Aris Nalcı
Yıllar önce…
Diyarbakır On Gözlü Köprü’ye yukarıdan bakan bir restoranda Şeyhmus ağabey (Diken) ben ve Ermenistanlı on küsür gazeteciyi ağırlıyoruz.
Bu gazetecilerin arasında devrimden sonra Paşinyan’ın kabinesine giren, şimdi Ermenistan Parlamentosu’nda milletvekili olanlar da var.
Eşim Linda’yla yeni tanışmışız. O da orada.
Udi Yervant’ın Türkiye’ye yeni geri dönüş yaptığı zamanlar.
“Diyarbakır’dayım dur gelin kuyriğimi görmeliyim” diyor. Bir düğündeymiş çıkıp geliyor.
Masada bir sohbet bir muhabbet.
Ermenistanlılar hayretlerle dinliyorlar Udi’yi ve Şeyhmus Diken’i…
Dinlenmez mi.
Neyse, servis yapan garsonlarla muhabbet de ediyorlar tabi arada.
Garsonlardan birine soruyorlar:
-Şu uzaktaki köprü ne köprüsü?
-On Gözlü Köprü?
-Şimdi ışıklandırdılar böyle güzel oldu geceleri
-Eski adı da mı öyle?
-Bilmem ama ‘Ermenileri nehre attıkları köprü’ derler bizim buralarda. Bir de Taşköprü var.
Hüngür hüngür başlıyor bizimkiler. Vay ‘içmeye nereye gelmişiz’.
Köprüye bakıp kederleniyorlar doğal olarak.
Hepimizi bir hüzün alıyor sofrada.
Udi’nin ve Diken’in esprileri, şarkıları ve enerjisi olmasa yanmışız. Düşünün şimdiki Ermenistan milletvekillerinin üzerinde bıraktığı depresif etkiyi.
Neden mi anlattım bunu?
Şundan;
Ulaştırma Bakanlığının günlük bültenleri bana da sıklıkla gelir. Basın kartımız olmasa da belli ki Kültür ve Ulaştırma bakanları bizi gazeteciden sayıyor.
Geçen hafta gelen bir bültene takıldı gözüm.
Bakan Adil Karaismailoğlu, “Ata yadigârı köprülerimizi gün yüzüne çıkarıp, vatandaşlarımızla buluşturmayı hedefliyoruz. Bu tarihi köprüler ülkemizin önemli değerleridir. Tarihi köprülerimizi turizme kazandırıyoruz.
Yurt içinde 2378 adet taş, ahşap, demir ve betonarme tescilli tarihi köprünün, yurt dışında ise çoğunluğu Bosna Hersek’te olmak üzere 316 adet Osmanlı Dönemi’ne ait tarihi köprünün restore edildiğini söylüyor.
Tarihi Malabadi Köprüsü, Kızılin(Göksu) köprüsü, Taşköprü(Kastamonu), Büyükçekmece (Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü) ve Ani ( Ocaklı) Köprüsü gibi yapıldıkları dönem de önemli işleve sahip olan köprülerin restorasyonlarının tamamlanarak tekrardan kültür mirasımıza kazandırıldığının altını çizen Bakan Karaismailoğlu, şu şekilde devam etti:
“Diğer yandan tarihi Sangarios (Justinianus) Köprüsü, İkizdere (Çatma Köprüsü), 19. yy. Osmanlı Döneminde inşa edilmiş olan ve günümüze büyük oranda özgün detayları ile ulaşan Çankırı İlindeki tarihi Çaylı, Güvem, Yurtpınarköyü, Bayramören Köprüleri ile Kastamonu ilindeki Aktaş, Çakırlar, Dörtocak, Yakaören ve Damlaçay Ahşap Köprülerinin çalışmalarının ulusal ve uluslararası restorasyon ilkelerine göre devam ediyor.”
Sizin de dikkatinizi çekti herhalde. Ani Köprüsü de var arada. Yukarıdaki tarihi köprülerin aralarında da Ermenilerin yaptıklarının olduğuna şüphem yok ama ben Ani’nin üzerinde duracağım.
Şimdiki adı Ocaklı olan Ani Köyü’nde bir ayağı Ermenistan’da diğeri Türkiye’de olan köprünün de restore edileceğini geçen haziran ayında duyurulmuştu. Ancak o zaman proje aşamasında olan restorasyon tamamlanmış anlaşılan.
6-7 ay gibi kısa bir sürede nasıl oldu da tamamlandı kestirmek pek kolay değil. Zira basın bülteninde servis edilen fotoğrafların arasında bahsi geçen restorasyonu tamamlanmış tüm köprüler var ama Ani Köprüsü yok.
Ama olsun. Varsayalım oldu.
Köprüler önemlidir bizlerin yüreğinde.
Üzerine türkü bile yakılmıştır. Birleştiricidir. Şimdi sizlere tek tek bunları anlatmayacağım tabii.
Sembolik yani.
O denli ki ilişkileri koparmak anlamında ‘Köprüleri yakmak’ diyoruz.
‘Halklar arasında köprüler kuruldu’ diyoruz mesela.
İyisi de var kötüsü de.
Ermeni ve Rumların yeni yıl bayramlarını geride bıraktığımız şu günlerde eski günlerde nasıl bayram kutlandığına dair fotoğrafların çoğunda da görüyoruz köprüleri. Ermeni mimarların yaptığı köprülerin önünde çekilmiş Muş’tan, Erzurum’dan, Elazığ’dan, Palu’dan, Diyarbakır’dan, kısacası Ermenilerin yaşadığı her yerden fotoğraflar.
İnsanlar köprülerin önünde toplanıp çektirdikleri fotoğrafları kartpostallar yapıp birbirlerine yolluyorlardı yüz yıl önce…
100 yıl önce köprülerin o birleştirici simgesi zihnimizde ‘katledilme’ simgesine dönüştürüldü. Öyle ki yazının başında anlattığım gibi köprü deyince garsonun aklına ‘Ermenileri nehre attıkları köprü’ oldu hatırlanan. Ve birleştirmekten çok ayırdı o yıkılan ve aslına uymadan restore edilen köprüler…
Biz bardağın dolu tarafına bakalım.
Umalım ki Ulaştırma Bakanlığı, Ani’de bir ayağı Türkiye’de bir ayağı da Ermenistan’da olan bu köprünün restorasyonunu yapmış olsun.
Tahminim o ki sadece Türkiye’deki ayak üzerine çalışıyorlar. Keşke karşı taraftaki ayağı da Ermenistanla ortak bir restorasyon projesi yaparak ayaklandırsalar.
Bağlasalar Aras nehrinin iki yakasını.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı döneminde önermişti bunu. Tabii olamadı. Fazla yumuşak bir politikaydı o zaman için belki de. Azerbaycan izin vermeyecekti. Ama şimdi Karabağ’da çatışmalı süreç bittiğine göre. (Türkiye’nin Ermenistanla ilişkileri normalleştirmesi için koyduğu önşart)
Neden olmasın?
Tekrardan bu köprüyü iki halkı barıştırıcı bir unsur olarak restore etmek.
Ani’nin iki yakasını birleştirmek.
Yıkılan köprüleri yeniden yeni umutlar üzerine inşaa etmek.
Olmaz mı Sayın Bakan?
Sizden önceki bakanların noktasıyla birlikte okumaktan bile çekindiği Ani’ye (o zaman Anı diyorlardı) ‘Ani Köprüsü’ deme cesaretini gösterdiniz.
Noktayı yerine koydunuz.
Şimdi neden olmasın köprünün taşlarını da yerli yerine yerleştirmeye ne dersiniz?
“Daha nice yol, köprü, han ve hamamların yapımı ve onarımlarını hep birlikte gerçekleştireceğiz” demişken hem de açıklamanızda.
Ermenilerin en görkemli tarihi döneminde başkenti olmuş Ani Kenti’ndeki bu köprü o zamanlar Baron Hrant’ı (Hrant Dink) da çok etkilemişti. O kadar ki cinayetin ardından yayınlanan kitabı ‘İki yakın halk iki uzak komşu’nun da kapağındadır bu köprüye bakarkenki resmi.
Hrant’ın o köprüye bakarken gördüklerini siz de görebilirsiniz.
Yeter ki doğru yerden bakın…
Kaynak: Artı Gerçek