Nurcan KAYA
Taraf
Diyarbakır İkinci Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi 26 Mart günü Sevag’ın ‘kazara’ öldürüldüğüne karar verdi. Sevag Balıkçı, 24 Nisan 2011 günü, yani Ermeni Soykırımı’nın başlangıcı olarak kabul edilen günün 96. yıl dönümünde; Taksim’de insanlar ikinci defa toplanmış ve 1915’te kaybedilenler için yas tutarken; o sene aynı zamanda Paskalya Bayramı da olan günde, Batman’da zorunlu askerliğini yaparken askerlik arkadaşı tarafından vuruldu.
İlk anlatılara göre Kıvanç Ağaoğlu Sevag’ı silah ile şakalaşırken vurmuştu, her şey kazaydı. İlk duruşmada sanığın kaçma şüphesi olmadığı gerekçesiyle tahliyesine karar verildi. Yargılama sonucunda da Sevag’ın kazara öldürüldüğüne hükmedildi ve sanığa dört yıl beş ay 10 gün hapis cezası verildi. Oysa Sevag’ın ailesi yargılama süresince Sevag’ın sırf Ermeni olduğu için öldürülmüş olabileceğini söyledi. Ailesinin böyle düşünmesine sebep olan, Sevag’ın 24 Nisan günü öldürülmüş olması, annesinin gönderdiği Paskalya çöreklerini yerken ona “bu yediğin son Paskalya çöreği olacak”, “Ermenistan ile savaş çıkarsa ilk seni öldürürüz” denilmesiydi.
Ayrıca Sevag’ın babası bir konuşmasında cinayetin ‘kazara’ işlenmediğini düşündüren teknik detaylara dikkat çekiyordu.
“Şaka dedikleri olay bir tel örgünün iki tarafında oluyor. Ölen kişi bir tarafta, vuran da diğer tarafta. Orası meyilli bir yer. Meyilli bir yerde sağdan girip soldan çıkacak milimetrik bir atış. Bunu nişan almadan kimse vuramaz. Şaka dedikleri bu. Benim oğlum gerçekten ırkçı bir kurşunla gitti.”
“Çelişkili raporlar var. Kazak gösterdiler. Giren delik yok ama çıkan delik var. Bir şeyleri örtbas etmek istiyorlar.” (http://bianet.org/bianet/insan-haklari/143588-sevag-saka-yla-acilan-iki-delik)
Ailenin ısrarlı taleplerine karşın şüphe uyandıran bu bilgiler ve çelişkili tanık anlatımları konusunda etkili bir soruşturma yürütülmedi ve Sevag kazara öldürülmüş oldu.
Türkiye’de bir insanı herhangi bir sebeple öldürmek ile etnik veya dini aidiyeti nedeniyle öldürmek arasında yasal olarak bir fark yok. Bir diğer deyişle Ceza Kanunu’nda insan öldürme suçu veya başka suçlar, mağdurun etnik veya dini kimliği, cinsiyeti, cinsel yönelimi gibi sebeplerle işlenmişse faile daha fazla ceza verilmiyor. Bu, kanun koyucuların gidermesi gereken büyük bir eksiklik. Birkaç yıldır Sosyal Değişim Derneği’nin koordinatörlüğünde çok sayıda sivil toplum örgütü tarafından ‘Nefret Suçları Yasası İstiyorum’ adı altında yürütülen kampanya bu eksikliğe bir cevap öneriyor. Ancak Türkiye böyle bir mevzuata sahip değilken, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde dahi Sevag Balıkçı davasında daha iyisi yapılabilirdi. Mahkeme etkin bir soruşturma yürütseydi ve neticesinde Sevag’ın sırf Ermeni olduğu için öldürüldüğüne hükmetseydi, hem bu düzeyde bir ırkçılık mahkeme kararıyla belgelenmiş olacaktı, hem de sanığa kasıtla insan öldürme suçundan çok daha ağır bir hapis cezası verilecekti. Ola ki Mahkeme etkili bir soruşturma neticesinde farklı bir sonuca varsaydı da en azından Sevag’ın ailesinin ve bu ülkedeki herkesin adalet duygusu zedelenmemiş olacaktı.
Savcıların, mahkemelerin, tüm kanun uygulayıcıların bir suçun nefret saikıyla işlenip işlenmediğini etkin bir şekilde soruşturması yükümlülüğü Bulgaristan’a karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2005 yılında verdiği bir kararda açıkça belirtilmişti. Mahkeme, Bulgaristan’da 21 yaşında iki silahsız Roman gencin polisler tarafından vurularak öldürülmesine ilişkin davada, polislerden birinin öldürme eyleminin sonrasında komşularına silahını doğrultup “Lanet Romanlar” gibi bir cümle sarf ettiği iddia edilmesine rağmen bu iddianın doğru olup olmadığına, dolayısıyla öldürme eyleminin ırkçı bir saikle işlenip işlenmediğine dair etkili bir soruşturma yürütülmediğine hükmetti ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını güvenceye alan 2. Maddesi ile ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. Maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. (Nachova ve diğerleri v Bulgaristan, 6 Temmuz 2005)
Eğer Yargıtay yerel mahkemenin kararını onaylarsa ve Sevag’ın ailesi AİHM’ne başvurursa, hiç kuşku yok ki AİHM, Nachova davasındakine benzer bir karar verecek. Umalım ki Yargıtay Sevag’ın ırkçı saikle öldürüldüğüne dair makul şüphelerin etkin bir şekilde soruşturulmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararını bozsun. Ve umalım ki yıllarca sürecek bir AİHM süreci beklenmeden Türkiye’nin yargıçları Sevag’ın ailesinin ve evrensel hukukun sesini duysun…