Gözde BEDELOĞLU
BirGün Gazetesi
Öyle olmaz o iş. Nasıl olur biliyor musun? Sesin öyle gür çıkmaz bir kere; mahcubiyet kısar yarısını. Doğduğun toprağın günahını sırtlandığında öyle külhanbeyi gibi de duramazsın; ister istemez bükülür o boyun. Karşındakinin gözlerine bakamazken, sımsıkı sarılmak geçer aklından o an. Buz gibi ve yukarıdan bir konuşma yapmak yerine, onun ellerini tutabileceğin mesafede olmak istersin. Yeni bir başlangıç için samimiyet gerekir. Sadece lâzım geldiği için değil, içten geldiği için dilenir özür.
‘Dedim oldu’yla değil, hesabını vermeye hazır olarak… Suçluyu cezalandırıp, mağdurun acısını biraz olsun hafifletmeye niyet ederek… Asıl korkulması gerekenin gerçekler değil, yalanlar olduğunu anlatarak… Çocuğunun dirisini de ölüsünü de bulamayan anaların yanına oturarak… Kendi toprağında yok sayılanların, zulüm görenlerin, sürgün edilenlerin, öldürülenlerin kardeşi olduğunu söyleyerek dilenir özür.
Hakikat komisyonu kurulmasını isteyenleri duymazdan gelerek, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını engelleyerek, ‘üst düzey’ katilleri kollayarak dilenmez özür. Sadece sözde kalan bir af dilemenin, ancak kısa vadede işe yarayacak bir politika oyunundan başka bir amaç taşımadığı akla düştüğü an, o özür kabahatten büyük olur.
Çok acı birikti, çok kan aktı bu ülkede. Dersimliler gibi özür dilenmesi gereken daha çok insan bıraktık geçmişimizde. 1915 tehciri sırasında yaşanan kıyımı yok saymak, fazla değil bundan 4 yıl önce, yüreği kocaman bir adamın toprağa girmesine neden oldu. Hrant Dink’i öldürenler, bu ülkenin vicdanını da öldürdü. Sorumlular terfi aldı, katiller dava boyunca korunduklarını bilmenin rahatlığıyla sırıta sırıta yüzümüze baktı. Adalet yine arka kapıdan kaçırıldı. Özür?
Bu ülkede bir Varlık Vergisi faciası yaşandı. Piyasaya egemen olan yabancıları ortadan kaldırıp, piyasayı Türklerin eline verme amacıyla çıkartılan bu ağır vergiyle, gayrimüslim yurttaşların elinde ne var ne yoksa alındı, ödeyemeyenler de Aşkale ve Sivrihisar’a sürgüne yollandı, özür?
Tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçen saldırılarda, İstanbul’daki Rum, Ermeni ve Yahudi azınlığa ait ev, işyeri, ibadethane, hatta.mezarlıklar bile yağmalandı. Dükkanların camlarını indiren yağmacılar içerideki malları paramparça etti, mezar taşlarını kırdı, onlarca kiliseyi ateşe verdi. Polis de tüm bunlar olurken sakin sakin izledi. Bu organize saldırı da cezasız kaldı. Geriye, komşusunun evini, iş yerini, ibadethanesini taşlatan ve taşlayanların neden olduğu utanç veren bir tarih kaldı. Özür?
80 ihtilali öncesi yaşanan Çorum Katliamı’nda, ülkücülerin Alevi mahallesine saldırmasıyla, çoğu Alevi olmak üzere yüzlerce sol görüşlü yurttaş yaralandı ve öldürüldü. Alevi ve Sünni mahalleleri arasında barikatlar kuruldu ve çatışmalar başladı. Halkı kışkırtmak için ortaya atılan söylentiler olayların şiddetinin daha da artmasına neden oldu. Sokaklarda elleriyle kurt işareti yaparak “zafer islam’ın, kana kan intikam” nidalarıyla yürüyenlerin öfkesi ve ‘nerden geldiği belli olamayan’ kurşunlar, yüzlerce masum insanın ölümüne neden oldu. Aynı şekilde Alevi yurttaşlara karşı başlatılan kanlı saldırılardan olan Maraş ve 33 aydının yakılarak öldürüldüğü Sivas katliamları da tarihimizin en utanç verici olayları arasındaki yerini aldı ve ikisinde de adalet yerini bulmadı, özür?
Diyarbakır Hapishanesi’nde lağımın içinde süründürülen, insanlık onurunu yerle bir eden ne kadar işkence varsa hepsi üzerlerinde denenen insanlar var daha af dilenecek. Hayata Dönüş Operasyonu adı altında gerçekleştirilen saldırıda kurşunlanarak, yakılarak öldürülen tutuklular var. Çıktığı eve bir daha geri dönemeyenler ve onları bekleyenler var. Evladına bir mezar taşı dileyen analar var daha affına sığınılacak. Yani, öyle lafla olacak iş değil bu. Nasıl olur biliyor musun? Gerçeklerin üzerine cesaret ve kararlılıkla yürüyerek; unutulmasına ve tekrarlanmasına izin vermeyerek, adaletin yerini bulmasını sağlayarak, utanarak ve inanarak… İşte özür böyle dilenir.