Şükrü Saraçoğlu: Almancı ve Türkçü Başvekil

[ A+ ] /[ A- ]

Toplum ve Kuram Dergisi, Portreler Dizisi

220px-Sukru_SaracogluBelirli bir etnik kimliğin hiyerarşik olarak üstte konumlandırıldığı birçok ulus-devlet örneğinde gördüğümüz gibi, Türk ulus-devleti de, farkı etnik-ulusal kimliğe sahip topluluklara yönelik ‘teoride eşitlik, pratikte eşitsizlik’ zırhını en başından beri taşıyan bir rejim tesis etmiştir. Bu minvalde Şükrü Saraçoğlu ismini tarihsel bir çerçevede ele almak iki temelde önem arz eder.

Saraçoğlu’nun başını çektiği uygulamaları görmek, etnik-ulusal bakımdan Türk olmayan toplulukların, Türk milliyetçiliği tarafından maruz bırakıldıkları ayrımcı politikaları görmek ve Türk ulus-devletinin İttihatçı toplum mühendisliği projesinden ne derecede bir kopuş veya süreklilik gösterdiğini anlamak açısından zihin açıcıdır.

Şükrü Saraçoğlu, Saraç Mehmet Usta ile Şerife Hanım’ın oğlu olarak 1887 yılında İzmir Ödemiş’te dünyaya geldi. Ödemiş Rüşdiyesi’nde orta, İzmir İdadisi’nde lise öğrenimini tamamladı. Temmuz 1909’da Mülkiye’den ‘iyi’ derecede mezun oldu. 9 Eylül 1909’da İzmir Vilayeti’ne tayin oldu ve Maiyyet Memurluğu’nda kaymakamlık stajına başladı. Ayrıca, ek görev olarak İzmir Sultanisi Riyaziye Muallimliği’ni yürüttü. 8 Nisan 1911’de İzmir İttihat ve Terakki Ticaret Mektebi Müdürlüğü’ne atandı. Bu görevi yürütürken açılan bir sınavı kazanan Saraçoğlu, hükümet adına İttihat Terakki’nin İzmir Valisi Rahmi Bey tarafından Ocak 1914’de öğrenimini sürdürmek üzere Belçika’ya gönderildi. Fakat beş ay kaldıktan sonra Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine İzmir’e geri döndü.

O sıralarda İttihat Terakki’nin İzmir Valisi olarak görevini sürdüren Rahmi Bey, “ille de tahsil” diyerek ülkenin yalnızca savaşan değil okumuş insana da ihtiyacı olduğu konusunda onu ikna ederek, tekrar Avrupa’ya gönderdi. Bunun üzerine Mayıs 1915 tarihinde Cenevre Üniversitesi Siyasi İlimler Fakültesi’ne lisan eğitimi almaya gitti. Siyasi faaliyetlerine, üç yıl kaldığı Cenevre’den devam etti. Bir diğer İttihatçı, Mahmut Esat (Bozkurt) ile birlikte Cenevre Türk Talebe Cemiyeti’ni kurdu ve bir yıl kadar cemiyetin başkanlığını yaptı. Savaş boyunca Osmanlı’nın propagandasını yürüttü. Savaş sonrasında bir dergi çıkararak arkadaşları ile birlikte Avrupa kamuoyuna, Türklerin haklarını savunma işini yürüttü. Yunanlıların İzmir’e çıktığını ve Kemalist hareketin başladığını öğrenmesi üzerine Mahmut Esat ile birlikte, bir İtalyan gemisiyle gizlice İzmir’e geldi.1

İzleyen süreçte Kuva-yı Milliye hareketine katıldı ve hareketin Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde örgütlenmesinde çalıştı. 1923 yılında TBMM’ye İzmir Mebusu olarak girdi. Saraçoğlu, Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı görevini yaptı. 1926’da Yunanistan ile birlikte kurulan Mübadele Komisyonu’na başkanlık etti. Daha sonra Maliye Vekilliği görevini yürüttü fakat 1930 sonlarına doğru hastalığı sebebiyle bu görevden ayrıldı ve tedavi için Viyana’ya gitti. Nisan 1931 tarihinde bazı ekonomik meselelerin araştırılması amacıyla üç ay süre ile Amerika’ya gönderildi. Amerika’dan döndüğünde Türkiye’de Pamuklu Sanayi’nin kurulmasında öncü rol oynayan bir rapor hazırladı. Kasım 1932’de Lozan Antlaşması gereğince Osmanlı borçlarından Türkiye’ye düşen hissenin taksit meselesini çözmek için Paris’te alacaklı ülkelerin temsilcileri ile yapılan toplantıya Türk Delegasyonu Başkanı olarak katıldı ve 1933 Antlaşması’nı imzaladı. Mayıs 1933 tarihinde Adliye Vekilliği’ne getirildi ve beş yıla yakın bu görevi sürdürdü. Suçüstü, İcra, İfl âs, İş Esasına Dayanan Cezaevleri Kanunları gibi önemli yasaları uygulamaya soktu. Ayrıca, 1935 yılında eskiden bir Rum yerleşimi olan ve mübadele sonucunda Rumların ülkeden gönderilmesiyle ıssız bir yerleşke haline gelen İmralı’da ‘modern’ bir cezaevi kurdu. Kasım 1937’de kurulan 1. Celâl Bayar Kabinesi’ne Hâriciye Vekîli olarak girdi ve 12. Refik Saydam Kabinesi’nde de aynı görevi sürdürdü. Refik Saydam’ın İstanbul’da bir kalp krizi sonunda ansızın vefat etmesi üzerine 9 Temmuz 1942’de Başvekilliğe getirildi.2

Şükrü Saraçoğlu çok kritik bir dönemde Başbakan olmuştur. Bir yandan İkinci Dünya Savaşı devam ederken iç siyasette de ekonomik ve toplumsal sorunlar baş gösteriyordu. Fakat İttihatçı ve Kuva-yı Milliyeci Saraçoğlu’nun mecliste hükümet programını okurken sarf ettiği cümleler zihniyetini gün yüzüne çıkarıyordu: “Arkadaşlar, biz Türküz, Türkçüyüz ve dâima Türkçü kalacağız (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar). Bizim için Türkçülük bir kan mes’elesi olduğu kadar ve lâakal o kadar da bir vicdan ve kültür mes’elesidir (Bravo sesleri, alkışlar). Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikametde çalışacağız (Bravo sesleri, alkışlar).”3

Özellikle Hariciye Vekili olduğu dönemden beri Nazilerle iyi ilişkiler kurmuş, bu onun adının Almancıya çıkmasına neden olmuştur. Şükrü Saracoğlu’nun Refik Saydam ve Numan Menemencioğlu’yla birlikte oluşturduğu ekip, Nazi Almanyası’nı desteklemekte, Almanya ile dış ticareti Alman para birimi ‘Reichsmark’ ile yapmakta, T.C. banknotlarını
Almanya’da bastırmakta, Almanya’ya paslanmaz çeliğin hammaddesi olan krom sevkiyatı yapmakta ve Kırım ve Kafkasya’da Sovyetlere karşı askeri harekât yapmakta olan Nazi Ordusu’nu cephede takip etmek için komutanlar yollamaktaydı.4

TımeTürkiye, İkinci Dünya Savaşı’nda, tarafsız kalmamıştır. Baskın Oran’ın deyimiyle yalnızca ‘savaş dışı’ kalmıştır. Savaş başladığında Hariciye Vekili olan Saraçoğlu, İnönü’nün Milli Şefliği’nde çeşitli ikili antlaşmalar yaparak Türkiye’nin savaş dışında kalmasını sağlamıştır. Önce İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak antlaşması yapmış, daha sonra savaş Almanya’nın lehine döndüğünde bu antlaşmayı bertaraf edip Almanya ile ilişki kurmaya çalışmıştır. Savaş, Sovyetler lehine döndüğünde ise tekrardan müttefik güçlerine yaklaşmıştır. Saraçoğlu, müttefik güçlerden yana tavır koyması üzerine Time dergisine kapak olmuştur. Dergide şimdiye kadar yürütülen savaş dışında kalma politikasının çok başarılı olduğunun ama artık bir karar verme vakti geldiğinin altı çizilmiştir. Saraçoğlu’na bir sürü övgünün dizilmesinin ardından ‘Şükrü Saraçoğlu’nun yolu’nun ABD öncülüğündeki müttefik güçlerin yolu olduğu da vurgulanmıştır.5

Dönemin temel özelliği ise dış politikadaki bu gelişmelerin iç siyasette de belirleyici olmasıdır. Öyle ki, ülkedeki tüm düzen ve mahkeme kararları savaşın güçlü tarafına göre ayarlanmıştır. Almanya ilerlerken Türkiye’deki gazeteler Almanya’ya övgüler düzmüş ve Türkiye’deki Turancı akımın propagandasını yapmıştır. Varlık Vergisi yasası tam da bu dönemde çıkarılmıştır. Temmuz 1943’de Sovyetlerin Stalingrad başarısından sonra ise ülke için tehlike unsuru komünizmden Türkçü-Turancılara kaymıştır. Nihal Atsız yargılanmış ve dört aylık cezaya mahkûm edilmiştir. Alparslan Türkeş’in de içinde olduğu 23 kişi de bu yargılamalardan nasibini almıştır. CHP’nin yayın organı Ulus, “Irkçı ve Turancı olanlar CHP’den olamaz” diye bu tutuklamalara destek vermiştir.6

Saraçoğlu, Türkiye’deki gayrimüslimleri ekonomik ve toplumsal hayattan silme operasyonu olan Varlık Vergisi’nin mimarlarından biridir. Sait Çetinoğlu’nun deyimiyle, bu icraat pratikte tam bir Nazi yöntemidir ve uygulamada Nazilerin deneylerinden yararlanılmıştır. Bir yemek daveti sırasında Saraçoğlu’nun İnönü ve diğer davetlilere söyledikleri, verginin altındaki zihniyeti göstermesi açısından değerlidir: “Yahudilere öylesine ağır bir vergi tahakkuk ettireceğim ki yaşayabilmeleri için eşlerini fahişe olarak ikram edeceklerdir.”

Her ne kadar verginin resmi metninde azınlık ya da gayrimüslim kelimeleri telaffuz edilmese de uygulamada hedef azınlıklar olmuştur. Saraçoğlu verginin gerekçesini şu şekilde dile getiriyor: “Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.” Memleketi Ödemiş’te yaptığı konuşmada da “Biz bu vergiyi Türk tüccarını ön plana çıkarmak için ihdas ettik. İstanbul’da dolaştığım zaman her nereye baktım ise azınlıkların çok gösterişli iş yerlerini gördüm” diyerek hedefinde kimler olduğunu açık etmiştir. En nihayetinde, gayrimüslimler ağır vergiler altında ekonomik ve toplumsal alandan tasfiye edilmiş, bu süreçte yeni bir Türk burjuva sınıfının oluşturulmasının zemini hazırlanmış ve vergileri ödemeyenler Nazi toplama kamplarını andıran, Aşkale ve Eskişehir’deki kamplara gönderilerek köle gibi çalıştırılmışlardır. Türkiye’nin utanç sayfalarına böylece bir yaprak daha eklenmiştir.7

Saraçoğlu, İkinci Dünya Savaşı’nın ‘Milli Şef’lerle idare edilen Almanya ve İtalya tarafından kaybedilmesi ve Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Kars, Ardahan, Artvin ve Sarıkamış’ı istemesinden sonra 1946’da istifa ederek Başbakanlığı Recep Peker’e devretmiştir.8

5 Ağustos 1946’da Başbakanlıktan çekilmiştir. 1 Kasım 1948’de TBMM Başkanlığı’na seçilmiş ve bu görevi iki dönem devam ettirmiştir. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimleri takiben 26 yıl dokuz ay devam eden İzmir Milletvekilliği ve siyasi hayatı sona ermiştir. 27 Aralık 1953 Pazar günü tedavi edilmekte olduğu İstanbul’da hayatını kaybetmiş ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.9

NOTLAR:
1- Çankaya, Mücellidoğlu Ali (1968), Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler 1. Cilt, Mars Matbaası, Ankara, s. 1226-1240.
2- A.g.e.
3- TBMM, Zabit Cerideleri, Devre 6, cilt 27, s. 24-25.
4- ‘Varlık Vergisi Hakkında Farklı İki Yazı’, 21 Nisan 2011, http://antimilliyetci.blogspot.com/2011/04/varlk-vergisi-hakknda-farkl-iki-yaz.html
5- ‘Turkey: The Choice’, Time, Vol. XLII no. 2, 12 Temmuz 1943.
6- Bu dönemin Türkiye dış politika ve iç politikaya yansımaları Baskın Oran’ın 2001 yılında derlediği ve İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar‘ kitabından yararlanılmıştır.
7- Varlık Vergisi ve Şükrü Saraçoğlu’nun rolü ile ilgili bilgi ve belgeler için Sait Çetinoğlu’nun 2009 yılında Belge Yayınları’ndan çıkan ‘Varlık Vergisi 1942-1944: Ekonomik ve Kültürel Jenosid‘ kitabından yararlanılmıştır.
8- http://antimilliyetci.blogspot.com/2011/04/varlk-vergisi-hakknda-farkl-iki-yaz.html
9- Çankaya, Mücellidoğlu Ali (1968), Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler 1. Cilt, Mars Matbaası, Ankara, s. 1226-1240.

Portreler Dizisi 1 – Şükrü Kaya: Soykırım, İnkâr ve Asimilasyon

Portreler Dizisi 2 – Mahmut Esat Bozkurt: Kemalizme Giriş