AİHM’den Tarihi Vicdani Ret Kararı

[ A+ ] /[ A- ]

Hrant KASPARYAN
Agos Gazetesi

Vicdani retçi Vahan Bayatyan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Ermenistan’a karşı açtığı davayı kazandı. AİHM, karar metninde, Ermenistan’ın yanı sıra Türkiye ve Azerbaycan’ı da uyardı. Uzmanlar kararın önemli bir dönüm noktası olduğu görüşünde.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) vicdani reddin bir hak olduğunu bir kez daha teyit etti; Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan’ı bu hakkı tanımaya davet etti. Söz konusu ülkelerde pek çok kişinin işkenceden hapis cezasına kadar ağır şekilde mağdur edildiği vicdani ret hakkı, AİHM’in ‘Ermenistan’a karşı Vahan Bayatyan’ davasında verdiği kararla yeniden gündeme geldi.

Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da yaşayan Vahan Bayatyan’ın vicdani ve dini sebeplerle askerlik yapmayı reddetmesi üzerine uğradığı mağduriyet nedeniyle açtığı dava sonuçlandı. AİHM, Ermenistan’ın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), düşünce, vicdan ve inanç hürriyetini düzenleyen 9. maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Yehova Şahidi olduğu için, inancı gereği askerlik yapmayı reddededen, 1983 doğumlu Ermenistan vatandaşı Bayatyan, Ermenistan’da çıkarıldığı mahkemede, askerlikten kaçmak suçundan iki buçuk yıl hapse mahkûm edilmişti. Cezaevinde yatmaktansa sosyal olarak yararlı bir iş yapmak için alternatif sivil hizmet yapmayı talep eden ve bu talebi reddedilen Bayatyan, on buçuk ay hapiste kaldıktan sonra 2003’te şartlı olarak tahliye edilmişti.

2001 yılında Avrupa Konseyi’ne katılırken, üç yıl içerisinde zorunlu askerliğe alternatif olarak sivil hizmet olanağı getirileceğini ve hapis cezasına mahkûm edilmiş tüm vicdani retçilerin affedileceğini taahhüt eden Ermenistan’ın Bayatyan’ı hapsetmesine ilişkin açılan davada, Ermenistan’ın Bayatyan’a maddi ve manevi tazminat olarak 20 bin Euro ödemesine karar verildi. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinin ihlal edildiği belirtilerek, “Ermenistan’da askerlik yapmayı reddeden vicdani retçinin hapsedilmesi, onun inanç özgürlüğü hakkını ihlal etmiştir” dendi.

AİHM, Bayatyan davasında verdiği tarihi kararla, devletlerin, AİHS’nin 9. maddesinde öngörülen düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü haklarına itibar edilmesi yükümlülüklerinin bir parçası olarak, bireylerin vicdani ret haklarına da saygı göstermeleri gerektiğine kanaat getirdi. Karar doğrultusunda, Sözleşme’ye taraf olan ülkeler arasında zorunlu askerliğe karşı vicdani ret hakkını hâlâ tanımayan Türkiye ve Azerbaycan hükümetleri de bu hakkı tanımak için gerekli adımları atmaya davet edildi.

Alınan kararla, zorunlu askerliğe karşı vicdani ret hakkı, Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ilk kez açıkça kabul edilmiş oldu.

AİHM’in verdiği karar Türkiye’deki vicdani retçilerin de durumu tekrar tartışılır kılıyor. Askerlik yapmayı reddettiği gerekçesiyle tutuklanan vicdani retçi İnan Suver’in avukatlarından Hülya Üçpınar, AİHM’in son kararı ışığında vicdani retçilerin durumunu Agos’a değerlendirdi.

Dönüm noktası

Daha önce vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin davasını AİHM’e taşıyan avukat Üçpınar, AİHM kararının vicdani retçiler ve vicdani retle ilgili henüz yasal bir düzenleme yapmamış olan Türkiye açısından bir dönüm noktası olacağını belirtiyor.

AİHM dışında kalan uluslararası insan hakları mekanizmaları vicdani reddi bir insan hakkı olarak tanıyor ve devletlere bu hakkın tanınması ve korunması için yükümlülükler getiriyor. Üçpınar, AİHM’in, Bayatyan kararına kadarki süreçte vicdani reddin sadece sonuçları ile ilgilendiğini, yani, vicdani retçilerin cezalandırılmasının bir işkenceye dönüşüp dönüşmediğine ya da fiilen işkence görüp görmediklerine göre hak ihlaline karar verdiğini hatırlattı. Bu kararlarda “düşünce, din ve vicdan özgürlüğü” konusunda bir değerlendirme yapmaktan özellikle kaçınılmıştı. Üçpınar’a göre, Bayatyan kararında tam da bir insan hakları kurumunun yapması gereken değerlendirme gerçekleşti ve vicdani ret AİHM tarafından da bir hak olarak kabul edilmiş oldu.

Türkiye’yi nasıl etkiler?

Türkiye’nin adı, karar içinde, “Vicdani reddi kabul etmemiş iki ülkeden biri” olarak geçiyor. Avukat Üçpınar, “2006 yılında verilen Osman Murat Ülke kararından sonra Türkiye her ne kadar Ülke’ye gerekli tazminatı ödemiş ise de kendisine yüklenen diğer iki yükümlülük halen yerine getirilmemiş olarak duruyor. Bu nedenle de bu karar halen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin üç ayda bir yapılan toplantılarının gündemindeki tartışma konularından biri. Bakanlar Komitesi, Türkiye’yi; 1) Kişinin karşı karşıya kaldığı sorunları ortadan kaldıracak önlemleri (özel önlemler) ve 2) Ülke ile aynı konumdaki kişilerin karşıya kaldığı sorunları ortadan kaldıracak önlemleri (genel önlemler) alması konusunda 2007 yılından bu yana müteaddit defalar uyardı. Türkiye, bir yasa hazırlığında olduğunu belirtmekte ise de bu hazırlığa ilişkin herhangi bir belirti mevcut değil” dedi.

Türkiye, şimdiye değin sürekli olarak AİHM’in eski kararlarına dayanıyor ve mahkemenin, vicdani ret konusunda devletlere bir takdir hakkı tanıdığını belirtiyordu. Ancak Türkiye’nin gerek Bakanlar Komitesi’nin Ülke kararının uygulanması ile ilgili kararları, gerekse Bayatyan kararı ile artık hiçbir kaçış noktası kalmamış durumda. Üçpınar bu durumu “Er ya da geç vicdani ret bir hak olarak Türkiye’de de tanınacaktır. Önemli olan, vicdani reddin bir hak olarak derhal tanınması, vicdani retçilerin daha fazla mağdur edilmeden ‘sivil ölüm’ statüsünün sona erdirilmesidir” sözleriyle değerlendirdi.