Özgür MUMCU
Radikal Gazetesi
Tescilli bir insan hakları ihlalcisini, Erdoğan’ın belli ki aile yakınını insan haklarına dayalı tarafsız biri olarak seçmek demokrasi anlayışımızı gösteriyor.
Ne diyordu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hrant Dink kararında? Şöyle diyordu: “Hrant Dink’e TCK 301. madde sebebiyle verilen cezanın Yargıtay tarafından onanması ifade özgürlüğü ihlalidir.”
Sadece bunu söylemekle de kalmıyordu AİHM. Dink’e karşı 301. maddenin nasıl bir silah gibi kullanıldığı, öldürülmesine giden yolun nasıl 301 davasıyla açıldığı ve devletin Dink’i korumak için hiçbir harekette bulunmadığı da karar metninde yer alıyor.
Burada duralım ve Avrupa Birliği’ne uyum için yeni kurulan popüler adıyla ombudsmanlık yani kamu denetçiliği kurumunun kanununa bakalım. Ne iş yapacakmış kamu denetçiliği kurumu?
İdarenin her türlü işlem ve eylemini, tutum ve davranışlarını ‘insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden’ inceleyecek, araştıracak ve önerilerde bulunacakmış. Ne güzel.
Bu kurumun bir de başı var. TBMM seçiyor. Seçti de. Adı Mehmet Nihat Ömeroğlu. Mehmet Nihat Ömeroğlu’nun vazifesi başdenetçi olarak idarenin yapıp ettiklerini insan haklarına dayanan adalet anlayışı içinde araştırmak, incelemek vs.
Ömeroğlu hâkim. Yani kendisinin haktan hukuktan, insan haklarından falan anladığını farz etmek gerekiyor. Fakat Ömeroğlu öyle herhangi bir hâkim değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü ihlali olarak tespit ve teşhir ettiği Yargıtay kararının altında imzası olan bir hâkim.
Hrant Dink’in diaspora Ermenilerine yönelik yazdığı ve özetle “Türklere takılıp kalmayın, onun yerine Ermenistan’la bağlarınızı güçlendirin” diyen makalesinde Türklüğe hakaret bulan bir hâkim artık kamu başdenetçisi. Okuma-yazma bilen asgari feraset sahibi kimsenin içinde hakaret barındırdığını ileri süremeyeceği cümlelerde hakaret avcılığı yapmış bir kişi.
İşte bu kişi ‘insan haklarına dayalı adalet’ anlayışının temsilcisi olacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararı insan haklarına aykırı bulmuşken yani insan haklarından anladığı gelişmiş demokrasi standartlarının çok altında biri olarak yapacak bunu. Verdiği kararın insan haklarına aykırı olduğu uluslararası bir mahkeme tarafından tescil edilmiş biri olarak kamuyu hakkaniyete uygunluk bakımından denetleyecek. 258 milletvekili bu özelliklere sahip birini kamu başdenetçisi seçti.
Kamu başdenetçisi olmanın bir önkoşulu var. O da herhangi bir siyasi partiye üye olmamak. Ömeroğlu da herhangi bir siyasi partiye üye değil. Şekli olarak kurala uyuyor. Uyuyor uymasına da oğlunun nikâh şahidi Recep Tayyip Erdoğan.
Oğlu ne iş yapıyor? THY’de çalışıyor. THY ne? Bir kamu kuruluşu. Ömeroğlu’nun sorumluluğu ne? Kamu kuruluşları hakkında gelecek şikâyetleri incelemek. Kamu denetçiliği kanunu, başdenetçinin ‘görevlerini yerine getirirken tarafsızlık ilkesine uygun davranmak’ zorunda olduğunu belirtiyor.
Başbakan oğlunun nikâh şahidi, oğlu THY’de çalışıyor. Tarafsızlık ilkesine nasıl uygun davransın Ömeroğlu? Vallahi işi zor.
İnsan haklarına dayalı adalet anlayışına göre çalışacak. Nasıl öyle çalışsın Ömeroğlu? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi insan haklarından Ömeroğlu’nun ne anladığını tescil etmiş.
Tescilli bir insan hakları ihlalcisini, Erdoğan’ın belli ki aile yakınını insan haklarına dayalı tarafsız biri olarak seçmek de o 258 milletvekilinin demokrasi ve insan haklarından ne anladığını gösteriyor.
Bana ombudsmanını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.