Aram Açılımın Güvencesi Olabilirdi

[ A+ ] /[ A- ]

Gündem Online

Keşke Hükümet, Kürt Açılımı denen yeni arayışta, ilk ‘güven yaratıcı adım’ olarak Aram Tigran’ın Diyarbakır’da hazırlanmış olan mezarına gömülmesine izin verseydi. Kürtler artık birşeylerin gerçekten değişmekte olduğuna inanabilirlerdi. Bu arada, gönlü kırık Ermeni halkına da bir karanfil sunulmuş olurdu. Aram, aslında Erdoğan Hükümetine altın tepsi içinde büyük bir fırsat sunmuştu. Ama, nerede böylesi incelikler, halkların duygularına saygı.

Doğduğu kentten, doğduğu topraklardan, hele hele istemeden ayrılan herkesin bir geri dönme düşü vardır. Hep bir gün oraya dönmeyi hayal ederiz, ve nerelerden gecmeyiz ki oraya ulaşabilmek için, ne kentlerden, ne diyarlardan, ne dağlardan. Ama ayrıldığımız toprakların gizemli çağrısı hep çeker kendine bizi. Bir yaşam boyu koştururuz, oraya yeniden dönmek için. Aram’ın yolculuğu da, bir başka Ithaka’ya dönme çabası idi. O da Odiseus gibi nice yollardan geçti, doğduğu coğrafyaya bir gün geri dönmek için.

İki yetim ve öksüzün, iki tehcir çocuğunun sevgi, dayanışma ve ayakta kalma ürünü olarak sen, kalk, tam Nusaybin’in karşı yakası Kamışlı’da doğ 1934 yılında! Baban Sason dağlarından canını zor kurtarmış, iyi yürekli bir kaç Kürtün sayesinde. Anneni ise. Zazalar kurtarmış. Dağ, taş o zamanlar öksüz ve yetimlerle dolu. Mardin’den de tehcir çocuklarını Yezidiler alıp götürmüş aşağıdaki Sincar Dağlarına. Çocukları Hükümete teslim etmiyorlar diye, kıçı kırık bir Aman pırpırı bomba sallamış Sincar dağlarına. Ama kimin umurunda. Yanaşma diye, evlatlık diye, işgücü diye, eş diye almışlar ya. Hatta bazen para bile saymışlar ya. Ama olsun, biraz olsun canlar kurtulmuş ya. Ve Ermeniler sadık bir halktır. Onlara küçük bir iyilik yapın, asla unutmazlar. Babası ile Aram da, yetenekleri ile Kürtçe müzik yaparak teşekkür etti Kürtlere. Bugün Aram’ı, Ermenilerden çok, Kürtler tanır. Zaten o da, Kürt müziğinin ayrılmaz bir parçası ve Kürt müzik geleneğinin sürdürücü idi. Ve Kürtçe anadili olmuştu.

Aram, Suriye’den Erivan’a gitti. Yıllarca söyledi, bir efsane olan Erivan Radyosunda. Atina ise ona yurttaşlık verdi. Yoksa buralara hayatta gelemezdi. Kürdün ruhunu diri tutu Aram şarkıları ile.

Aram Tigran’a hemen kanım ısınıvermişti, 1991-92 yıllarında onu ilk dinleme fırsatı bulduğumda. İnsancıl felsefesi ile Kürtlerin Yunus Emre’si olan Fakiye Teyran’ın dizeleri ile beni yüreğimden vurdu, ilk dinlediğimde. Ayşe de Kürt müziğinin fanatic bir dinleyicisi idi, benden de öte.

Kürt uyanışında, müziğin çok önemli bir yeri olmuştur. Bedenini olmasa da, ruhunu 1915’te öldürmeyi başardığımız büyük müzisyen Gomidas’a göre, Kürt müziği, Kürt hançeresi tınıları itibari ile dünyanın en özgün ve zengin müziklerinden biridir. Aram Tigran da bu müziğin hakkını en iyi verenlerden biri idi. Ve Aram, müzik direnişinin en önemli ayaklarından birini oluşturdu 90’lı yılların başlarından itibaren. Ve Kürt direnişi de onu bağrına bastı ve onurlu bir yer verdi.

Aram Tigran sanatçı hayatı boyunca 11 albüm çıkardı. Bunların 230’u Kürtçe [Kirmancî] , 150’si Arapça, 10’u Süryanice, 8’i Yunanca idi. Ne muhteşem bir karışım.

Ünlü sanatçı 2009 Nevruz kutlamaları için geldiği Diyarbakır’da hayatının en mutlu dönemini yaşadı. Tıpkı bir yıl once Batman’da yaşadığı için. İyi ki otoriteler de, bir çiğlik yapıp onun konser vermesini engellemeye çalışmadılar. Onlara da teşekkür! Baba topraklarına dönmüştü işte sonunda. Yüzbinler onu bağrına basmıştı. Sarhoş gibiydi mutluluktan. Belki de ‘artık ölebilirim’ dedi kendi kendine.Aram, Kürtlerin Ermenilerle birlikte oğullarına verdikleri ortak bir isimdir. Ve Diyarbakır’ın Ermenice adı ise, Tigranıkert’tir. Yani, ‘Tigran’ın Kenti’. Newroz’da Diyarbakır halkı ona bir anlamda, ‘Evet, bu senin kentin’ dedi, Tigran’ın knit, Tigranıkert! Hani, o kenti kuran büyük imparator. Oradan oraya dolandı Aram, saatler süren konserler verdi. Sanki onu dinleyenler ile ortak bir trans, bir tapını içindeydi. Daha o başlar başlamaz şarkı dizelerine, onbinlerce insan katılıyordu ona. Aram, daha sonra duygularını şöyle döktü dizelere:

‘Di xewnên şevan de min bawer nedikir
Bi çavan bibînim bajarê Diyarbekir
Rojbaş Diyarbekir me pir bêriya te kir
Te derî li me vekir
Te me şa kir’

[Rüyalarımda görsem inanmazdım
Diyarbakır’ı görebilmeyi
Günaydın Diyarbakır seni çok özledim
Sen kapılarını bana açtın
Beni çok mutlu ettin]

Ama yorgun yüreği dayanamadı yeniden sürgünlüğe, rahatsızlandı, öldü. Sonunda ailesinin yaşadığı Brüksel’de toprağa verildi. Hiç olmazsa onlardan ayrılmamış oldu, özlediği Diyarbakır kentine gömülemese de.

Diyarbakır, Aram’ı bağrına basmak istedi. Ama Ankara, ‘olmaz’ dedi. ‘O, TC yurttaşı değil!’ Oysa bütün Diyarbakır ayaktaydı, on yıllar boyunca Erivan radyosunun Kürtçe yayınından dinleyerek, kendilerini buldukları Aram Dikran Melikyan’ı bağrına basmak için.

Ziyaretgah olur diye korktular zahir. Ziyaretgah olan bir Ermeni mezarlığı. Ne anlamlı bir simge olurdu halkların kardeşliği için.

Ah, yitik mezarlar ülkesi. Kimin mezarı var ki, Şeyh Sait’in mi? Said-i Kürdi’nin mi? Seyit Rıza’nın mı? Mustafa Suphi’nin mi? Zohrab’ın mı? Büyük ozan Siamento’nun mu?