı olduğunu, hatta kendi evinde nikâh kıyıldığını açıkladı ve bu iş için cebinden para harcadığını şu sözlerle anlattı: “Agnes hanım, her seferinde turist vizesiyle ülkeye giriş yaptığını belirterek, oturma izni almak için nasıl adımlar atılması gerektiği konusunu danıştı. Kendisini evlendirmeyi teklif ettim. Benim evimde resmi nikâh kıyıldı. Nikâh şahitleri de ben oldum. Nikâhı kıyan memurun ücretini de ben ödedim. Daha önce yurtdışına açtığım telefonların ücretlerini talep etmediğim gibi, nikâh harcamaları için de bir kuruş para talep etmedim.”

Agnes Agopyan’la yaptığımız ilk söyleşi esnasında, kendisi bize, Türkiye’ye ilk geldiği dönemde bu tür bir evlilik yaptığını ve Başepiskopos Ateşyan’ın kendisine yardımcı olduğunu aktarmış, ancak bizler meselenin özel hayata ilişkin olduğunu ve konuyla doğrudan ilişkisi bulunmadığını düşünerek, söyleşinin bu kısmını yayımlamamıştık. Ateşyan’ın açıklamaları üzerine, ilgili bölümü olduğu gibi aktarıyoruz:

“Yunanistan’dan gelmiştim ve oturma iznimin süresi sürekli dolduğu için yurtdışına çıkmam gerekiyordu. Bir de, kanun sanatçısı olarak TRT İstanbul Radyosu’nda işe girmem istiyordum ve bunun için de Türkiye vatandaşı olmam gerekiyordu. O zaman sık sık görüştüğüm Aram Sırpazan’a akıl danıştım ve kendisi bana formalite evliliği yapmam için hastaneden yaşlı bir bey buldu. Nikâh memurunu da ayarladı ve evinde bir nikâh kıyıldı. Nikâh memuruna ve evlendiğim beye verilmek üzere o zamanın parasıyla kendisine 12 milyon lira verdim. O sayede vatandaş oldum ve sonra da Radyo’da işe girdim. Evlendiğim bey birkaç yıl önce hayatını kaybetti.”