Sarkis GÜREH
Aret Çiçekeker’in “Üç Horan Seçimleri ve Agos – II” adlı makalesi, Beyaz Ermeniliğin ne olduğunu daha net ortaya koyduğu için daha yakından bir okumayı hak ediyor. Bu yazıyı didikledikten sonra mevcut sistemin toplumda yol açtığı tahribatı açıklama gerekliliği de doğuyor.
Agos’u okumadan yazı yazamayan Aret Çiçekeker’in söz konusu ikinci makalesi, ilk yazısının Hyetert internet portalında yayımlanmasının ardından gelen tebrik telefonları ve kutlama mesajlarıyla böbürlenerek başlıyor. Çiçekeker, Agos’un o haftaki “Taraflı mıyız?” başlıklı başyazısının da kendisine cevap olarak kaleme alındığı hissiyatına kapılmış. Buna birazdan değineceğim; çünkü önce yazının ilk paragrafının son cümleleri üzerinde durmakta fayda var. Yazının ilerleyen bölümünde karşımıza çıkacak olan delikanlı-kahraman profili, yazının ilk paragrafının son cümlelerinde yer edinmeye başlıyor: Çiçekeker “Ben fikirlerimin, sözlerimin arkasında her zaman durmaya hazırım” diyor ama belli ki eleştirilmekten çekindiği için şu notu düşüyor: “yeter ki, yazdıklarım çarpıtılmasın ve cevap hakkıma saygı gösterilsin.” Ahlak dışı uygulamaları için ahlakı kullanmanın çok güzel bir örneğini sergiliyor Çiçekeker; demokrasi terimlerini kullanarak, demokrat kisvesi altında demokrasiyi içten içe çürütüyor.
Çiçekeker, Agos’un başyazının kendi yazısı nedeniyle kaleme alındığından oldukça emin, öyle olmama ihtimalini bile düşünemiyor. Agos’un tir tir titrediğini, Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan’ın da bu yazıyı alelacele kaleme aldığını düşünmüş olmalı. Ama empati kurmayı beceremediği için asıl şunu düşünemiyor: Bir gazetenin genel yayın yönetmeni, objektif olmanın çok uzağında, tamamen önyargılarına teslim olmuş bir militana neden cevap versin? Militan demem sebepsiz değil: Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre militan: “Bir düşüncenin, bir görüşün başarı kazanması için savaşan, mücadele eden kimse” olarak tanımlanıyor. Militan, kendi doğrusunu topluma dayatan, aynı zamanda kendisini toplum adına konuşmaya yetkin sayan kimsedir, diyerek tanımı daha da açmak mümkün.
Çiçekeker, bu yazıda da Sarı Liste ile Agos arasında bağlar olduğunu iddia ediyor; ancak ortaya elle tutulur bir neden koyamadığı için bu iddia hâlâ havada kalıyor; tutarsızlık devam ediyor.
Çiçekeker’in yazıda kendinden de söz etmesi çok büyük bir şans. Alıntılayalım: “Tanıyanlar bilir, benim en sevmediğim tavır kimse ile kötü olmak istemeyen, hep ortadan giden, ne kokar ne bulaşır denilen türden insanların tavrıdır. Konunun benimle hiç ilgisi olmasa bile ortada bir haksızlık olduğunu düşünürsem, konuya taraf olup aynen kendimi savunur gibi mağdur olduğunu düşündüğümü kendi imkânlarım ölçüsünde savunurum”. Yukarda bahsedilen “delikanlı-kahraman” profili burada açıkça sergileniyor.
Kahraman, sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkarak yararlılık gösteren kimselere denir. Bizim kahramanımız da seçimi kazanarak “mağdur olan” Beyaz Liste için kolları sıvamış görünüyor. Daha geniş düşünüp, Ermeni toplumunun sıkıntıları dikkate alındığında, bir kahramana ihtiyacımız varmış hissine de kapılabilir insan. Toplumsal sorunlarda kahramanlığın faydalı olamayacağını tarih bize yeterince göstermiştir; çünkü böylesi durumlarda kahraman, kendi doğrusunu topluma dikte eder. Toplumsal sorunların tabana yayılmış bir uzlaşı sağlanamadan çözülemeyeceği de aşikâr. Beyaz Ermeniler ve Aret Çiçekeker maalesef bunu görmek istemiyorlar. Bu nedenle Beyaz Ermeni zihniyeti ile toplum arasındaki mesafe giderek açılıyor.
Militanlık, tutarsızlık, ucuz kahramanlık… Bu zihniyet ile yola devam edilemeyeceği ortada. Bunun görünmesini sağlayan ve Beyaz Ermeniliği yakından tanıtan Aret Çiçekeker’e bir kez daha teşekkür ederim. Yazılarının kalan kısmını didiklemeye burada son verip “açılan mesafe” deyimiyle ne kast ettiğimi açıklayıp, Beyaz Ermeni zihniyetinin toplumda yarattığı tahribata kısaca değineyim.
Açılan mesafeden kasıt, en başta “kültür”ün tanımında kendini gösteriyor. Beyaz Ermenilere göre kültürün içini anadili bilme ve kullanma, güzel sanatlar tarihini (müzik, resim, edebiyatın önemli isimlerini) öğrenme, dini ritüellere katılma ve gündelik yaşamda ananevi pratikleri sürdürme dolduruyor. Şikâyet edilen konuların başında bunlar geldiği için böylesi bir genelleme yaptığımı belirtmek isterim. Ancak kültürü salt bunlarla tanımlamak eksikliktir: Öyle ki, kültür, bir toplumun muhtemel örgütlenme biçimlerini de yansıtır. Beyaz Ermenilerin tanıma dahil etmedikleri bu kavram tüm sosyal sorunların özünü teşkil ediyor. Örgütlenme biçimleriyle Beyaz Ermeniler, fertleri birbirine ve kurumlarına yabancılaştırıyor, ayrıca kurumlar arası işbirliğini ve karşılıklı güveni zedeliyor. Bugün okullarda öğrencilerin azalması, derneklerin boş kalması ve hatta insanların kiliseden uzaklaşması, bu yabancılaştırma çerçevesinden okunabilir, okunmalıdır. Bu elit tabaka, verdikleri kararlarla insanların, özellikle çocukların hayatlarını etkilediklerini de görmüyorlar. Sorunları tanımlamalarındaki yetersizlik, çözümlerin de etkisiz kalmasına neden oluyor. Toplumsal sorunlar, yamalı bohça gibi dikiş tutmuyor.
Bugün, sanki bize hasmış gibi görünen sorunları kavramak için fotoğrafı mümkün olduğunca büyütmekte fayda var. Modernizm, ayırmayı ve parçalamayı pek sever: Önce insanları renk, din, dil farklılıklarından dolayı birbirinden ayırır. Bununla yetinmez, her insanda –eş olmasa da- olan iyi, doğru, güzel anlayışını, çıkar ve rekabeti işe katarak, ters düz eder ve bu bölünmüşlüğü evrenselleştirir. En nihayetinde mantık ile kalbi, duygu ile düşünceyi de karşı karşıya getirerek insanı çelişkiler içinde bırakır. Ermeni toplumu ve bireyleri, bugün bu durumun mikro halini yaşıyor.
Toplum içinde, bireyler arasında veya toplumlar arasında farklılık görmek kolay ve demokrasiyle gelen hakları istemek herkesin en doğal hakkı. Demokrasinin güzelliği bu farklılıklara saygı gösterme zorunluluğunu beraberinde getirmesi. Demokrasinin getirdiği hakları talep ederken, onun getirdiği, bu gibi asgari zorunluluklara saygı gösterilmeyince ortaya ikiyüzlü bir tablo çıkıyor.